Üç Silahşörler. Александр Дюма
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Üç Silahşörler - Александр Дюма страница 26
“Madam Bonacieux size, kocasına ya da başka birine verilecek bir şey emanet etti mi? Size söyledikleri bir sır var mı?”
“Eğer ellerinde bir şey olsaydı insanları bu şekilde sorgulamazlardı.” dedi Dartanyan kendi kendine.
“Peki ne bilmek istiyorlar? Buckingham dükünün Paris’te olup olmadığını, Kraliçe’yle görüşüp görüşmediğini neden bilmek istiyorlar?”
Dartanyan duydukları üzerine ihtimal dışı olmayan bu fikre odaklandı.
Bu arada fare kapanı operasyonu devam etmekteydi. Dartanyan da aynı şekilde tetikteydi.
Zavallı Bonacieux’un tutuklanmasından sonraki günün akşamında, Athos, Treville’la konuşmak üzere Dartanyan’ın evinden ayrıldığında saat henüz dokuzken ve Planchet efendisinin yatağını hazırlarken kapı çalındı. Kapı derhâl açıldı ve kapandı. Biri fare kapanına kapılmıştı.
Dartanyan, zemine koşarak derhâl dinlemeye koyuldu.
Bağrışmaları inlemeler takip etti. Biri zapt edilmeye çalışılıyordu. Soru sorulmadı.
“Lanet olsun!” dedi Dartanyan kendi kendine. “Bu bir kadına benziyor. Üzerini aramalarına direnince zor kullanıyorlar. Alçaklar!”
Bütün ihtiyatlılığına rağmen aşağıya inmemek için kendini zor tuttu delikanlı.
“Size bu evin hanımı olduğumu söylüyorum beyler! Size Madam Bonacieux olduğumu söylüyorum. Ben Kraliçe’ye aidim.” diye haykırıyordu zavallı kadın.
“Madam Bonacieux!” diye söylendi Dartanyan. “Herkesin aradığı şeyi bulabilecek kadar şanslı mıyım acaba?”
Sesi gittikçe daha belirsiz gelmeye başladı. Bir patırtı koptu. Bir kadın dört erkeğe ne kadar direnebilirse o kadar direniyordu kurban.
“Pardon, beyler! Par…” diye mırıldandı. Anlaşılmaz sesler çıkarıyordu kadın.
“Onu bağlıyorlar, onu götürecekler!” diye bağırdı Dartanyan kendi kendine zeminden kalkarken. “Kılıcım! İyi, yanımdaymış. Planchet!”
“Buyrun mösyö.”
“Git ve Athos, Porthos, Aramis’i bul. İçlerinden biri mutlaka evdedir. Belki üçü de evdedir. Silahlarını alıp buraya gelmelerini söyle. Hadi koş! Ah, Athos, Mösyö de Treville’in yanına gitmişti…”
“Peki siz mösyö, siz nereye gidiyorsunuz?”
“Ben pencereden ineceğim. Daha çabuk olmak için!” diye bağırdı Dartanyan. “Parkeleri yerine koy, yeri süpür ve kapıdan çık. Dediğim gibi koş!”
“Ah, mösyö! Mösyö! Kendinizi öldüreceksiniz!” diye bağırdı Planchet.
“Ağzını topla, seni ahmak!” dedi Dartanyan. Pencere kenarından dikkatle inerken. Şansına ev yüksekte değildi ve kendine zarar vermeden inmeyi başardı.
Daha sonra derhâl kapıya koştu ve kendi kendine, “Fare kapanına gireceğim. Ama böyle bir fareye bulaşacak kedilere acırım.”
Delikanlının kapıya vurmasıyla birlikte gürültü kesildi ve kapı açıldı. Dartanyan kılıcını çekmiş vaziyette Mösyö Bonacieux’un evine daldı.
Bunun üzerine Bonacieux’un talihsiz evinde yaşayanlar, komşular ile birlikte çığlıklar, kılıç sesleri işittiler. Mobilyalar parçalanıyordu. Gürültü üzerine pencerelerine koşanlar siyah giyen dört adamın kapıdan çıktığını değil, korkak kargalar misali kaçtığını gördüler. Zemine ve mobilyalara tüylerini yani pelerinlerinden parçalar bırakarak kaçtılar hem de. Dartanyan çok fazla zorlanmadan onları yenmeyi başarmıştı. Çünkü içlerinden sadece biri silahlıydı, o da kendini üstünkörü savunmuştu. Diğer üçü Dartanyan’a sandalyeler, tabureler ve kap kacakla saldırmış olsalar da Gaskonlunun kılıcıyla attığı bir kaç çizik onları korkutmaya yetmişti. Mağlup olmaları için o dakika yeterli olmuştu. Dartanyan muharebe alanının galibiydi.
İsyanlara ve kargaşaya alışkın Parislilere özgü bir soğukkanlılıkla pencereye koşan komşular siyah giyinmiş dört adamın kaçtığını görür görmez pencerelerini kapattılar. İçgüdüleri olayın sonuçlandığını söylüyordu ve vakit geç olmaya başlamıştı. O zamanlar, tıpkı şimdi olduğu gibi, Lüksemburg Mahallesi sakinleri erkenden yatmaya giderlerdi.
Madame Bonacieux ile baş başa kalan Dartanyan, kadına döndü. Zavallı bıraktıkları gibiydi, koltukta yarı baygın yatıyordu. Dartanyan hızlı bir bakışla kadını inceledi.
Yirmi beş – yirmi altı yaşlarında hoş bir kadın olan Madame Bonacieux siyah saçlı ve mavi gözlüydü. Hafif kalkık burunluydu ve teni mermer misali beyazdı. Yine de kendisini bir hanımefendiden ayıran bazı özellikleri göze çarpıyordu. Beyaz elleri pek narin değildi. Ayakları ise soylu bir kadınınkine benzemiyordu. Bahtına Dartanyan bu incelikleri henüz tanımıyordu.
Dartanyan kadını incelediği sırada yerde gördüğü patiska mendili alışkanlığı üzere aldı. Aramis’in nerdeyse boğazını kesmesine sebep olan armayı tanıyıverdi.
Delikanlı artık üzerinde arma olan mendillere karşı tedbirli davranmaya başlamıştı. Bu sebepten mendili Madame Bonacieux’un cebine koydu.
O sırada kendine gelen Madame Bonacieux gözlerini açtı ve korkuyla etrafına bakındı. Evin boş olduğunu ve kurtarıcısıyla baş başa olduğunu fark edince de gülümseyerek elini uzattı. Dünyanın en tatlı gülüşüne sahipti.
“Ah, mösyö!” dedi. “Beni kurtardınız, müsaade edin size teşekkür edeyim.”
“Madam!” dedi Dartanyan. “Benim yerimde hangi beyefendi olsa aynısını yapardı. Bana teşekkür etmenize gerek yok.”
“Ah, evet mösyö! Evet. Size nankör birine yardım etmediğinizi kanıtlayacağım. Peki ilk başta soyguncu olduğunu düşündüğüm bu adamlar benden ne istiyorlar? Mösyö Bonacieux neden burada değil?”
“Madam bu adamlar herhangi bir soyguncudan çok daha tehlikeliler. Çünkü onlar Kardinal’in adamları. Mösyö Bonacieux’a gelince. Kendisi burada değil çünkü dün Bastille Hapishanesi’ne götürüldü!”
“Kocam Bastille’de mi!” diye haykırdı Madam Bonacieux. “Aman Tanrı’m! Ne yaptı? Zavallı adam, kendisi masum biridir.”
Bu arada belli belirsiz bir gülümseme hâlâ korkmakta olan kadının yüzünü aydınlattı.
“Ne mi yaptı hanımefendi?” dedi Dartanyan. “Sanırım tek suçu aynı anda sizin kocanız olma talihine ve talihsizliğine sahip olması.”
“O zaman biliyorsunuz demek ki beyefendi.”
“Evet hanımefendi, kaçırıldığınızı biliyorum.”
“Peki kim tarafından?