Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sherlock Holmes’un Maceraları Bütün Maceraları 3 - Артур Конан Дойл страница 9
Holmes koltukta oturarak biraz havaya ihtiyacı varmış gibi ellerini salladı. Bir hizmetçi koşturarak camı açtı. Tam o sırada Holmes’un elini kaldırdığını gördüm ve sinyali alır almaz sis bombasını içeri fırlatıp “Yangın var!” diye bağırdım. Kelimeler ağzımdan dökülür dökülmez etraftakiler, iyi ve kötü giyimlisiyle adamlar, seyisler ve hizmetçiler, “Yangın var!” diye hep bir ağızdan bağırmaya başladılar. Kalın duman bulutları odayı kaplayıp açık camdan dışarı yayıldı. Bir an için koşuşturan figürler gördüm ve bir dakika sonra da Holmes’un bunun yanlış bir alarm olduğunu söyleyen teskin edici sözlerini duydum. Bağıran kalabalığın arasından çıkarak köşeye doğru yöneldim, on dakika sonra arkadaşım yanıma geldi ve kol kola bu karmaşadan uzaklaştık. Edgeware yoluna sapan sakin sokaklardan birine gelene kadar arkadaşım, yaklaşık birkaç dakika hızlıca ve sessizce yürüdü.
“Çok iyiydin doktor!” dedi. “Bundan daha iyi olamazdı! Her şey yolunda.”
“Fotoğrafı aldın mı?”
“Nerede olduğunu biliyorum.”
“Nasıl öğrendin?”
“Sana söylediğim gibi bana gösterdi.”
“Hâlâ bir şey anlamadım.”
“Bunu bir gizem hâline getirmek istemiyorum.” dedi gülerek. “Olay çok basitti. Sokaktaki herkesin suç ortağım olduğunu anladın tabii… Hepsini bu akşam için tutmuştum.”
“O kadarını tahmin etmiştim.”
“Kavganın çıktığı sırada avcumda biraz kırmızı boya vardı. Oraya koştum, kendimi yere attım, elimle yüzüme dokundum ve merhamet uyandıran bir görüntü sergiledim. Bu, eski bir numaradır.”
“Bunu da anlamıştım.”
“Sonra beni içeri taşıdılar. O kadın beni içeri almaya mecburdu. Başka ne yapabilirdi ki? Tam şüphelendiğim odaya, yani oturma odasına buyur edildim. Ya orası olacaktı ya da yatak odası ve inan bana, ikisini de görmeden o evden dışarı adımımı atmazdım. Beni bir kanepeye yatırdılar, biraz temiz hava almak istedim ve böylece pencereyi açmak zorunda kaldılar. Bunun üzerine sen devreye girdin.”
“Benim nasıl bir yardımım dokundu?”
“Yardımın çok önemliydi. Bir kadın, evinde yangın çıktığını sandığında içgüdüsel olarak en değer verdiği şeye doğru koşar. Bu, üstesinden gelinemeyecek bir dürtüdür ve bu avantajdan birden fazla kez yararlanmışımdır. Darlington Substitution Skandalı’nda ve Arnsworth Kalesi işinde bana çok yararı dokunmuştur. Evli bir kadın, bebeğine yönelir; bekâr olanı ise mücevher kutusuna. Şimdi, belli ki bugünkü kadın, bizim aradığımız şeyden daha değerli bir varlığa sahip değildi evinde. O yüzden onu güvenceye almalıydı. Yangın alarmı takdire şayandı. Duman ve çığlıklar, herkesin sinirini bozacak nitelikteydi. O da tam beklediğim gibi davrandı. Fotoğraf, çan ipinin hemen üzerinde bulunan sürgülü panelin gizli bir yerinde duruyor. Bir saniye içinde oradaydı, hatta fotoğrafın yarısını gördüm. Yanlış alarm olduğunu söylediğimde onu yerine koydu, sis bombasına göz attı ve odadan fırladı. Sonra onu bir daha görmedim. Ayağa kalkıp bahaneler bularak evden kaçtım. Fotoğrafa el koyma girişiminde bulunup bulunmama arasında bocaladım; ama o sırada arabacı içeri girmişti ve bana göz ucuyla baktığından biraz daha beklemenin güvenli olacağına karar verdim. Aceleci davranırsam her şeyi mahvedebilirdim.”
“Peki, şimdi ne olacak?”
“Araştırmamız neredeyse bitti. Yarın kral ve seninle birlikte Irene Adler’a gideceğim ve eğer gelmek istersen tabii… Kadını beklememiz için bizi oturma odasına alacaklar ama sanıyorum o gelene kadar ne bizden ne de fotoğraftan eser kalacak. Majestelerinin fotoğrafı kendi elleriyle alması, kendisini yeterince tatmin edecektir sanıyorum.”
“Saat kaçta orada oluruz?”
“Sabah sekizde. Muhtemelen uyanmıştır. Ortalık da pek kimse olmaz. Ayrıca çabuk olmalıyız çünkü evliliği, hayatında ve alışkanlıklarında değişiklikler yaratmış olabilir. Gecikmeden krala telgraf çekmeliyim.”
Baker Caddesi’ne ulaştığımızda kapının önünde biraz oyalandık. Holmes, cebindeki anahtarları aradığı sırada yanımızdan geçen biri.
“İyi geceler, Bay Sherlock Holmes!” dedi.
O sırada kaldırımda birçok kişi vardı; ama selam verenin yanımızdan hızla geçen paltolu, zayıf bir delikanlı olduğunu sanıyorum.
“Ben o sesi daha önce duydum.” dedi Holmes loş caddeye bakarak. “Merak ettim şimdi. Acaba kimdi?”
O gece Baker Caddesi’nde kaldım, sabah tost ve kahvemizle meşgul olurken Bohemya kralı aniden içeri girdi.
“Gerçekten ele geçirdiniz mi?” diye bağırdı Sherlock Holmes’u iki omzundan kavrayıp gözlerinin içine sabırsızlıkla bakarken.
“Henüz değil.”
“Ama ümitlisiniz, değil mi?”
“Ümitliyim.”
“O zaman gidelim. Bir an önce oraya gitmek için sabırsızlanıyorum.”
“Araba çağırmalıyız.”
“Hayır gerek yok, benim arabam aşağıda bekliyor.”
“Gidelim o hâlde.”
Dışarı çıkıp bir kez daha Briony Lodge’a doğru yola koyulduk.
“Irene Adler evlendi.” dedi Holmes.
“Evlendi mi? Ne zaman?”
“Dün.”
“Ama kiminle?”
“Norton adında İngiliz bir avukatla.”
“Ama o adamı seviyor olamaz.”
“Sevmesini ümit edelim.”
“Neden ümit edelim?”
“Çünkü böylece majesteleri, ileride başına gelebilecek her türlü beladan kurtulmuş olacak. Eğer bu bayan, kocasını seviyorsa o zaman majestelerini sevmiyor demektir. Eğer majestelerini sevmiyorsa o zaman majestelerinin planlarını altüst etmesi için hiçbir sebep yok demektir.”
“Haklısınız. Ama… Ya… Keşke benim karım olsaydı! Ne kadar da güzel bir kraliçe olurdu!” Yeniden umutsuz bir sessizliğe büründü ve Serpentine Caddesi’ne kadar konuşmadı.
Briony Lodge’ın kapısı açıktı ve yaşlıca bir bayan merdivenlerde duruyordu. Arabadan inerken bize alaylı bir şekilde bakıyordu.
“Bay Sherlock Holmes siz misiniz?” diye sordu kadın.
“Evet,