Kadın Avcısı. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kadın Avcısı - M. Turhan Tan страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kadın Avcısı - M. Turhan Tan

Скачать книгу

Ana kuzuları benim yüzümden verem döşeklerine düşüyor da ben burada salına salına geziyorum. Bu fenalıkların hesabı benden sorulmaz mı, uğrumda çekilen ahlar ayağıma dolaşmaz mı?”

      Nevcivan, bu deli saçmaları, bu gülünç söyleniş karşısında alıklaştı:

      “Bayılıp ayılanlar, ölüp de dirilenler kim? Rüya mı görüyorsun küçük hanım?”

      Nadire, umulmaz bir bahtiyarlığın akıttığı gözyaşlarını kolunun tesiriyle sildi, inleyen kelimelerin gürültüsü ile örtmek istediği sevincini daha fazla saklamaya lüzum görmedi, çelimsiz göğsünün kemiklerini çatırdatarak kâğıtları gösterdi:

      “İşte bir tanesi bu!”

      Nevcivan, anlamamış göründü:

      “Bunlar kâğıt, hanımım!”

      “Evet kâğıt fakat içinde hasta bir yürek yatıyor.”

      “Kimin yüreği bu?”

      “Süruri Bey’in!”

      “Tanımadım.”

      “Ben de tanımıyordum ama şimdi tanıdım. Çocukluğumuzu beraber geçirmişiz, birlikte kaydırak oynamışız gibi kendini ayan beyan tanıyorum.”

      “Peki, bu adam size ne yazıyor?”

      “Ne yazacak kız? ‘Ölüyorum, merhamet!’ diyor.”

      “Bu koskoca kâğıt yığınının içinde başka söz yok mu?”

      “Çok şey var ama hülasası bu! Zavallı delikanlı evirmiş çevirmiş, sözü oraya bağlamış.”

      “Darılma küçük hanım, bir şey zihnimi bulandırıyor. Süruri Bey bu mektubu nasıl göndermiş? Kapıya mı bırakmış, pencereden mi atmış yoksa aranızda postacı mı var?”

      “Orasını sonra anlatırım. Şimdi sen otur da Süruri’mizin; şey, Süruri Bey’in neler yazdığını dinle. Hangi vicdanlı kız bu acıklı sözlere dayanır?”

      “Aman küçük hanım, namenin okunacak sırası değil. Anneniz sizi bekliyor. Bana söylediğinizi çocukluk edip onlara da söylerseniz evin içinde kızıl kıyametler kopar. Siz bu kâğıtları toplayıp bir tarafa saklayın, terzi işini savın, geceleyin fırsat bulup birleşiriz, Süruri Bey’i dinleriz!”

      Nadire Hanım isteksiz isteksiz kâğıtları topladı, zarfa koydu.

      “Haklısın Nevcivan.” dedi. “Annemi birdenbire huylandırmayalım. Bu zarf sende kalsın. Terzi gittikten sonra bana verirsin. Herhâlde senin dostluğuna muhtacım. Beni dertli günlerimde yalnız bırakma. Bugün Süruri’nin sevdasını haber aldık. Yarın bir başkasının; öbür gün bir üçüncüsünün bana gönül verdiklerini öğrenmeyeceğimiz ne malum? Onun için seninle dertleşmek, senden yardım görmek isterim.”

      Süruri Bey’in o uzun mektubu, şimdi Nevcivan’ın koynuna geçmişti ve iki kız tavan arasından iniyorlardı. Terzinin bulunduğu odaya yaklaştıkları sırada Nadire döndü, helecanlı bir sesle sordu:

      “Mektup nerede?”

      “Koynumda!”

      “Öyle ise göğsünü aç da biraz koklayayım. Başka türlü yüreğimin çarpıntısı durmayacak.”

      Nevcivan, ister istemez enterasinin düğmesini çözdü, küçük hanımın burnuna yumuşak göğsünde bir lahza yer verdi. Şu süreksiz temas besleme kızın tüylerini dikenlendirmeye, yüreğini tiksindirmeye kâfi gelmişti. Çirkin Nadire, benliğinin bütün hararetiyle mektubu ve dolayısıyla mektubun yaslandığı nazik deriyi koklarken besleme de, bu çirkinler çirkini mahluka “name” yazan erkeğin kör mü aptal mı yoksa deli mi olduğunu düşünüyordu.

      Her iki kız dalgındı. Kendi düşüncelerine kapılmış bulunuyordu. Bu sebeple tavan arasından hayli toz ve hayli örümcek ağı getirdiklerini görmüyorlardı. Fakat bu kir yükleri, odadakilerin hemen gözüne çarptı. Entarisinde pençe pençe toz, başındaki oyalı yemenide salkım salkım ağ sırıtan Nadire’nin yüzü de kurumuş gözyaşlarından arta kalmış kirli izlerle çizik çizik olduğu için bilhassa hayretler uyandırdı. Karanfil, şaşkın şaşkın; terzi kız alaylı alaylı; Nimetullah Efendi bön bön bakışlarla bu kirli girişi karşılarken Dürdane Hanım cıyak cıyak bağırdı:

      “Kız, bu ne hâl? Ucu bana dokunmasa kırlara kaçıp tozlara yuvarlanmışsın diyeceğim geliyor. Aynaya bak da utan.”

      Nadire’nin kulaklarında lahuti teraneler uçuyordu. Süruri Bey’in mektubundan kafasında yerleşen birkaç cümle, baygınlık verici ılık bir fısıldayışla kulağına dökülüyor ve çirkin kız, bu kutsi zemzemenin uyandırdığı heyecanlar içinde hiçbir şey görmüyordu. Annesinin kaba sözleri bir nağme tufanı arasına karışan hasta bir öksürük gibi süreksiz bir gıcık uyandırmaktan başka bir tesir yapmamıştı. Yularsız sıpalara benzetilerek sözle aşağılanmak değil, ağzına gem, beline çul takılsa gene o mesut heyecandan kurtulamayacaktı. Binaenaleyh üstünde toplanan manalı bakışlara da annesinin sözlerine de aldırmadı, doğruca Aleksandra’nın yanına gitti:

      “İşte geldi!” dedi. “Ne yapacaksan çabuk yap!”

      Terzi kız, tuhaf bir değişiklik içinde, şal hırkasını prova ettirmek isteyen çirkin mahluku derin, çok derin bir nazarla süzdü. En basit dikiş işlerinde kılı kırk yararcasına titizlik gösteren huysuz kızın birdenbire gösterdiği değişiklik gözünden kaçmadı; daha bir saat evvel şu hırka için çeşit çeşit mülahazalar yürüten, yapılan şey gündelik bir hırka değil de sanki gelinlik entari imiş gibi türlü türlü fikirler geveleyen Nadire Hanım, şimdi tamamen değişmişti. Ne kumaşa bakıyor, ne biçimle alakadar oluyor, ne bir şey soruyordu. Bilakis sıkıntılı bir telaş gösteriyordu. Duruşundan, bakışından, bir an evvel oradan kurtulmak, kalabalıktan uzaklaşmak istediği apaçık seziliyordu.

      Seviş ve seviliş işlerinde fıtri ve kisbi19 büyük bir bilgi taşıyan Matmazel Aleksandra, çirkin kızda beliren şu değişikliğin bir gönül heyecanından doğduğunu keşfetmekte güçlük çekmedi ve hemen hükmünü verdi:

      “Yosmam gönlünü kaptırmış!”

      Şimdi bu hükmün gerektirdiği teferruatı düşünüyordu. Yarım yamalak dikilmiş olan şal hırkayı Nadire’nin biçimsiz vücuduna geçirip çıkarırken zihninde hep o teferruat dolaşıyordu:

      “Evet!” diyordu. “Sevilmeyeceğini düşünmeden, murdarlığını göz önüne getirmeden sevmiş. Fakat kimi sevmiş? Çöpçüyü mü simitçiyi mi, bakkal çırağını mı?”

      Ve sonra hain bir düşünce ile titredi.

      “Âlâ, çok âlâ! İhtiyardan hıncımı çıkarmak için güzel bir fırsat. Sersem kızı söyletir, bunak babasına iyi bir oyun oynarım.”

      Nadire Hanım, provanın uzamasından sinirlenmişti. Gizli bir köşeye çekilip “Süruri’sinin”

Скачать книгу


<p>19</p>

Kisbi: Sonradan edinilen. (e.n.)