Türkistan'da Dil Politikası. Zamira Öztürk
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Türkistan'da Dil Politikası - Zamira Öztürk страница 4
Orta Asya devletlerinde uygulamaya konulan modernizasyon ve standartlaşma politikalarını ele alırken Sovyetler Birliği’nin dağılması öncesi dil politikalarını incelemekte fayda vardır. Rusçanın statü olarak Sovyet toplumlarında edindiği rolün ortaya konması gerek geçmişi gerekse günümüzü anlayabilmemiz açısından önemlidir.
Rusçanın statüsü, Sovyetler Birliği döneminde ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir. Örneğin, Litvanya ve Estonya dil kanunlarında, Rusça için özel bir statü belirlemesine gidilmemiş, Rusça yalnızca merkezi Sovyet hükümeti ile iletişimin aracı olarak gösterilmiştir. Letonya, Ukrayna, Moldova ve Türkmenistan dil kanunlarında ise Rusça, etnik gruplar arasında kullanılacak resmi dil olarak belirlenmiştir. Bunun yanında, dört ülkenin ana dilleri de iletişim amaçlı kullanılacak diller arasında sayılmıştır. Beyaz Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan için belirlenen dil kanunlarında etnik gruplar arasında iletişimi sağlayacak tek dil olarak Rusçanın kullanacağı belirtilmiştir (Grenoble, 2003). Bunun yanında Gürcistan ve Ermenistan’ın Sovyetler dönemindeki özel statüleri dolayısıyla Kiril alfabesine geçmedikleri görülmektedir. Bu çerçevede 5. yüzyıldan itibaren temele oturmuş bir Gürcü yazı ve edebiyat dilinin varlığı göz önüne alındığında, Sovyetlerin dil politikasının temelini oluşturan Rusçalaştırma ve Kiril alfabesine geçirme politikasının Gürcistan’da kesin bir başarıya ulaşamadığı görülmektedir. Bunun yanında Gürcü dilinin ve kadim alfabesinin temellerinin sağlam oluşuyla Gürcü kilisesinin kendisine has dinî kültürü de Sovyet dil politikasının Gürcistan’da tutunamamasına neden olmuştur. Bu nedenle Sovyetlerin Gürcistan üzerinde yeni bir dil ve kimlik oluşturma politikası geçersiz olmuştur. Bunun yanında Sovyetlerin ilk döneminde etnik gruplara tanınan özerklik ve görece esneklik Gürcistan’ın bu dönemde kendine has alt kültür özellikleri nedeniyle ayrışmasına neden olmuştur (Leonardis, 2016, s. 1-23).
Sovyet ulusu oluşturma hedefi Rusçanın egemen kılınması ile paralel bir görüntü sergilemektedir. İşte tam da bu noktada dil politikaları ve eğitim politikalarının aynı düzlemde ilerlediğini söylemek mümkündür. Bu politikaların temeli Çarlık Rusyası döneminde atılmıştır. Çarlık ve Sovyet yönetimleri esas itibariyle dil ve eğitim politikalarını toplum üzerinde iktidar kurma ve topluma iktidarlarını benimsetme amacı olarak da kullanmışlardır. Foucault3 bu durumu, iktidar mekanizmasını tanımlayarak açıklığa kavuşturmaktadır. Foucault’a göre iktidar mekanizması toplumun en ücra, en küçük birimine kadar uzanan tüm temel özelliklerini etkilemektedir. Ona göre iktidar, toplumu toplum yapan ve topluma özgü hal ve tavırlardan tutun da eğitim-öğretim ve söylemlerine kadar etki etmektedir (Foucault, 2015, s. 23).
Sovyetler Birliği döneminde, okullarda Rus öğretmenlerin yerel halkın diline karşı olumsuz tutumları, yerel dilleri ikinci plana atma çabaları ve yerel dilleri öğrenme konusunda istekli olmamaları Rusça etkisini artırmaya yönelik bilinçli adımlar olarak gösterilebilir (Smith, 1998, s. 57). Buradan hareketle, dil politikasının komünizme daha hızlı ulaşmada bir araç olarak ön planda tutulduğu görülmektedir. Böylece iktidarın meşrulaştırılmasında dil politikası etkin rol oynamaktadır. Halkın, dil politikası aracılığı ile iktidarı ve rejimi içselleştirmesine çalışılmıştır. Bu bağlamda, uygulanan dil politikalarının yerel halkların geçmiş ve gelecekleri arasındaki bağları zayıflatmayı hedeflediği de değerlendirilebilir.
Dil Planlaması
Dil planlaması açıklanırken, aynı kavramın “dil mühendisliği”, “ dil politikası”, “dil geliştirmesi”, “dil düzenlemesi”, “dil siyasası” gibi terimlerle de ifade edilebildiğini belirtmek gerekir (Gökdağ, 2002, s. 93). “Dil planlaması, dilin gelişim sürecine bilinçli bir müdahaledir” (Aktuna, 2005, s. 77). Daha geniş kapsamlı bir tanımlamayla ise dil planlaması, “dillerle ve dil-içi farklılıkların kullanımı ile ilgili problemlerin çözülmesi için kurumsal yapılar yoluyla yapılan açık ve sistematik müdahalelerdir. Bu durum, daha çok ulus devlet kurma sürecinde ortaya çıkmakta, belli bir ülkenin dilsel olarak homojenleşmesini hedeflemektedir” (Robinson, 1988, s. 193).
Rubin ve Jernudd (1971)’e göre dil planlaması, bir veya daha fazla toplulukta dil kullanımında planlı bir değişiklik (veya değişikliğin gerçekleşmesini durdurma) hedefleyen bir fikir, yasa ve yönetmelikler (dil politikası), değişim kuralları, inançlar ve uygulamalardan oluşur. Başka bir deyişle, dil planlaması, her zaman açık olmasa da, dil kodu sistemlerine ve / veya toplumsal bağlamda konuşmaya kasıtlı olarak yapılan müdahaleleri ifade eder.
Dil planlaması, hükümet tarafından üstlenilen ve karmaşık sosyal sorunları çözmeyi amaçlayan şeydir, ancak diğer toplumsal bağlamlarda daha mütevazı seviyelerde başka amaçlar için meydana gelen çok sayıda dil planlaması vardır. En basit anlamda, dil planlaması, birileri tarafından bazı toplumların dil davranışlarını herhangi bir nedenle değiştirme girişimidir. Sebepler, bir grubun konuşma şeklinden hoşlanmama gibi önemsiz kavramından, bir topluluğun olabildiğince sofistike düşüncelerine kadar karmaşıklaşabilir (Kaplan ve Baldauf, 1997, s. 3).
Yapılan tanımlamalardan yola çıkıldığında dil planlamasının devletleşme ve ulusallaşmanın kritik bir aşaması olduğu görülmektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını kazanan Orta Asya devletlerinin dil planlaması bağlamında ulusallaşma çabasına girdiği söylenebilir. Bu itibarla, etnik gruplar arasındaki rekabet ve “üstünlük” yarışı bağımsızlığını elde eden genç devletlerin ulusal bir devlet kurma çabalarının önünde engel olarak belirmiştir. Böylelikle, bağımsızlığını yeni elde eden Orta Asya devletlerinin liderleri kendi devletlerinin ve uluslarının birinciliğini kanıtlamak ve hızlı bir ulusallaşma hamlesine girişmek için dil planlaması çalışmalarına büyük önem vermişlerdir (Musaoğlu, 2008, s. 472). Bu açıdan değerlendirildiğinde, dil planlamasının bir bütünleştirme ve homojenleştirme aracı olarak kullanıldığını görebiliriz.
Bu kapsamda Tollefson (1990, s. 16), “dil planlaması nedir?” sorusunu “dil değişkenlerinin işlev ve yapısını etkileyecek yazım, standartlaşma, çağdaşlaşma programları veya çok dilli toplumlarda belli bir dile, işlevlerin yüklenmesi gibi bütün bilinçli gayretlerdir” şeklinde cevaplamaktadır.
İlk olarak 1959 yılında Haugen tarafından, ulusal dilin çağdaşlaştırılması ile geliştirilmesi çalışmalarını ifade etmek için kullanılan dil planlaması terimi, 1970’li yıllardan itibaren genel bir kabul görerek yaygınlık kazanmıştır. Dil planlaması kapsamında yürütülen başlıca faaliyetlere, yerel bir dilin ulusal dil olarak kullanılmak üzere geliştirilmesi, kaybolmaya ve unutulmaya yüz tutmuş dillerin tekrar canlandırılarak kullanıma sunulması, alfabenin değiştirilmesi örnek gösterilebilir
3
Michale Foucault, 1926-1984 yıllarında yaşamış olan Fransız Sosyolog, tarihçi, düşünür ve edebiyat eleştirmenidir. Birçok alanda eserler vermiş ve özellikle iktidar kavramının irdelenmesi üzerine eserler vermiştir. Faoucault hakkında ayrıntılı bilgi, düşünceleri ve etkilediği ekol konusunda ayrıntılı bilgi için bkz: Macey, D. (2015).