Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri. Mekemtas Mırzahmetulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri - Mekemtas Mırzahmetulı страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri - Mekemtas Mırzahmetulı

Скачать книгу

daha etkin hale gelmiştir. İlk olarak Türk dilli halkların kullandıkları Arap harfleriyle ilgili değişikliğe gidilmiş, Arap harfleri Kiril harfleriyle değiştirilmiştir. Bu hareketin gerçekleşmesi tamamen aldatmacadır. Öncelikle, Latin alfabesini halka kabul ettirerek, Latin alfabesinin dünya komünist alfabesi olduğu fikri kamuoyuna yansıtılmıştır. Yirmili yıllarda Türk dilli halkların hepsi bu sebeple Latin alfabesine dönmüştür. Hatta Ortodoksluğu ve Kiril alfabesini kabul etmiş olan Yakutların bile Latin alfabesine dönmesi için çaba sarf edilmiştir. Bu süreçte eğitimli, aydın Kazakların büyük bir kısmı Latin alfabesine geçişi hoşnutsuzlukla karşılamıştır. Aydınların görüşü Ahmet Baytursunov’un19 “Alfabedeki Karakterlerin Gizemi” (Әліппе – таңбалар жұмбағы) başlıklı makalede dile getirilmiştir. Yazar, çalışmasında: “Latin alfabesine geçince Avrupa ülkelerindeki halklarla eşit olacağımızı düşünmüştük.” şeklinde ifade etmektedir. Ancak, altında farklı planların yattığı bu hareket o kadar zor ilerler duruma gelmiştir ki, Ruslar bile Latin alfabesini uygulamaktan vazgeçmiştir. Bu sebeple “Neden yeni bir alfabeye geçmek zorundayız?” sorusu üzerinde konuşulmaya başlanmıştır. Latin alfabesine geçişin Kazak edebiyatı ve kültürünü ne gibi zararlara uğratabileceği, dil üzerinden nasıl ince politikaların yürütüldüğünü anlamayanlar yeni alfabeyle ilgili olarak gerçek dışı haberler yaymaya başlamıştır. Bu konuyla alakalı 25 Mayıs 1931 tarihli Enbekşi Kazak gazetesinde: “Yeni alfabeyi bilmeyen memurlar gizli düşman olarak adlandırılıp mahkemeye çağrılıyorlardı.” şeklinde ifadeler yer almıştır. 24 Temmuz 1931’de Bahtiyar adlı bir şair aynı gazetede: “Arap alfabesi ve yeni alfabe yanlıları kendi aralarında anlaşmazlık yaşamıştır; Ahmet, Eldes, Muhtar gibi kıymetli yazarlar Arap alfabesini ayakta tutabilmek için büyük çaba harcamıştır.” şeklinde belirtmiştir. Yazar burada Muhtar Avezov’un adını bilinçli olarak kullanmıştır. Çünkü Avezov Arap alfabesini Latin alfabesine çevirme fikri altında yatan kötü durumun farkında olan bir aydındır. O dönemde doğrudan Kiril alfabesine geçme fikri olsa da yetkililer bu konuya temkinli yaklaşmıştır. Onlar halkın devrime kadarki süreçte devlet politikası olarak yürütülen Ortodoksluk ve Hristiyanlığı yaygınlaştırma faaliyetlerini anımsayarak, Kiril alfabesine karşı olumsuz tepki verilmesinden korkmuştur. Bu nedenle Moskova Merkezi, eğitimli ve aydın Kazakları ortadan kaldırmak için geçici olarak geri adım atmıştır. Kiril alfabesinin bir müddet bekletilmesinde sakınca görülmemiştir. Rus İmparatorluğu’nun amacı Türk halklarının yazılı eserlerini tamamıyla Kiril alfabesine çevrilmesi olmuştur. Böylelikle Kiril alfabesi daha kolay benimsenecek ve halkın Hristiyanlaştırılması meselesinde Kiril alfabesi bir araç işlevi görecekti. Bu Çarlık Hükümeti’nin ezeli hayaliydi ve bu amacı hayata geçirmek için gizli ve baskıcı faaliyetler gerçekleştirmekten tereddüt etmemiştir. Sovyet döneminde gerçekleşen bu zor ve hassas sorunun içyüzü 1921 yılında bilimsel enstitülere taşınmış, akademisyen Gordlevski bu sorunun çözümüne yönelik teklifte bulunmuştur. Fakat Gordlevski’nin teklifi birtakım bilim insanları tarafından kabul görmemiş ve sorun çözüme kavuşturulamamıştır.

      Yukarıda belirtilen misyonerlik fikirlerinin oluşmaya başladığı zamanlarda, bir zamanlar dinî eğitim veren bir öğretmen okulunda öğrenci olan Joseph Stalin kendine özgü sağduyuyla net tedbirler almıştır. Stalin, Türk halklarının Ruslaştırılma politikasının savunucularını dinleyerek, halkların bu duruma karşı çıkma ihtimaline karşı Kiril alfabesini direkt uygulamamış ve sonrasında Kiril’in daha rahat kabul görmesi amacıyla 1930’da Latin alfabesini zorla kabul ettirmiştir.

      Alfabede yenilik, Türk dilli halkları hazırlıksız yakalamıştır. Bu nedenle süreç büyük zorluklarla ilerlemiştir. Ayrıca o dönemde eğitimli insan sayısı da azdır. 1937’ye gelindiğinde Stalin ve yanlıları aydın Kazakları siyaset sahnesinden kolaylıkla çıkarmıştır. Kiril alfabesinin Latin alfabesinin yerini alması konusunda kimse Stalin’i engelleyememiştir. 1940’da halkın talepleri gözetilerek bu kararın alındığı fikri benimsetilmeye çalışılmıştır. Felsefeci G. Batıgin Sovyet Hükümeti’nin gerçekleştirdiği faaliyetlerle ilgili olarak şöyle belirtir: “Stalin’in baskıcı rejimi o kadar geniş çaplıydı ki, birçok bölgede halkın tarihsel hafızasını devam ettirecek aydın kesim yok edilmiştir.”

      Azerbaycan, Kazakistan ve Moldova’da mevcut alfabe Kiril alfabesiyle değiştirilmiştir. Bir asırlık geleneğe dayanan kültür kökleri ortadan kaldırılmıştır.20 Baytursunov misyonerlik tarihini etraflıca bilen bir yazardır ve misyonerlerle sıkı bağlantılar kurarak çalışmıştır. Onların nihai amaçlarının halkı Hristiyanlaştırmak ve Ruslaştırmak olduğunu çok iyi anlamış ve devrim öncesinde şunları yazmıştır:

      “Hükümet için yararlı olan, halkın tek bir yazı, dil ve din çatısı altında toplanmasıdır. Rus İmparatorluğu’nun himayesinde farklı dilleri, yazıları kullanan ve farklı inanışlara sahip olan halklar vardır. Yönetim için elbette bu halkların dil, yazı ve inanışlarını Rus biçimiyle değiştirmelerinden daha iyi bir şey yoktur.” 21

      Baytursunov’un sarf ettiği cümleler derin anlam taşımaktadır. Aslında Rus İmparatorluğu’nun sömürgeci gruplarının, özellikle de misyonerlerin tek arzuları gayrı Rus halkların aynı dili konuşarak, tek bir dinin yayılmasını sağlamaktır. Bu hedefe ulaşmak için rüşvet ve kaba kuvvete varıncaya kadar farklı birçok tedbir alınmıştır. Neyse ki Ekim Devrimi onların hayallerini gerçekleştirmesine engel olmuştur. Fakat devlet adamı Nikita Kruşçev’in bilmeden ya da kasten söylediği sözler hala hafızalardadır: “Hepimiz ne kadar hızlı Rusça konuşmaya başlarsak, komünizmi de bir o kadar hızlı inşa edebiliriz.” Kruşçev’in bu cümleleri, Suslov’un büyük ölçüde etki ettiği Kazak çevresindeki ulusal nihilistlerin ve kozmopolitlerin sayısını arttırmış ve onları kışkırtmıştır. Bu, sözde bilimsel oyunlar hayatımızı zehirlemeye devam etmektedir.

      On yıl içerisinde Rus, Gürcü ve Ermeniler dışındaki çoğu halkların yüzyıllar boyunca kullandıkları yazı dilleri üç defa değiştirilmiştir. Stalin bu reformları, yeri doldurulamaz manevi kayıplara yol açacağını bilerek gerçekleştirmiştir. Bu uygulamanın Türk dilli halkların tarih, kültür ve edebiyatlarına ne derece zarar verdiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. M. Vsevolodova ‘Aynı Dilde Konuşalım’ (Поговорим на равных языках) başlıklı makalesinde “Halkların geleneksel yazı dili bir neslin gözleri önünde Stalin’in emriyle değiştirildi. Stalin’in şahsi kararıyla Orta Asya’da Arap alfabesinden önce Latin alfabesine, sonra da Kiril alfabesine geçişin getirdiği belli başlı kayıpları hatırlatmak yeterlidir.”22 şeklinde yazarak toplumda yeni bir tartışma yaratmıştır.

      Devlet politikası seviyesinde yürütülen Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma girişimleri, Rus Çarlığı’na tabi olan farklı dinlere mensup ve farklı dilleri konuşan gayrı Rus halkların geleneksel alfabelerinin Rus alfabesine dönüştürülme çabaları erken dönemde başlamıştır. Fakat bu siyasi faaliyetler gayrı Rus halkların yaşam biçimleri, inanışları, gelenek-görenekleri ve dünya görüşleri dikkate alınarak uygulanmıştır. Örneğin Komi23 halkının Hristiyanlaştırılması ve alfabelerinin Rus alfabesiyle değiştirilmesi XIV. yüzyılda başlamıştır. Bu süreçte Dmitri Donskoy aktif bir şekilde yer almıştır. Tatar halkı bu büyük felaketle Korkunç İvan döneminde karşılaşmıştır.

Скачать книгу


<p>19</p>

ÇN: Kazak edebiyatının ünlü simalarından Ahmet Baydursunov (1873-1937), XIX. asrın sonları ile XX. asrın ilk otuz yılında Kazak edebî ve sosyal hayatı ile siyasetine damgasını vurmuş bir şahsiyettir. Sanatkâr, şair, gazeteci, yayıncı, dilci ve edebiyatçı gibi vasıflarıyla, Kazak halkını sosyal ve medenî bir uyanışa hazırlayan, onlara yol gösteren tanınmış bir Kazak âlimidir. Baydursunov’un bıraktığı eserler, üç ana bölüm altında toplanabilir. Birincisi; yazarın halkı aydınlatma dili kurallarına göre öğretme ve tanıtma; edebiyatı tanıtma ve araştırmalar yapma gibi konularda yazdığı yazılarıdır. İkincisi; şiirleridir. Üçüncüsü; diğer dillerden tercüme ettiği eserleridir. Bkz. Biray, Nergis. (1999). Ahmet Baytursunoğlu ve Eserleri (1873/1937). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Denizli, Sayı: 5, s.10-17.

<p>20</p>

Novoye vremya. (1989). № 18, 25.

<p>21</p>

Kazak. (1914). 9 Mayıs. № 102.

<p>22</p>

Pravda. (1989). 6 Mart.

<p>23</p>

ÇN: Rusya’nın kuzeybatı topraklarında yaşayan özerk halk.