Otuz Yaşındaki Kadın. Оноре де Бальзак

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Otuz Yaşındaki Kadın - Оноре де Бальзак страница 9

Жанр:
Серия:
Издательство:
Otuz Yaşındaki Kadın - Оноре де Бальзак

Скачать книгу

Bu iki yalnız kadının sürdükleri hayat üzerinde az çok bir inceleme yapmışa benziyor ve öğle yemekleriyle akşam yemeklerinde orada bulunmaktan hiçbir zaman geri kalmıyordu. Atı, haber vermeye ihtiyaç kalmadan adımlarını yavaşlatıyordu. Sonra yemek odasının iki penceresi arasındaki mesafeyi aşmak için harcadığı zaman boyunca Arthur, oraya mahzun mahzun bakıyordu. Kontes çoğu zaman onu küçümsüyor, kendisine dikkat bile etmiyordu. Fakat taşra hayatını canlandırmak için en küçük şeylere bile gösterilen ve üstün ruhlu insanların kendilerini güçlükle uzak tuttukları o aşağılık meraklara alışık olan markiz, İngiliz’in çok üstü kapalı olarak ifade ettiği utangaç, ağırbaşlı sevgiden hoşlanıyordu. Düzenli olarak tekrarlanan bu bakışlar, markiz için bir alışkanlık hâline gelmişti ve her gün, Arthur’un geçtiğini yeni yeni şakalarla haber veriyordu. Sofraya otururken iki kadın da aynı zamanda İngiliz’e baktılar. Julie ile Arthur’un gözleri bu kez öylesine belirli duygularla rastlaştılar ki genç kadın kızardı. İngiliz hemen atını kamçıladı, dörtnala uzaklaştı.

      Julie, teyzesine, “İyi ama ne yapmak gerek?” dedi. “Bu İngiliz’in geçtiğini gören kimseler benim için ne düşünürler kim bilir…”

      Teyze onun sözünü keserek, “Evet.” dedi.

      “Öyleyse buralarda böyle dolaşma, diyemez miyim ona?’’

      “Bu onda, tehlikeli olduğu gibi bir düşünce uyandırmaz mı? Hem zaten bir kimseyi canının istediği yere gidip gelmekten alıkoyabilir misin? Yarın artık bu odada yemek yemeyiz. Bizi burada göremeyince de genç kişizade seni pencereden sevmekten vazgeçecektir. İşte yavrucuğum, toplum hayatına alışık, görgülü bir kadın böyle davranır.’’

      Fakat Julie’nin mutsuzluğunun tam olması mukadderdi. İki kadın sofradan henüz kalkmışlardı ki Victor’un oda uşağı birden çıkageldi. Sapa yollardan geçerek Bourges’dan doludizgin gelmiş, kontese kocasından bir mektup getirmişti. İmparatordan ayrılmış olan Victor, karısına; imparatorluk rejiminin yıkıldığını, Paris’in düştüğünü ve Fransa’nın her yanında Bourbon hanedanı için coşkun bir sevgi gösterildiğini haber ediyordu. Fakat Tours’a kadar nasıl geleceğini bilemediğinden, karısından hemen Orleans’ya gelmesini rica ediyordu. Kendisi de kontes için hazırlanmış pasaportlarla orada bulunabileceğini umuyordu. Eski bir asker olan bu oda uşağı, Tours’dan Orleans’ya kadar Julie’ye eşlik edecekti. Victor bu yolun henüz açık olduğunu sanıyordu.

      Oda uşağı, “Kaybedecek bir dakikanız bile yok hanımefendi!” dedi. “Prusyalılar, Avusturyalılar ve İngilizler Blois’da yahut Orleans’da birleşmek üzereler…”

      Genç kadın birkaç saat içinde hazırlandı ve teyzenin kendisine verdiği eski bir araba ile yola çıktı…

      Julie d’Aiglemont onu kucaklayıp öperken, “Niçin siz de bizimle Paris’e gelmiyorsunuz?” dedi. “Şimdi Bourbon’lar yine tahta çıkacaklarına göre, belki de bulursunuz orada…”

      “Bu umulmadık dönüş olmasa yine de giderdim yavrucuğum; öğütlerim sizler, yani hem Victor için hem senin için çok gerekli. Onun için ben de sizinle orada buluşmak üzere bütün hazırlıklarımı yapacağım.”

      Julie yanında oda hizmetçisiyle yaşlı asker olduğu hâlde yola çıktı. Asker, arabanın yanı sıra giderek hanımının güvenliğini sağlıyordu. Geceleyin Blois’dan önceki bir konak yerine geldikleri sırada, Julie kendi arabasının peşinden bir arabanın geldiğini işiterek kaygılandı. Amboise’dan beri peşlerini bırakmamıştı bu araba. Kadın bu yol arkadaşlarının kimler olduğunu görmek için arabanın penceresinden baktı. Ay ışığı sayesinde Arthur’u görebildi. Üç adım ileride durmuş, gözlerini genç kadının arabasına dikmişti. Göz göze geldiler. Kontes hemen arabanın içine çekildi ama kendisini irkilten bir korku duygusuyla yaptı bunu. Gerçekten toy ve tecrübesiz çoğu genç kadınlar gibi elinde olmaksızın bir erkekte uyandırdığı sevgide bir suç görmekteydi. Böylesine cüretli bir saldırı karşısında belki de aczini anlamış olmanın kendisine verdiği içgüdüsel bir korku duyuyordu.

      Erkeğin en güçlü silahlarından biri, doğuştan hareketli olan muhayyilesi bir kovalanıştan korkmuş veya incinmiş bir kadını, kendisiyle meşgul ettiren o zorlu kudrettir. Kontes, teyzesinin öğüdünü anımsadı ve bu yolculuk boyunca hep arabasının içinde kalmayı, hiç dışarıya çıkmamayı kararlaştırdı. Fakat her konak yerinde, Ingiliz’in iki arabanın çevresinde gezindiğini işitiyordu. Sonra yolda onun arabasının rahatsız edici gürültüsü, Julie’nin kulaklarında çınlıyordu boyuna. Genç kadın çok geçmeden, Hele Victor’la bir buluşayım, o beni bu acayip rahatsızlıktan kurtarmayı başarır, diye düşündü.

      Peki ama ya bu delikanlı beni sevmiyorsa?

      Aklından geçen bütün düşüncelerin sonuncusu oldu bu. Orleans’ya gelince Prusyalılar arabasını durdurdular; bir hanın avlusuna götürdüler, başına askerler diktiler. Karşı koymak imkânsızdı. Yabancılar, arabadan kimseyi çıkarmamak için emir aldıklarını sert işaretlerle üç yolcuya bildirdiler. Tütün içen, gülüşen, ara sıra da küstahça bir merakla kendisine bakan askerlerin ortasında, kontes tam iki saat ağladı durdu. Fakat sonunda birkaç atın geldiğini duyarak arabadan bir çeşit saygı ile uzaklaştıklarını gördü. Çok geçmeden yüksek rütbeli bir yabancı subaylar topluluğu, arabanın çevresini sardı. Başlarında Avusturyalı bir general vardı; “Hanımefendi…” dedi, “Bağışlayın bizi. Yanlışlık oldu, hiç çekinmeden yolunuza devam edebilirsiniz. Buyurun şu pasaportu, bunu gösterince hiçbir sıkıntıyla karşılaşmayacaksınız artık…”

      Kontes, titreyerek kâğıdı aldı, anlaşılmaz birkaç söz kekeledi. Generalin yanında Arthur’u görmüştü; sırtında, İngiliz subay üniforması vardı, hemen kurtulmuş olmasını da ona borçluydu herhâlde. Genç İngiliz hem memnun hem mahzun, başını çevirdi ve Julie’ye ancak kaçamak bakışlarla bakmaya cesaret edebildi. Pasaportun yardımıyla Madam d’Aiglemont hiçbir can sıkıcı olayla karşılaşmadan Paris’e ulaştı. Orada kocasıyla buluştu. İmparator Napolyon’a ettiği bağlılık yemininden artık kurtulan Victor’u, sonradan X. Charles adıyla Fransa tahtına çıkan Kont d’Artois çok iyi karşılamıştı. Ağabeyi Kral XVIII. Louis, Kont d’Artois’yı kendi vekilliğine atamıştı. Victor’a hassa kıtalarında yüksek bir rütbe verildi, kendisi neredeyse general sayılıyordu. Bununla birlikte, Bourbon’ların dönüşü dolayısıyla yapılan şenlikler arasında zavallı Julie’nin başına çok büyük bir felaket geldi ki bu sonradan onun yaşamını da etkileyecekti. Kontes de Listomere -Landon’yu kaybetti. Yaşlı hanım Tours’da Dük d’Angouleme’yu görünce hem sevinçten hem kalbine vuran damla hastalığından ölüverdi. Böylece, yaşı dolayısıyla Victor’u çekip çevirme hakkına sahip olan, ustalıklı öğütlerle karı kocanın daha iyi anlaşmalarını sağlayabilecek durumdaki tek insan, ölmüş bulunuyordu. Julie bu kaybı olanca genişliğiyle hissetti. Kocasıyla kendisi arasında kimse kalmamıştı artık. Fakat genç ve utangaç olduğundan, ilkin sızlanmaktansa acı çekmeyi yeğledi. İyi ahlaklı bir insan oluşu görevlerini savsamak cesaretini göstermesine veya acılarının nedenlerini araştırmaya kalkışmasına engel oluyordu. Acılarını dindirmek çok nazik bir iş olurdu çünkü Julie kendi genç kız utangaçlığını zedelemekten korkardı.

      Krallığın tekrar kuruluşundan sonra M. d’Aiglemont’nun durumu üzerine de bir iki söz söyleyelim.

      Birçok insana rastlarız ki

Скачать книгу