Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik. Cemile Kınacı
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı страница 7
Sosyal kimlik ve kültürel kimlik kavramları birbirinden ayrı olarak değerlendirilmelerine rağmen sosyolojik olarak bu iki kavramı birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Çünkü sosyal ve kültürel kimlik iç içe geçmiş kavramlardır.
Grup
Birey kendi isteğiyle girmiş olsun ya da kendi isteği olmaksızın içinde bulunsun grup, hayatımızın büyük bir bölümünü etkiler. Grup bireyin bağımsızlığı, özerkliği ve bireyselliği üzerinde yoğun ve kapsamlı bir etkiye sahiptir (Hogg 1997: 5). Gruplar günlük hayatımızın önemli bir bölümünü kaplar. İş yerinde gruplar hâlinde çalışırız, çocukken grup oyunları oynarız, arkadaş ve yaşıt grupları içinde sosyalleşerek büyürüz, görüşlerimizi ve tutumlarımızı gruplar aracılığıyla paylaşırız. Gruplar büyük ölçüde kim olduğumuzu, hangi sosyal sınıftan geldiğimizi, nasıl bir hayat yaşadığımızı belirler. Bağlılık duyduğumuz gruplar hangi dili konuştuğumuzu, hangi ağız veya vurgu ile bu dili konuştuğumuzu, ne gibi tutumlarımızın olduğunu, hangi kültürel değerlerimizin olduğunu, nasıl bir eğitim aldığımızı, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadığımızı, kısacası bizim kim olduğumuzu, kimliğimizi belirler (Arkonaç 2005: 253).
Gruplar birçok yönden farklılık gösterir. Bazı gruplar (ulus, erkekler, kadınlar gibi) üye sayısı bakımından büyükken bazı gruplar (aile ya da belirli amaçla bir araya gelmiş çalışma grupları gibi) küçük olabilir. Bazı gruplar kısa süreli olurken (arkadaşlıklar) bazıları (dinî ve etnik gruplar gibi) binlerce yıl varlığını sürdürebilir. Bazıları (askerî birlik gibi) oldukça yapısallaşmış gruplarken bazıları (dernekler ve kulüpler gibi) daha az yapısallaşmış olabilir. Farklılıklar bakımından gruplar sınıflandırılabileceği gibi, benzerlikler açısından da grupları sınıflandırmak mümkündür (Hogg 1997: 5-6).
Myers’e göre grup, bir süreç içerisinde biri diğeri ile etkileşim içinde olan iki ya da daha fazla insan olarak tanımlanır (1987: 316). Aronson ve arkadaşları grubu “gereksinim ve hedefleri nedeniyle etkileşime giren üç ya da daha fazla sayıda insan” olarak tanımlar (Aronson vd. 2012: 496). Taylor ve arkadaşlarına göre ise grup, karşılıklı olarak bağımlı olan, hiç değilse, karşılıklı etkileşim potansiyeline sahip olan insanlardır (Taylor vd. 2007: 314). Grup tanımlarını çeşitlendirmek mümkün olmakla birlikte, Johnson ve Johnson’un tanımı oldukça kapsamlıdır ve bir grubun bütün özelliklerini de içinde barındırır. Bu tanıma göre grup, birbiriyle etkileşim içerisinde olan, birbirine bağımlı, grup içindeki üyelerin varlığından haberdar olan kendisini ve diğerlerini bu grubun üyesi olarak hisseden, ortak amaçların gerçekleştirilmesi için birbirlerini destekleyici yönde etkileyen iki ya da daha fazla birey olarak tanımlanmaktadır (Johnson, Johnson 1994: 13).
Bir grubun en temel özelliklerinden birisi grup üyeleri arasındaki birlikteliktir (Taylor vd. 2007: 315, 317; Arkonaç 2005: 264; ). Birliktelik, üyelerin arasında sıkı bir bağ kurarak davranışlarda bir birliğe ulaşmaları, birbirlerine karşılıklı destek olmalarını ve böylece kendi kendilerine yeterli bir varlık hâline gelmelerini anlatır. Bu özellik de gruba, ortama ve zamana göre değişiklik gösterir. Birliktelik, bir insan yığınını gruba dönüştüren psikolojik süreç olarak da tanımlanabilir (Hogg ve Vaughan 2007: 320-321).
Grup birlikteliği, grup üyeleri arasındaki çekim ve grup çekiciliği olmak üzere iki temel kavrama dayanmaktadır. Bazı gruplarda üyeler arasındaki bağlar güçlü ve uzun sürelidir. Grup üyeleri arasında bir grup bilinci vardır. Bazı gruplarda ise üyeler arasındaki bağlar gevşektir ve grup bilinci zayıftır, zamanla üyeler birbirlerinden uzaklaşırlar. Grup üyeleri birbirlerine sıkı bağlarla bağlı olduklarında grup birlikteliği de güçlüdür. Grup üyeleri arasındaki çekim kadar grup çekiciliği de önemlidir. Üyeler gruptan ne kadar doyum alırlarsa gruba bağlılıkları da o kadar güçlü olur. Bir grubun bizi çekmesi bizim amaçlarımız ile grubunkiler arasındaki eşleşmeye ve grubun amaçlarına ulaşmada ne kadar başarılı olduğuna bağlıdır. Grup, üyelerine doyum sağlamamasına rağmen kimi zaman üyelerin gruptan ayrılmalarını engelleyen sebepler olabilir. Grup birlikteliği bu durumdan da etkilenir. Üyeler gruptan ayrılmanın bedelinin çok yüksek olduğu durumlarda ya da başka seçenekleri olmadığında da gruba bağlı kalmak zorunda kalırlar ve bu da grup birlikteliğini etkiler. Grup üyeleri birbirlerini ve gruplarını çekici bulduklarında güdülenme düzeyleri de yüksek olur. Birlikteliği güçlü olan grup üyelerinin gruptan daha fazla etkilenme ve grubun değerlerine daha fazla uyma eğilimi de söz konusudur (Taylor vd. 2007: 317-318).
İnsanların gruba “niçin” katıldığının sorgulanması için öncelikle “nasıl” katıldığının da bilinmesi gerekir. Bağlı olduğumuz gruplar, onları ne ölçüde özgürce seçtiğimiz konusunda farklılık göstermektedir. Ait olduğumuz cinsiyet grubunu, etnik grubu, ulusu ya da toplumsal sınıfı seçmek irademizin dışındadır. Bunlar bizim doğduğumuzda içine düştüğümüz aidiyet gruplarıdır. Diğer yandan siyasî ya da meslekî bir gruba katılırken seçme hakkına sahibizdir. Bir kulübe ya da derneğe katılmaya karar verdiğimizdeyse çok daha geniş bir serbestliğimiz söz konusudur (Hogg ve Vaughan 2007: 339).
İnsanları bir grubun üyeliğine iten bir dizi koşul, güdü ve hedef vardır. Fiziksel yakınlık grup oluşumuna katkıda bulunabilir. Aynı mekânı paylaştığımız kişilerden hoşlanma ya da en azından katlanma eğilimi gösteririz. Bu, grup oluşumunu destekleyen bir durumdur. Benzer ilgi, tutum ve inançların paylaşıldığının farkına varılması da insanların grup oluşturmalarına ya da bir gruba katılmalarına sebep olabilir. Şerif’in gerçekçi çatışma kuramında olduğu gibi, insanların önlerine, ulaşmak için karşılıklı bağımlılığın zorunlu olduğu hedefler koyulduğunda, gruba katılmanın başka bir nedeni daha ortaya çıkar. Bu bağlamda, insanlar tek başlarına başaramayacakları şeyleri gerçekleştirmek için gruplara katılırlar. Karşılıklı destek alış verişinde bulunmak ve birliktelikten keyif almak için de gruplara katılırız. Bütün bunların yanında insanlarda doğuştan gelen bir aidiyet hissi vardır. Bu aidiyet hissi, bireylerin diğer insanlarla yakınlaşmasına ve gruplara katılmalarına neden olur. Ait olma ve başka insanlarla yakın olma duygusu bireyde güçlü bir özsaygı ve özdeğer duygusunun gelişmesine yol açar. Birey grup çatısı altında diğerleriyle birlikte olduğunda, kendini önemli ve değerli hisseder. Gruba katılmanın bir diğer önemli nedeni de bireyin sosyal kimlik kazanma arayışıdır. Gruplar, kim olduğumuza, nasıl davranmamız gerektiğine ve başkalarının bize nasıl davranacağına dair herkesçe bilinen bir tanım ve değerlendirme çerçevesi sunar. Birey olarak kim olduğumuzun bilinmesindense, ait olduğumuz grupla özdeşleştirilerek kim olduğumuza dair yargıda bulunmak kolaylaşır (Hogg ve Vaughan 2007: 340-341).
Gruba üyelik dinamik bir süreçtir. Bu süreçte gruba bağlılığın yoğunluğunda değişiklik olabilir. Gruba yeni üyeler gelir, eski üyelerle yeni üyeler grupta sosyalleşir. Süreç içerisinde bazı üyeler grubu terk ederken, bazıları grubun faaliyetlerine aktif olarak katılmamaya başlayabilir (Arkonaç 2005: 268). Grup üyeleri farklı zamanlarda farklı roller üstlenebilir ve bir rolden diğerine keskin geçişler yapabilir (Hogg ve Vaughan 2007: 342).
Bir grup yapısının oluşumu süreç içerisinde gerçekleşir. Öncelikle grup üyeleri arasında etkileşim belirli bir süre devam etmelidir. Grup özelliklerinin ortaya çıkması ve istikrara kavuşması için gerekli diğer şart, bireylerin ortak bir güdüsü veya ortak bir problemi olmasıdır. Bu ortak problem, bireylerin etkileşimde bulunduğu şartlarda