Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik. Cemile Kınacı
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kazak Edebiyatında İmaj ve Kimlik - Cemile Kınacı страница 9
Şerif’in araştırması üç aşamada gerçekleştirilmiştir:
I. İçgrup oluşumu evresi,
II. Gruplararası sürtüşme ve çatışma evresi,
III. Gruplararası çatışmanın azaltılması evresi (Şerif-Şerif 1996, I: 302).
İlk evrede etkinliklerin uyum içinde yapılması amaçlanıyordu. Bu uyumlu süreçte işbölümü gerçekleşiyor grup içindeki statü ve roller belirleniyordu. İkinci evrede, amaçlar gruplar arası çatışmaya neden oluyordu. Gruplar arası çatışma, dışgruba ilişkin aşağılayıcı kalıpyargılar ve olumsuz imajlar üretiyordu. Bununla birlikte dışgrupla yaşanan çatışmanın içgrup içerisindeki dayanışmayı artırdığı gözlemleniyordu. Dolayısıyla ikinci aşamada sınırlı kaynaklar söz konusu olduğunda, rekabete giren iki grubun var olması gruplar arası çatışma için yeterliydi. Üçüncü evrede gerçekleştirilen etkinliklerde gruplar ortak amaçlara yönlendiriliyor, amaca ancak birbirlerine bağımlı olarak ve işbirliği içerisinde ulaşabiliyorlardı ve böylece gruplar arasında bir uzlaşma zemini oluşuyordu (Şerif-Şerif 1996, I: 303, 309, 319, 320-324). Böylece Şerif deneylerinin üçüncü evresi gösterdi ki, aralarında çatışma olan gruplar ortak üst hedeflere ulaşmak için etkileşime girdiklerinde, bu ortak hedef doğrultusunda işbirliğinde bulunurlar. Bu ortak hedeflere yönelik birlikte gerçekleştirilen etkinlikler, gruplar arasındaki düşmanlığı tamamen ortadan kaldırmaz, ancak gruplar arasındaki çatışmayı ve dışgruba yönelik olumsuz kalıpyargıları belirgin şekilde azaltır (Şerif, Şerif 1996, I: 325).
Şerif’in deneylerinde de görüldüğü gibi, gerçekçi çatışma kuramı insanların, hedefleriyle olan ilişkisi, davranışlarının rekabet edici ya da işbirlikçi oluşu, ilişkilerin çatışma hâlinde ya da uyumlu oluşu üzerine odaklanır (Arkonaç 2005: 334).
Şerif’in deneylerini daha sonra yapılan bazı çalışmalar (Blake-Mouton 1961,1962; Ferguson-Kelley 1964; Andreeva 1984) da desteklemesine rağmen, gerçekçi çatışma kuramına itirazlar (Capozza-Volpato 1994) da olmuştur. Kurama yapılan temel eleştiri, Şerif’in küçük grupları esas alarak yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçları büyük ölçekli sosyal gruplar için genelleştirilemeyeceği noktasında yoğunlaşmaktadır. Deney ortamında iki küçük grup arasında oluşan düşmanlık ile sosyo-kültürel, tarihî, ırkî, dinî vs. sebeplerle beslenen düşmanlık, ayrımcılık ve kalıpyargıların hüküm sürdüğü çok büyük sosyal gruplar yapı ve işlev olarak bir değerlendirilemez. Ancak bu eleştirilerin yanında, rekabet ve yarışma ortamı hem gruplar arası ayrımcılıkta ve kalıpyargıların ortaya çıkmasında hem de bunların artmasında önemli rol oynar. Bu bakımdan kuram, kalıpyargıların oluşması ve standartlaşması noktasında önemli bir çerçeve çizmektedir (Yapıcı 2004: 47).
Değer
Değerler, bir grubun veya toplumun üyelerinin ne şekilde davranması gerektiğini anlatan ortak inançlardır ve emredicidirler (Hogg ve Vaughan 2007: 329). Değerler gruplara, sosyal kategorilere ve kültürlere bağlıdırlar. Bu sebeple sosyal bir yapılanmaları vardır ve varlıklarını sosyal olarak sürdürürler (Hogg ve Vaughan 2007: 663). Tezcan’a göre “değerler bütün kültür ve topluma anlam ve önem veren ölçütlerdir” (1974: 14). Değerler bir bakıma kültürlerin yansımasıdır (Hogg ve Vaughan 2007: 663). Myers’e göre ise değer “insanlar tarafından kabul edilen ve yapılması beklenen davranışları düzenleyen kurallar” olarak tanımlanır (1987: 186). Hortaçsu, kavramı çok yalın bir ifadeyle “gruplarda geçerli olan kurallar” şeklinde tanımlar (1998: 91).
Her davranış ve olası bir durum için gruplar değer oluşturmaz. Grup, kendisi için önemli olan meselelerde değer oluşturur. Bir grup için bir meselenin önemi, grubun temel amaç ve hedeflerine, toplumdaki diğer gruplarla ilişkilerine ve grubun içinde bulunduğu diğer şartlara göre değişir (Şerif, Şerif 1996: 241).
Değerler toplumsaldır. Bireyler doğuştan değer bilinci ile doğmazlar, değerleri sonradan diğer insanlarla ilişki içerisinde öğrenirler. Bireyi çevreleyen sosyal ortam, toplum değerlerini bireye zaman içerisinde özümsetir. Toplum için yerleşik olan değerler kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılır (Şerif 1985: 102).
Değerlerin bazı özellikleri vardır. Değerler, grubun veya toplumun üyeleri tarafından paylaşılırlar. Bunlar çoğunluk tarafından kabul edilirler, bireysel değildirler. Toplum tarafından ciddiye alınırlar. Değerler duygusal anlam da taşırlar. Üyeler, yüce değerler için fedakârlık yapmaya, mücadeleye hatta ölmeye hazırdırlar. Bayrak ve bağımsızlık bu değerlerdendir. Bu değerler toplumun üyelerinden bitmeyen bir bağımlılık ve sadakat beklerler. Değerler, insan zihninde yer etmiş kavramsal varlıklara sahiptirler (Tezcan 1974: 14-15). Değerlerin grup üyeleri için bağlayıcı bir özelliği vardır. Değere uygun hareket etmeyen grup üyesi eleştirilir, uyarılır ya da gruptan dışlanır (Şerif, Şerif 1996, c.1: 238). Değerler, belirli bir çevrede hangi davranış kalıplarının kabul edilebilir olduğunu belirtir ve böylece belirsizliği azaltarak kişinin doğru eylemi yapmasını kolaylaştırırlar. Değerler yapı bakımından değişime dirençlidirler. Bazı değerler “kabul edilebilir davranış genişlikleri” bakımından dar ve sınırlayıcıyken, bazıları geniş ve serbesttir. Gruba sadakatle ve grup yaşamının esas yönleriyle ilişkili olan değerler kabul edilebilirlik açısından daha sınırlı bir davranış genişliğine sahiptir. Grubun çevresel özellikleriyle ilişkili değerler ise daha az sınırlayıcıdırlar. Bazı grup üyelerine başkalarına kıyasla değerler konusunda daha geniş bir davranış serbestliği tanınır. Grubun yüksek statülü üyeleri değerlere uyma konusunda düşük statülü üyelere göre daha rahat davranabilirler (Hogg ve Vaughan 2007: 331-332).
Değerlerin birtakım işlevleri vardır. Grup içi birliği sağlamak, çatışmaları azaltmak, grubun kimliğini belirlemek bunlardan bazılarıdır (Hortaçsu 1998: 91). Bunun yanında değerler bireye amaç ve yön belirler. Bireyin başkalarından ne bekleyebileceğini ve kendisinden ne beklenildiğini bilmesini sağlar. Bireyin, doğru ve yanlış, haklı ve haksız, hoşa giden ve gitmeyen, ahlâkî ve ahlâkî olmayan arasında doğru seçimi yapmasına yarar (Tezcan 1974: 15).
Değerlerle bağlantılı iki kavram vardır. Bunlardan ilki “uyma”, diğeri ise “sapma” ya da bir başka deyişle uymamadır. Uyma, genellikle bireyin kendi düşünce ve davranışını çeşitli nedenlerle değiştirerek kendisinden farklı gördüğü grubun değerine uygun şekilde düşünmesi veya davranması olarak tanımlanabilir (Hortaçsu 1998: 109). Değerlere uymanın başlıca iki sebebi vardır. Bunlardan ilki, bireyin düşüncesini belirtmesi gereken konuya ilişkin nesnel bir ölçüt yoksa birey kararını verirken diğer grup üyelerinin görüşlerini ölçüt olarak alır. Yabancı bir kültürde geleneklere ters düşmemek için çevresini gözlemleyen ve çevresindekileri örnek alarak onlar gibi davranan kişiler bu duruma örnek gösterilebilir. Değerlere uymanın ikinci sebebi, grubun bireye vereceği ceza ve ödüllere bağlıdır. Ödül ve cezalar bireyin diğer grup üyelerince sevilmesi, saygınlık kazanması, önemli görevlere atanması ya da hoş görülmeyip saygınlığını kaybetmesi şeklinde olabilir (Hortaçsu 1998: 109, 112). Uyma ve sapma davranışı grup değerlerinin belirttiği hoş görülebilir davranış yelpazesine göre tanımlanır. “Uyma, bu aralıktaki davranışa karşılık gelirken, sapma, hoş görülebilir davranış yelpazesinin sınırları dışında kalan davranışlara karşılık gelir. Kısacası sapma, yalnızca davranıştaki değişiklik derecesi değildir. Diğer grup üyelerinin “usulsüz”, “tehditkâr”,