Aynanın İçinden. Льюис Кэрролл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Aynanın İçinden - Льюис Кэрролл страница 5
Hâlâ hızlı hızlı soluyan Alice “Bizim ülkemizde bu kadar koşarsan mutlaka başka bir yere varmış olursun da…” diye cevap verdi.
Kraliçe, “Ne kadar da ağırkanlı bir ülkeymiş orası öyle! Gördüğün gibi burada bu kadar koşuyorsun ama ancak aynı yerde kalıyorsun. Eğer başka bir yere gitmek istersen o zaman bunun iki katı daha hızlı koşman gerekir.” dedi.
Alice de “Denememeyi tercih ederim. Burada kalmaktan oldukça memnunum yalnızca hava çok sıcak ve çok susadım.” diye karşılık verdi.
Kraliçe güzel bir dille “Ben ne istediğini biliyorum senin.” deyip çantasından küçük bir kutu çıkardı. “Bisküvi ister misin?”
Alice’in canı istemese de Şimdi hayır demek ayıp olur, diye düşündü ve bir tane aldı fakat bisküvi çok kuru olduğu için yerken neredeyse boğuluyordu.
Kraliçe, “Sen dinlenirken ben de şurayı ölçeyim bari.” deyip cebinden bir kurdele çıkardı ve kurdeleyi santim santim kesti. Yerde ölçü alarak oraya buraya küçük kazıklar çakmaya başladı. “İki metre sonra sana yolu göstereceğim. Biraz daha bisküvi ister misin?” diye sordu.
Alice teşekkür edip “Bir tane yeter.” dedi.
Kraliçe, “Umarım susuzluğunu gidermiştir.” deyince Alice ne diyeceğini bilemedi ama neyse ki Kraliçe herhangi bir cevap beklemeden “Unutmandan korktuğum için üç metre sonra söylediğimi tekrar edeceğim. Dört metreden sonra hoşça kal diyeceğim. Beş metreden sonra da gideceğim.” dedi.
Kraliçe, bütün kazıkları çaktıktan sonra, yavaş yavaş yürüyerek kazıkların sırasını takip etti.
İki metre sonraki kazığa gelince “Piyon, ilk hamlesinde iki kare gidebilir. Bu yüzden tren yoluyla Üçüncü Kare’ye çok çabuk gidersin ve bir anda kendini Dördüncü Kare’de bulursun. İşte o kare Tombik ve Tombak’a3 aittir. Beşincide genellikle su bulunur. Altıncı da Rafadan Kafadan’a4 aittir.” dedi. Sonra da bulunur. bakıp “İyi de sen hiçbir tepki vermedin bu söylediklerime?” dedi.
Alice bir an duraksayıp “Bir şey söylemem gerektiğini bilmiyordum.” diye cevap verdi.
Kraliçe, “Bir şey söylemen gerekiyordu. ‘Tüm bunları anlatmanız büyük incelik.’ demen gerekirdi. Neyse söylediğini varsayalım. Yedinci Kare’nin tamamı ormandır ama merak etme, Şövalyelerden biri sana yolu gösterir. Sekizinci Kare’de diğer Kraliçe ile buluşup eğleniriz.” dedikten sonra Alice yine ayağa kalkıp saygıyla eğildi ve sonra yine yerine oturdu.
Diğer kazığa gelince Kraliçe dönüp “Eğer bir şeyin İngilizcesi aklına gelmiyorsa Fransızca konuş. Yürürken ayak ucunda yürü ve kim olduğunu asla unutma!” dedi. Bu sefer Alice’in saygıyla eğilmesini beklemeden hızla diğer kazığa doğru ilerledi. “Hoşça kal!” deyip sonuncuya doğru koştu ve hızla uzaklaştı.
Alice nasıl oldu anlayamadı ama Kraliçe sonuncu kazığa geldiğinde gözden kaybolmuştu. Havaya mı uçtuğu yoksa hızla ormana doğru mu kaçtığı konusunda hiçbir fikri yoktu ama gitmişti işte! Alice o anda bir Piyon olduğunu ve hamle yapma sırasının kendisine geldiğini hatırladı.
3. BÖLÜM
Ayna Böcekleri
Elbette ki Alice’in yapacağı ilk şey, seyahat edeceği bu ülkeyi karış karış incelemekti. Biraz daha uzağı görme umuduyla, ayak ucunda yükselip şöyle bir baktı ve Bu, coğrafya öğrenmek gibi bir şey, diye düşündü. “Başlıca nehirleri… Yok ki! Başlıca dağları… Tek bir tane var; onun da üzerindeyim şu an, ama bir ismi olduğunu hiç sanmıyorum. Belli başlı şehirleri… Peki orada bal yapan yaratıklar da neyin nesi? Arı olamazlar çünkü bir kilometre uzaktan kimse bir arıyı göremez.” diye kendi kendine konuştu. Bir süre sessiz sessiz oturdu. Sonra bir arının, dilini, çiçeğin üzerinde gezdirdiğini görüp Sanki normal bir arı, diye düşündü.
Normal bir arıydı işte. Yok yok! Aslında arı değil de fildi sanki. Alice bu duruma çok şaşırsa da bunun bir fil olduğuna karar verdi en sonunda. Demek ki çiçekler de kocaman! diye düşündü.“Şu kulübe gibi görünen şeylerin çatılarını çıkarıp yerine bitki saplarını koymuşlar ne ilginç! Kim bilir ne kadar çok bal yapıyorlardır bunlar! Gidip baksam mı acaba? Yok yok, bakmayayım en iyisi.” diyerek konuşmaya devam ederken birden kendini tepeden aşağıya doğru koşarken buldu. “Onları öteye savuracak, uzun bir dal bulmadan gitmek olmaz şimdi! Bana yürüyüşten zevk alıp almadığım konusunda soru sorduklarında cevaplamak ne kadar da zevkli olacak. Çok zevk aldım. Sadece hava çok sıcaktı o kadar. Filler de rahat bırakmadılar sağ olsunlar.” derim.
Biraz düşündükten sonra kendi kendine, “Diğer taraftan gitsem daha iyi olur. Filleri de sonra ziyaret ederim. Bir an evvel Üçüncü Kare’ye varmak istiyorum.” dedi.
Böylece tepeden aşağıya doğru koşup altı küçük dereciğin ilkini zıplayarak geçti.
Kondüktör, başını cama yaslayarak “Biletler lütfen!” diye bağırınca herkes biletlerini çıkardı. Vagondaki herkes aynı boydaydı ve ağzına kadar doluydu vagon.
Kondüktör sinirli sinirli Alice’e bakarak “Evet küçük hanım, biletinizi gösterir misiniz lütfen?” diye sordu. Bütün herkes bir anda (tıpkı bir koro gibi) “Haydi, bekletmesene adamı. Onun bir dakikası bin hamle değerinde!”5 diye söylendi.
Alice ürkek bir ses tonuyla “Korkarım ki benim biletim yok. Bindiğim yerde bir bilet gişesi yoktu ki!” deyince yine hep bir ağızdan “Geldiğin yerde boş yer de yoktu. Oturduğun yerin bir santimetrekaresi bin hamle değerinde!” diye söylendiler.
Kondüktör, “Mazeret bulma! Bileti makinistten alabilirdin.” deyince yine hep bir ağızdan, “Treni süren adamdan yani! Bu trenin sadece dumanı bile bin hamle eder!” diye bağırdılar.
Alice kendi kendine Hep bir ağızdan konuşurlarken benim açıklama yapmamın hiçbir anlamı yok, diye düşündü ve hiç cevap vermedi. Alice cevap vermeyince bütün sesler kesildi. Sonra “koro hâlinde düşünceler”in (Umarım “koro hâlinde düşünce”nin ne demek olduğunu anlıyorsundur -ama itiraf etmeliyim ki ben anlamadım.) hepsi birden, “Hiçbir şey söylemezsen daha iyi olur çünkü dilin tek bir kelimesi bile bin hamle eder!” deyince Alice çok şaşırdı.
Alice, Bu gece “bin hamle”yi rüyamda görürüm. Evet, kesin görürüm, diye düşündü.
Bu arada Kondüktör sürekli Alice’e bakıyordu. İlk olarak teleskopla, ardından mikroskopla, sonra da opera gözlüğüyle baktı. En sonunda da “Yanlış yöne doğru gidiyorsun sen.” deyip pencereyi kapattı ve gitti.
Yanında oturan ve üzerine beyaz kâğıttan bir elbise giymiş olan adam, “Bu yaşta bir çocuğun adını bilmiyor olsa bile gideceği yeri biliyor olması gerekir.” dedi.
Beyazlı
3
Bu isimler, eserin orijinalinde “Tweedledum ve Tweedledee” olarak geçer Birbirine tıpatıp (ikiz gibi) benzeyen iki şeye verilen ad anlamına gelir (e.n.).
4
Rafadan Kafadan: Bu isim eserin orijinalinde “Humpty Dumpty” olarak geçer; Humpty Dumpty aslında İngiltere’de bodur insanlarla dalga geçmek için kullanılan bir tabirdir. Kitapta bu tabirle neyin kastedildiğine dair pek çok varsayım olmakla birlikte geçerli olabileceklerden biri şudur: Bahse konu tekerlemedeki Humpty Dumpty İngiliz iç savaşı sırasında (1643) kral yanlılarınca Colchester’ın savunulmasında kullanılan büyük bir toptur. (1648 yılında Colchester dört bir yanı duvarlarla çevrelenmiş, kalesi ve bir sürü kilisesi olan bir kasabaydı.) Halkın Humpty Dumpty diye isim verdiği bu top, şehrin surlarının hemen yanında bulunan St. Mary Kilisesi’nin ihata duvarına bitişik olarak yerleştirilmişti. Parlamento yanlılarının açtığı top ateşi sonucunda duvar yıkılır ve Humpty Dumpty düşer. Top o kadar ağırdır ki kralın askerleri topu kaldırmaya çalışsalar da başarılı olamazlar (“All the king’s horses and all the king’s men couldn’t put humpty dumpty together again!”). Kral yanlıları, kapıları açıp şehri teslim etmek zorunda kalırlar (e.n.).
5
“Pound” kelimesi, İngilizcede hem “İngiliz para birimi” hem de “hamle” anlamına gelir. Normal dünyada pek çok şey para karşılığında kazanılırken burada hamle (satranç hamlesi) ile kazanıldığından hamle, para gibi değerli bir şey olmaktadır (e.n.).