Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar. Mükerrem Kâmil Su

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çırpınan Sular, Uyuyan Hatıralar - Mükerrem Kâmil Su

Скачать книгу

bizde de yeni yeni inkişaf ediyor, değil mi?” diye şaka yaptı.

      Arkadaşı da “Güzel sanatların bu şubesine başlamak niyetindeysen ilk tecrübe için neden bu çocuğu seçiyorsun.” diye cevap verdi. “Taptaze bir yürekten ne istiyorsun?”

      “Hiçbir şey istediğim yok. Yahut daha doğrusu ne istediğimi ben de layıkıyla bilemiyorum.”

      Nahide ayağa kalktı. Radyonun düğmesini çevirdi. Odada tatlı bir kitar sesi dalgalandı. Arkadaşının ince sigarasını yakarken “Kitarı çok severim!” dedi. “İnleyen telleri, sanki görünmez ilmiklerle kalbime bağlıdırlar. Her titreyişlerinde ruhumun yaprak yaprak açıldığını, varlığımda binbir cihan doğduğunu zannederim.”

      Masanın üstünden yün yumağı gibi kabarık saçlı Arap bebeği eline aldı. Kulaklarında sallanan iri halkalardan birini çekince Arap rakkase arkaya doğru kaydı. Kabarık eteklerin kapattığı sepeti arkadaşına uzattı.

      Afet itina ile boyanmış ağzına, aldığı çikolatayı götürürken “Bari Mısır’ı aç da müzik, dekoru tamamlasın!” dedi.

      Artık ötekini konuşmamak için günlük hareketlerden, Türk Dili’nin yazdığı kız kaçırma vakasından bahsettiler. On üç yaşında bir kızı tarladan sürükleyen yaşı kırkı geçmiş bir adamın iğrenç ihtirası, mevzularının esasını teşkil etti.

      Bahri Doğru, karısını almak için uğradığı zaman onlara bir havadis verdi: Evkaf Oteli yakında şehir kulübü olarak halka açılacaktır. Şimdiden teferruat üzerinde konuşulmakta, idare heyetini kimlerin teşkil edeceği münakaşa edilmektedir.

***

      Nahide telefonu kapadığı zaman arkadaşının yüzüne baktı. Bu bakışta gizlenemeyen bir elem göze çarpıyordu.

      “Bu defa ben kaçıyorum.” diye söze başladı. “Sıra bana geldi.”

      Afet işi şakaya boğmak, arkadaşının acısını tadil etmek istiyordu:

      “Kaçanların ahı tuttu yavrum!”

      “Onlara fenalık yapmamıştım. Beni sevenlere, benim yüzümden ızdırap çekmeleri için ben bir şey yapmış değilim ki… Mamafih ne de olsa bu, benim için bir mağlubiyettir. Ona, ziyaretini kabul edemeyeceğimi söyleyebilirdim. Ama diyeceksin ki söz verdikten sonra bu çirkin, kaba bir şey olurdu. Olsun. Şimdi ona karşı lakayt kalmadığımı, zayıf olduğum için kaçtığımı anlatmış oluyorum.”

      “Şimdi de bunu düşünüp rahatını kaçırma rica ederim. Hemen hazırlan, tren vakti yaklaşıyor. Baban bu ani seyahati nasıl karşıladı? Yine açık açık mı konuştun?”

      “Hayır. Şimdiye kadar kalbimden emindim. Harekâtımı bütün teferruatıyla babama anlatmak, hislerimin tahlilini yapmak kolay oluyordu. Bu defa böyle yapamazdım. Herkesten önce bu yakışıksız hâle babam gülecek, verdiği terbiyenin, güvendiği karakterimin bu kadar zaafa uğraması onu meyus edecekti. Çok sıkıldığımı, biraz gezmek istediğimi söyledim. Tamik etmedi.”19

      “Rengin ne fena bozuldu. Doğrusu, öleceğim aklıma gelirdi de senin bu tipte bir adama gönül vereceğin hayalimden geçmezdi.”

      “Afet, rica ederim anla beni. Buna sevgi demek caiz değil. Belki fazla hareketsizlik asabımı bozdu. Bu küçük seyahat sinirlerimi düzeltecek.”

      “Bunun böyle olmasını çok temenni ederim. Sermet sözlerini nasıl karşıladı?”

      “Baştan sesimi alınca sevincini ne şekilde ifade edeceğini bilemedi. Sözlerini yarıda keserek ne söylediğimi duydun. O vakit yere geçer gibi bir hâl aldığı parçalanan sesinden anlaşılıyordu. Neyse, bu da bitti. Bana mektup yaz Afet.”

      “Uzun kalmaya bakma. Nereden çıktı bu vakitsiz yolculuk? Sen gittikten sonra memleket öyle boşalacak ki, neyle avunacağım, kiminle konuşacağım bilmem.”

      Galip Bey araba getirdi. İki genç kadın arkaya yerleştiler. Nahide gözlerini babasının şefkatli bakışlarından kaçırmak istiyordu. Ekspresin gelmesine üç beş dakika kala istasyona inmişlerdi. Galip Bey kızını öperken gülümsemeye çalışıyordu:

      “Rahatına bak kızım, istediğin kadar gez, dolaş.”

      “Canım babacığım!”

      Genç kadının sesinde sıcak gözyaşları titriyordu. Arkadaşının elini kuvvetle sıktı:

      “Belki buralara bir daha hiç dönmeyeceğim Afet!”

      “Öyle bir döneceksin, hem o kadar çabuk döneceksin ki…”

      “Acaba?..”

      “Görüşlerim beni hiçbir zaman aldatmamıştır.”

      “Öyleyse daha fena…”

      Sonra istasyonda üç dakikadan fazla durmayan ekspresin penceresinde solgun, güzel elini salladı.

      Afet’in havada dalgalanan küçük mendili beliğ bir davet ifadesiyle çırpınıyordu.

      Keskin, kuru bir soğuk vardı. Kış rüzgârları ovaları kamçılıyor, göklerde koyu renkli bulutlar toplanıyordu. Kompartımanda fırtınaya yakalanmaktan korkan bir genç kadın, kocasından vapur ve Marmara hakkında tekrar tekrar izahat almak istiyordu. Çok şık giyinmiş, itinalı bir şekilde boyanmıştı. Yeni evli oldukları hareketlerinden anlaşılıyordu.

      Nahide, gözlerinin içinde canlanan muhayyel cihanı keşfedeceklermiş zannıyla, kirpiklerini birbirine doladı. Arkaya dayanan başının çok çekici bir görünüşü vardı. Biraz çürümüş göz kapaklarını ince ipek saçaklar hâlinde saran kirpikleri, mat yüzüne gölgeler düşürüyordu. Burun kanatları heyecanla ürperiyor, dudakları yakıcı duyguların ateşine tutulmuş gibi her an biraz daha yanıyordu. Uzun parmakları birbirine kilitlenmişti.

      Daima nazlanan, çocukça numaralar yapan, bir kuş yavrusu gibi durduğu yerde duramayan küçük kadın, bir an kocasının bakışlarını bu ilahi genç kadın yüzüne saplanmış olarak yakaladı. Bakışlarına binbir sitem dolarak başını öte tarafa çevirdi:

      “Aman burası ne bunaltıcı yer, beni biraz koridora çıkar Melih!”

      Bu ses hırçındı ve biraz yüksekçe çıkmıştı. Nahide gayriihtiyari gözlerini açtı. Üstüne dikilen bir çift sinirli göze hayretle baktı. Biraz doğruldu. Başını yana çevirerek pencerenin karanlığında, görülmeyen tarlalara dikilen, kendi bakışlarını seyretti.

      Yol kısaydı. İstasyonda Bahri Doğru’nun arkadaşlarından bir avukat kendini karşıladı. Demek ki Afet, kocasına telefon ettirip kamarasını hazırlatmıştı.

      Genç kadın konuşacak hâlde değildi. Kısaca teşekkür edip avukatı yanından uzaklaştırmak istedi. Lakin o, bütün ısrarlara rağmen kendisini vapura kadar götürdü. Yerleştirdi. Kamarotlara lazım gelen şeyleri söyledi. Ondan sonra çekildi.

      Nahide, Saadet vapurunun küçük kamarasında kendini yalnız bulunca ağlamak

Скачать книгу


<p>19</p>

Tamik etmek: Derinleştirmek. (e.n.)