İnsan Olmak İstiyorum. Tölögön Kasımbekov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İnsan Olmak İstiyorum - Tölögön Kasımbekov страница 5
–“Sümsük, içeceksen iç, içmezsen defol git! Allahın belası haram!” dedi Şeki Anne’si.
Çoro yüzünü öfkeyle buruşturdu, iri cüssesiyle çocuğa bakıp çocuğun üzerine doğru yürüdü.
–İç dediğim zaman içeceksin! Yoksa seni yumruğumla ezerim. Tamam mı! İç diyorum sana!
Her taraftan azarlanması çocuğu kızdırdı.
–İçmeyeceğim! İçmezsem dövecek misiniz! diye suratını astı.
–İçeceksin! diyerek kara bıyıklı Çoro, daha da sertleşti.
–İçmeyeceğim!
–Hey, çocuk büyükler iç derse iç! Bozo seni yer mi, yoksa öldürür mü? diye seslendi peynir gibi sarı adam.
–Allah belanı versin haram! İçersen belanı iç! Çık dışarı! diye Şeki her zamanki gibi bağırıyordu.
Kökö, suratını asarak kâseyi eline aldı ve kimseye bakmadan bir nefeste bozoyu içip bitirdi. Hiç konuşmadan dışarıya çıkmak üzereyken Çoro, çocuğun pantalonunun paçasından yakaladı. “Dur, şimdi kurdum! Hiçbir yere gidemezsin. Kâsemi bitirdin, bedelini nasıl ödersin?”
“İşte böyle yapacağını biliyordum senin!” der gibi Kökö, Çoro’ya nefretle baktı.
–Gideceğim! dedi.
Bozoya doyan şarhoşlar eğlenmek istiyordu. Kökö’nün olması bunların işine yaradı. Çoro’nun aklında çocuğu sızlatarak dövmek yoktu; ama biraz sinirini bozup dalga geçmek istedi.
Çoro, bıyıklarını bükerek; “Hadi bakalım, nasıl ödeyeceksin, ya parasını kabul edip Şeki Anne’ye borcunu yavaşca ödersin ya da beş matek3 yersin? Ne dersin?” dedi.
–He he he… Büyük burunlu adam kahkaha atarak ağzındaki tükürüğünü sildi, “içtikten sonra öde!” diye gülüyordu.
–Gel! Eğ şöyle kafanı!
Kökö, şaşırıp kalmıştı. Yüzünde acınası bir ifade belirdi. “Gerçekten… ben şimdi bunların karşısında ne yapmalıyım! Şeki Anneme bu kadar parayı nereden bulup vereyim; matek yersem de kafam şişer, acır.” diye düşünüyordu.
Onlar da bir sürü avcıyla karşılaşmış tilki gibi, ne yapacağını şaşıran çocuğun çaresizliğine bakarak dalga geçiyorlardı. Konuşmaları çocuğu korkudan tir tir titretiyordu.
Kökö, umutsuz gözlerle Şeki Annesi’ne baktı ama Şeki Annesinin onu umursadığı yoktu. Aksine elindeki uzun kepçeyi kazana batırıp bozadan bir yudum alıp tadına baktıktan sonra:
–“İyi oldu, kafanı eğ şimdi. Ne olacak sanki! Beynin mi darbe alır, sende beyin mi var!” diyerek Şeki de diğerlerini destekliyordu.
–“Bıraaak!… Bıraaak!.. pantalonum yırtılacak” dedi Kökö. Çoro’nun elinden kaçmaya çalışıyordu.
–Bıraaak!
Bir anda onun eski pantalonunun paçası yırtıldı. Bir parça kumaş Çoro’nun elinde kaldı. Ansızın Kökö’nün bacakları sızladı. Şeki Anne’si elindeki kepçeyi çocuğun bacağına fırlatarak:
–Pantolonu yırttın eşek! derini mi giyeceksin? diye Şeki Anne’si bağırdı! Kökö’nün omzuna vurarak Çoro’nun karşısına itti. Abilerinin şakasını anlamayan haram!
Körkütük sarhoş olan Çoro, çocuğun kafasını koltuğun altına alarak birkaç defa matek attı.
–Ha ha ha… Saçlarını uzatmayıp kesseydin ya! İyi olurdu, engel oluyor ha ha ha…
–Gel şimdi sıra bende diye sarışın adam, Kökö’ye doğru yöneldi.
Kökö, torbaya kapatılan kuş gibi zıpladı. Rastgele her şeyi tepip kaçmaya çalıştı. Sonunda bacakları bağlı ipini koparan oğlak gibi kaçtı. Hiç kimse onun bu kadar sinirleneceğini düşünmemişti… Herkes gülmekten yere yattı. Kökö’nün gözyaşları sel oldu. Gözlerinden yaşla beraber içindeki nefretini de çıkardı. Adamların kendilerine, yakınlarına, bütün sülalelerine tek tek sövmeye başladı. Ortalık aniden buz kesti.
–Ne yaptım ben size! diye ağlayan Kökö, Çoro’ya bir daha sövdü.
–Sen niye büyüklerine laf ediyorsun, ulan? diye büyük burunlu adam, çocuğu bacağından tutup “kendinden büyüklere dil uzatmaya utanmıyor musun?”
Şeker de bir yandan bağırdı! Bana bırakın der gibi eliyle işaret etti. Onun bakışlarında “çocuğa biz takıldık, suçluyuz” diye bir düşünce yoktu.
–Sus şerefsiz! Babanı gösteririm şimdi sana!
–“Ha… Gösterirsin.” diye Kökö de inat etti çekinmedi. Babama laf etme! Senin gibi ayyaş değil! Ayyaş!
Çoro, çocukla tartışırsa rezil olacağını fark etti. Sahte tebessümle Kökö’nün babasına laf edip, çocuğu ezmeye başladı.
–Ne, baban benim borcuma mı kefil olmuştu? Baban kimsesiz yerlerde tabutu gömülmeden kaldı, kefensiz gitti, etini kuşlar yedi, gözünü kargalar deldi. Sen ne diyorsun, lanetli yetim!
Kökö, “Ha seninki doğru, sen bilirsin.” diye Çoro’yu destekledi…. Başka cevap bulamadı. Kökö’nün kalbi yandı, kül oldu. Eğer gücü, kılıcı olsaydı Çoro’yu yüz bin defa parçalardı, o zaman bile kini bitmezdi.
–He he… Babam diyor yine. Çoro, sadece bunları diyebildi. Göz açıp kapanıncaya kadar eski bir kerpiç yüzüne ok gibi çarptı, gözlerinden ateş çıktı sanki. Kerpiç kazandaki bozoya düştü. Bozo yanındaki Şeker’e sıçradı. Şeker masallardaki cadıya dönüştü sanki, bağırarak yerinden kalktı. Ama Kökö, çoktan kaybolmuştu ortadan.
Kökö, babası askere gittiğinde annesinin karnındaydı. Babası Yusuf savaşta öldü. Annesi Ayım, askerden kalan tek evladına yel bile dokundurmadan büyüttü. Okula da verdi. Ne yazık ki “oğlumu okutup büyütsem…” diye hayal eden zavallı annesi, amacına ulaşamadan dört sene evvel hastalıktan dolayı vefat etti. Böylece bir ailenin yalnız sevimli evladı olan “Kökö yetim!”, “Kökö yetim!” diye adlandırıldı. Akrabaları çocuğu Şeki’ye verdiler. O zamanlarda Şeki üçüncü kez evlenmişti. Taş-Kömür’de kalıyordu. Bir gün “Kökö’yü kimsesizler yurduna götüreceğiz.” diye hoca gelmişti. Şeker ikna olmadı.
–Allah Allah, siz ne diyorsunuz! Kököm yetim değil, babası öldüyse
3
Kafaya parmakla vurmak anlamına gelir. (Ç.N.)