Define Adası. Роберт Льюис Стивенсон
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Define Adası - Роберт Льюис Стивенсон страница 8
Kısa süre sonra atların gürültüsü yükselmeye başladı. Dört beş kadar atlının yamaçtan aşağı dörtnala ilerlediğini ay ışığında net bir şekilde görebiliyordum.
Bunun üzerine Pew hatasını anladı. Çığlık atarak döndü ve doğruca yol kenarına doğru koşup yere düştü. Ancak hemen kendini toparlayıp ayağa kalktı ve ikinci bir hamle yaptı. Telaşından ne yapacağını şaşırmış hâldeydi ve yaklaşan atlardan birinin altında kalıverdi.
At sürücüsü her ne kadar onu kurtarmaya çalışsa da işe yaramamıştı. Pew, sessiz gecede çınlayan tiz bir çığlıkla düşmüş, atın altında ezilmiş, reddedilmiş ve terk edilmişti. Önce yanlamasına düştükten sonra yüzüstü yere serildi ve bir daha hareket etmedi.
Derhâl ayağa fırlayıp atlıları tebrik ettim. Kazanın dehşeti onların da durmasına sebep olmuştu. Kısa süre sonra kim olduklarını gördüm. En arkadaki Doktor Livesey’i çağırmak için köyden giden delikanlıydı, geri kalanları ise delikanlının yolda karşılaştığı vergi memurlarıydı. Onlarla birlikte gelmeyi akledebilmişti. Söylenenlere göre Müfettiş Dance, Kitt Çukuru’ndaki yelkenli tekneyi duymuş ve bizim bulunduğumuz yöne doğru yola koyulmuştu. Annemle beraber ölümden kurtuluşumuzu işte bu olaya borçluyuz.
Pew çoktan ölmüştü. Annemi de köye kadar taşımıştık. Biraz soğuk su ve tuz ayılmasını sağladı. Yaşadığı korku ona ağır gelse de parasının tamamını alamadığı için üzülmeye devam ediyordu. Bu arada müfettiş mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Kitt’in Çukuru’nun yolunu tuttu. Ama adamları atlarından inip dikkatli bir şekilde ilerlemek zorunda kalmışlardı. Pusuya kurban gitme korkuları zaman zaman atlarına dayanarak yürümelerine sebep oluyordu. Bu sebepten Kitt Çukuru’na vardıklarında iki yelkenli teknenin kısa süre önce yola koyulmuş olduğunu görmek kimseyi çok şaşırtmadı. Tekneye doğru seslendiklerinde, bir ses ay ışığında ortada durmamalarını aksi hâlde kurşun yemelerinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Bu arada bir kurşun hemen yanından geçti. Kısa süre sonra yelkenli gözden kayboldu ve Bay Dance orada durup “sudan çıkmış balık gibi” dedi. Tek yapabildiği adamlardan birini filika çağırmak üzere yollamak oldu. “Bu da hiçbir işe yaramaz tabii ki. Kurtulmayı başardılar ve bitti. Ama yine de…” diyerek şu sözleri ekledi. “Bay Pew’ü atımla çiğnediğime sevindim.” dedi. Çünkü o sırada ona hikâyemi çoktan anlatmıştım.
Onunla birlikte Amiral Benbow’a döndüm. Evin nasıl bir harabeye döndüğünü anlatamam. Annemi ve beni deli gibi ararlarken saati bile paramparça etmişlerdi. Ancak Kaptan’ın para kesesi ve gümüş külçe dışında hiçbir şey almamışlardı. İşte o anda mahvolduğumuzu anladım. Bay Dance bu duruma bir anlam veremiyordu.
“Parayı aldıklarını söyledin. O zaman neyin peşindeler peki? Daha fazla paranın mı?”
“Hayır efendim. Paranın peşinde değiller galiba.” diye cevap verdim. “Aslına bakarsanız istedikleri şeyi cebimde taşıyor olabilirim. Bu şeyi güvenli bir yerde tutmak istiyorum.”
“Kesinlikle öyle yapmak lazım, haklısın delikanlı.” dedi. “İstersen ben alabilirim.”
“Ben Doktor Livesey’e…” diye söze girdim.
“Çok iyi yaparsın.” diyerek sözümü kesti. “Bir beyefendi ve bir sulh yargıcı çok iyi olur. Şimdi düşündüm de oraya bizzat gidip Doktor’a haber vermem iyi olur galiba. Pew Efendi öldü. Öldüğüne de üzülmüyorum ama insanlar bunu maaşlı bir devlet memurunun aleyhine kullanabilirler. Şimdi eğer istersen seni de yanımda götürebilirim Hawkins.”
Bu teklif için içtenlikle teşekkür ettim ve atların olduğu köye yürüdük. Anneme nereye gittiğimizi söylediğimde hepsi çoktan ata binmişti.
“Dogger.” dedi Bay Dance. “Senin atın iyi. Bu delikanlıyı arkana al.”
Ata biner binmez Dogger’ın kemerini tuttum ve müfettişin emriyle, Doktor Livesey’in evine doğru hızlıca ilerlemeye başladık.
ALTINCI BÖLÜM
KAPTAN’IN KÂĞITLARI
Doktor Livesey’in evinin kapısına varıncaya kadar hız kesmeden ilerledik. Evin ön kısmı tamamen karanlıktı.
Bay Dance atlayıp kapıyı çalmamı istedi ve Dogger inmeme yardımcı oldu. Kapıyı çalmamla hizmetçinin açması bir oldu neredeyse.
“Doktor Livesey evde mi?” diye sordum.
“Hayır.” cevabını verdi. Öğleden sonra eve uğramış ama sonra Squire’ın2 yanına yemek yemek ve akşamı geçirmek için gitmiş.
“O zaman oraya gidiyoruz beyler.” dedi Bay Dance.
Mesafe kısa olduğundan ata binmek yerine Squire’ın mülküne varıncaya kadar üzengi kayışına tutunarak koştum. Ay ışığının aydınlattığı giriş yoluna dek bu şekilde ilerledim. Yolun iki tarafında uzanan beyaz binalar kocaman eski bahçelere bakıyordu.
Hizmetçi bizi bir ucu büyük bir kütüphaneye çıkan kumaşla kaplanmış bir koridordan yönlendirdi. Kütüphane duvarları âdeta kitaplıklarla kaplanmıştı ve bunların üzerinde büstler vardı. Squire ve Dr. Livesey işte burada, ellerinde pipolarıyla şöminenin iki tarafında oturuyorlardı.
Squire’ı daha önce hiç bu kadar yakından görmemiştim. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adamdı ve kaba bir yüzü vardı. Uzun seyahatleri yüzünü yormuş, kırmızılıklara ve çizgilere sebep olmuştu. Hareketli siyah kaşları vardı. Bu da onu biraz sinirli gibi gösterse de kötü biri olduğunu düşündürmüyor, aceleci olabileceği izlenimi bırakıyordu.
“Buyurun Bay Dance.” dedi. Oldukça ağırbaşlı ve küçümser bir tavırla.
“İyi akşamlar Dance.” dedi Doktor başıyla selam vererek. “Arkadaşınız Jim’e de iyi akşamlar. Sizi buraya getiren nedir?”
Müfettiş dimdik ve kaskatı bir şekilde durarak hikâyeyi ders anlatırcasına özetledi. İki beyefendi öne doğru eğilip birbirlerine baktılar. Hayretleri ve merakları pipolarını içmeyi unutturmuştu. Annemin hana geri döndüğünü duyunca Doktor Livesey belli belirsiz bir şekilde kalçasına vurdu ve “Bravo!” dedi. Hikâye daha tamamlanmamışken Bay Trelawney (Squire’ın adı buydu) yerinden kalkıp odanın içinde yürümeye başladı. Doktor’sa daha iyi duymak istercesine peruğunu çıkarmıştı. Kısa kesilmiş saçlarıyla oldukça tuhaf görünüyordu.
Bay
2
Kırsal bir alanda büyük miktarda toprak sahibi olan yüksek mevkideki kişi. Toprak ağası. (ç.n.)