Aşk ve Nefret Kitabı. Joltay Jumat Almaşoğlu
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aşk ve Nefret Kitabı - Joltay Jumat Almaşoğlu страница 2
Damadın ebeveynleri düğünü şaşaalı bir şekilde organize ettiler. Damadın babası şehirde çok yetkili biriydi. Aile, doğal olarak, bolluk içinde yaşıyordu. Ve gençler için cimri değildiler. Nüfuzlu baba çocuğuna bir daire ve bir araba hediye etmişti. Aynı şekilde, rahat yuvasının lüks mobilyalar ve diğer gerekli ev eşyaları ile döşenmiş olduğunu da söylemeye gerek yok. Sapargül, sanki sihirli bir değnekle, bomboş pansiyon odasından anında bir masal krallığına transfer olmuştu ve uzun bir süre büyülü rüyayı gerçeklikten ayırt edememişti.
Köyde doğup büyümüş olmasına rağmen yine de şehir hayatını tanımayı başarmış ama böyle bir lüksü hayal bile edemiyordu. Ancak, bunda çok şaşıracak ne vardı? Bazıları bu hayatta azla yetinmek ve aynı zamanda kendilerini mutlu saymak zorunda kalırken, cömert bir kader diğerlerine de sahip oldukları zenginlikle birlikte o kadar akıl almaz hediyeler sunar ki, kıyamete kadar bu fazlasıyla yeterli olurdu onlar için. Sapargül beklenmedik bir şekilde böyle bir servetin içinde kendisini bulmuştu, bu beklenmedik bir olaydı. Sanki bir piyango biletinden milyonlar kazanmıştı. Ama vaktini sabırla beklemeyip de şansını bir an önce bulmayı umarak, hararetle bir o yana bir bu yana koştursaydı, böyle ölçülemez bir mutluluğa layık olur muydu? Zor bir ihtimal. Ama acı çekti, çile çekti – ve şansı yaver gitti, mutluluk ona gülümsedi. Mesele zenginlikle ilgili değildi aslında. En önemli şey, sevdiği biriyle bir araya gelmesiydi. İster adı Satımsay olsun, isterse Sem olsun. Adı onun için hiçbir şey ifade etmiyordu. Sem!.. Tamam, Sem’se Sem… Bir eş, uygun gördüğü şekilde eşine hitap edebilir. Ve bu kimin umurunda ki! En kötü ihtimalle, yarı Kazakların Batı yaşamını taklit ettiğini söyleyebilirler. Öyle olsa bile bunun nesi yanlış? Yurtdışında gerçekten değerli hiç mi bir şey yok? Sonuçta, orada da çok çekici şeyler var, iyi bir şeyler öğrenebilirsiniz. Etrafta medeni dünyada güçlü bir yere sahip kaç ülke var! Tüm dünya tarafından bilinen ne kadar ünlü şehirler var! Başarılarıyla tüm dünyayı şaşırtan az mı ülke var? İstediğin kadar! Ve Sem adına takılacak hiçbir şey yok. Aslında bu isim Kazakların gündelik hayatına pekala girebilir. Kötü şöhretli Kuşikbayev, İtbayev isimleri arasında yaşamaya hala devam etmiyor muyuz sanki? İsim değil, utanç verici lakaplar bunlar. Bununla gurur duymak mümkün mü? Hayır, medeni bir toplumda biz de yerimizi almalıyız. Bizim kuşağımız bunun için çabalıyor. Sadece biz…
Sapargül, “Sem ismi sana çok yakışıyor” diyerek kocasını cilveli bir şekilde övdü.
– Gerçekten mi? Dalga geçmiyorsun değil mi? sevinmişti ve yüzü aydınlanmıştı.
“Doğru,” diye onayladı.
Ama senin adın pek hoşuma gitmiyor, dedi Sem, içini çekerek.
– Neden? Sapargül telaşlanmıştı.
– Çok eski moda: Sapargül, Sapargül … Saçka! Hayır, uymuyor. Senya… o da değil. Hiçbir şeye uymuyor. Evet, buldum! Sen Semiha’sın!
– Müthiş! – yüksek sesle güldü. – Şey, düşündüm! .. Tamam, katılıyorum, senin istediğin gibi olsun – Semiha … Her nasılsa, alışılmadık, ilginç, ama muhtemelen yavaş yavaş alışırım.
– Alışırsın. Elbette alışacaksın! Sem coşkuyla bağırdı. – Sapargül’den çok daha iyi…
Evliliğin ilk günlerinden itibaren genç çift, ortaya çıkan tüm sorunları hızlı ve tereddüt etmeden, ihmal ve hakaret olmadan çözüyordu. Mutluluktan sarhoş olan genç karısı her zaman ve her şeyde Sem ile anlaşarak onun tüm kaprislerini yerine getiriyordu. Sem neticede şehirde büyümüştü, iyi bir eğitim almıştı, o dönemin kültürüyle yetişmişti. Onun kendini insanlarla birlikte uyumlu tutma yeteneği kıskanabilirdi. Hem büyüklere hem de küçüklere karşı eşit derecede nazik davranırdı. Her birine nasıl davranması gerektiğini gayet iyi bilirdi. En ufak bir çekingenlik duymaksızın, babasının yakın arkadaşlarının çevresinde rahatça hareket ederdi. Ve bu aydın çevresi, çok eğitimli, seçkin kişiler, onun aklına, bilgisine, ufkuna değer verdiklerini ve Sem’e daha çok umut bağladıklarını hiçbir zaman gizlemiyorlardı. Şimdi babasının arkadaşları, değerli bir yaşam partneri bulmayı başaran genç adamın doğru seçimi yaptığı gerçeği hakkında tasdik edercesine konuşmaya başlamışlardı. Ayrıca onun eşine Sapargül değil, Semiha demeye başlamışlardı. Yeni aileye katılan Semiha’nın ailenin güzel geleneklerini sürdüreceği coşkuyla dillendiriliyordu. Ancak, orada ne söylediklerini umursamıyordu. Yine de, insanların sıcak sözleri onun için hoş geliyordu, ona bu kadar ilgi gösterilmesi sevindiriciydi.
Dışarıdan bakıldığında, Sem’i alçakgönüllü, hassas, düşünceli, içine kapanık bir adam olarak algılamışlardı. Davranışı kusursuzdu. Bakışlarını kocasına çeviren Semiha, eski “Kazakvari” tavırlarına veda etmeye ve “modern” bir birey olmaya ve hayat arkadaşına layık olmaya karar vermişti. Yavaş yavaş yürüyüşünü değiştirdi, şehirdeki akranları gibi özgür ve kısıtlamasız olmaya çalıştı, konuşması bile değişmişti, Kazakça konuşurken, Rusça kelimeler eklemeye de başlamıştı. Semiha, bu şekilde davranmanın moda olduğuna ve kendisinin modern gençlikten hiçbir şekilde aşağı olmadığına inanmaya başlamıştı. Onda ortaya çıkan metamorfoz, yeni tavırları, karışık konuşması Sem’i de ziyadesiyle memnun etmeye başlamıştı.
Evet ya, tüm gösterişten, sahte utançtan vazgeçmeliyiz. Alçakgönüllülük ve utangaçlık, sessizlik aynı şey değildir. Samimi ve kültürlü kalabilirsiniz, ancak aynı zamanda kendi saygınlığınızı korurken bakış açınızı cesurca savunabilirsiniz, diyordu Sem ona sık sık.
İlk başta, söylenenlerin anlamına fazla önem göstermemişti, yavaş yavaş düşünmeye başlamıştı. Gerçekten de, burada kimin taşra alçakgönüllülüğe ihtiyacı vardı? Burada bunu takdir eden ve anlayan var mı! Tam tersine, bir insan ne kadar alçakgönüllü olursa, diğerleri bunu görerek daha da küstahlaşacaktır. Ne bekliyorsun ki, sorusu akla gelmektedir? Neden pantolon ve mini etekle gösteriş yapan “yarı hippiler” olarak adlandırılan diğer kızlardan eksik bir tarafım mı var sanki? Diye düşünmüştü.
O da bunu da yapabilirdi. Ve sonra kim kimi geride bırakacakmış görelim! Bütün bunlar, eninde sonunda Sem’in hoşuna gidiyorsa, kocası doğru olduğunu düşünüyorsa, vazgeçmeye değer mi?
– Yeter ki senin hoşuna gitsin. İstediğin gibi davranacağım, – itaatkar bir şekilde Sem’e yakınlaştı.
Bununla birlikte, nişanlısı her gün yeni, hatta ona yabancı olan, ruhunu endişelendirdiği bir şeyler yapıyordu. Özellikle geceleri, yatakta… Daha dün gece onunla inanılmaz bir şeyler yapmaya kalkışmıştı. Yabancı gençliğin eğlenceleri ve tuhaflıklarından neşeyle bahsederken