Viyana Dönüşü. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Viyana Dönüşü - M. Turhan Tan страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Viyana Dönüşü - M. Turhan Tan

Скачать книгу

saray için peylenmiştir.”

      “Zararı yok çelebi, zararı yok. Elverir ki kız hoşuma gitsin!”

      Esirci, koluna yapışan çelik pençenin tazyiki altında morarıp kararmakla beraber sarayca peylenmiş bir kızı başka bir müşteriye çıkarmaktan doğacak akıbeti düşünerek Deli Murat’a karşı koymak istiyordu. Fakat o çelik pençe yavaş yavaş kırıcı bir kelepçe olmaya ve yapıştığı yere dayanılmaz bir acı aşılamaya başladı. Esirci bu durumda akıbet korkusunu unuttu, yanık yanık inledi:

      “Kolumu kırma ağa, kızı göstereceğim!”

      Ve öbür esircilere dönerek yalvardı:

      “Bu işi zor altında yaptığıma şahit olun.”

      Deli Murat da gevrek gevrek gülerek aynı sözü tekrarladı, esircilerle eğlendi:

      “Bu işin zor altında yapıldığına şahit olun, mahkemeye çağırılırsanız gördüğünüzü, duyduğunuzu söyleyin.”

      Kara Mehmet, harem ağalarının oraya gelişleriyle şu esircinin gösterdiği telaş arasındaki münasebeti sezmekten ve arkadaşının münasebetsizliğini aykırı bulmaktan geri kalmamakla beraber araya girmeyi yersiz görüyordu. Çünkü Deli Murat’ın saklanan kızı görmekle iktifa edeceğini umuyordu. Yüzlerce kız arasında intihap yapamayan Serçeşme’nin sarayca peylendiği söylenen esire balta asacağına ihtimal vermiyordu.

      Fakat onun bu düşüncesi yanlış çıktı. Deli Murat, saray adamları tarafından görülüp beğenilmiş ve ayrı bir hücreye konulmuş olan kızdan bir bakışta hoşlandı, şen şen solumaya koyuldu ve hemen pazarlığa kalkıştı.

      Serçeşme’nin kızı beğenivermekte hakkı da yok değildi. Bu esir, gerçekten güzel bir mahluktu. Sülün yapılı, ceylan bakışlı, keklik yürüyüşlü bir kızcağızdı. Tepeden tırnağa kadar kusursuzdu. Deli Murat onunla karşılaşır karşılaşmaz heyecanlanmış, yüzlerce kızın arasında dolaşırken göstermediği bir telaşla bıyıklarını burmaya başlamış ve umulmaz bir av gören aç kaplanlar gibi çılgın bir sevince kapılarak haykırmıştı:

      “Vay anam, vay! Lokman Hekim’in lokması mısın, bir içim su musun, nesin anlayalım yavrum!”

      Kızın sahibi olan esirci, acınacak bir durumdaydı, ellerini ovuşturup dolaşıyordu. Serçeşme de gittikçe artan bir sevinç içinde söylenip duruyordu:

      “Evvel mezat, yüz altın. Arttıran varsa karşıma çıksın.”

      Esirci işin pazarlığa döküldüğünü görünce dizüstü geldi, yalvarmaya başladı:

      “Tabanını yalayım ağa, bu kızdan vazgeç. Başıma dert açarsın, ocağımı küle verirsin. İstediğin bir kız değil mi? Benimkilerden olsun, başka bezirgânlarınkinden olsun, gözüne kestirdiğini seç. Bir para vermeden al götür. Ceremesini ben çekerim. Yalnız buna ilişme.”

      Deli Murat, bu yalvarışı duymuyordu bile. Çünkü benliğini önünde gülümseyip duran güzel kıza kaptırmıştı. En koyu bir gecenin üzerinden alınan bir parçadan örülmüş kara sırma bir tacı andıran saçları, güneşin en nurlu tarafından koparılarak badem biçiminde iki inci hâline konulmuş ve keskin ışığı bozulmadan siyaha boyanmış gözleri, sihirli bir kalemle yontulmuş iki gül yaprağına benzeyen yanakları, nurdan dökülmüş gibi görünen burnu ve gerdanı, gerçekten delikanlı olan Serçeşme’nin aklını zıvanadan çıkarmıştı. Kız da bakışında, homurdanışında ve bütün yapılışında bir aslan mehabeti sezilen bu erkekten hoşlanmıştı. Biraz önce kendini görüp beğenen kara yüzlü adamlardan tiksindiği için Deli Murat’a daha çabuk ısınmıştı. Harem ağalarının neci olduklarını bilmediği gibi kimin namına kız aradıklarını da henüz öğrenmiş değildi. Onların kendi hesaplarına alışverişe geldiklerini sandığından ve beğenildiğini de sezdiğinden enikonu muzdaripti. Siyah derili adamların eline düşmeyi istemiyordu ve Deli Murat’ın gösterdiği çılgın alakadan bu sebeple iki katlı bir zevk alıyordu.

      Fakat sahibinin takındığı vaziyetten pirelenmişti, kendisinin bu yiğit erkeğe satılmak istenmediğini görerek mütehayyir ve müteessir oluyordu. Kız, müşterinin şu yanık yalvarış ve verilmek istenilen rüşvet üzerine pazarlıktan cayabileceğini düşündüğünden bir hamle yapmak istedi. Dayanılmaz bir işve içinde Deli Murat’a doğru yürüdü, hiçbir sazın taklit edemeyeceği kıvrak bir sesle şu sözleri söyledi:

      “Ben bağlama da çalarım efem, oynarım da efem!..”

      Deli Murat’ın heyecanı bu sözleri duyar duymaz son hadde yükseldi ve kekeleye kekeleye cevap verdi:

      “Gönül de çalarsın yavrum, akıllar da oynatırsın kızım! Seni görüp de bu marifetlerini anlamayacak adam bulunur mu?”

      Esirci işin sarpa sardığını anladı. Kızın müdahalesi bütün ümitleri altüst etmiş oluyordu. Bununla beraber bir tecrübeye daha girişmek istedi:

      “Ağa…” dedi. “Bu kızdan vazgeçip de başka birini seçersen sana yüz altın da kahve parası veririm.”

      Serçeşme kötü kötü gülümsedi ve herife karşılık vermeye lüzum görmeyerek kızın yanına sokuldu, bir elini omuzuna koydu.

      “Bülbül hatun…” dedi. “Beni beğendin mi?”

      “Sizi Tanrı övüp yaratmış. Kim beğenmez ki efem?”

      Uçmak, havalanmak ihtiyacını duymaya başlayan Deli Murat, kendini zorla zapt ederek sordu:

      “Benimle baş göz olmak, beraber yaşamak ister misin?”

      “İsterim efem.”

      “Öyleyse düş önüme. Yarım saate varmadan nikâhımız kıyılacak, bir saat geçmeden de gerdeğimiz kurulacak!”

      Ve koynundan bir kese altın çıkarıp esircinin önüne attı:

      “Bunun içinde iki yüz temiz duka altını var. Yarısını Bülbül Hatun için veriyorum, yarısını da sadaka olarak sana bağışlıyorum. Yalnız bir örtü ver de Bülbül’ü sarayım.”

      Esirci, yeni ve bambaşka bir telaşla Deli Murat’ın dizlerine kapandı, inledi:

      “Saraylılar bu kıza beş yüz altın paha biçtiler. Siz iki yüz duka veriyorsunuz.”

      Serçeşme, önünde sürünen adamın hayrete değer bir ustalıkla cübbesini çekip çıkardı, Bülbül Hatun diye anmaya başladığı güzel kızın üstüne geçirdi ve gene herifin belindeki şalı çözerek Bülbül’ün başına sardı.

      “Bizim bir akçemiz…” dedi. “Sarayın bin akçesine bedeldir. Sen hesabını ona göre yürüt, Bülbül Hatun’la beni de artık unut!”

      Kız, o güne kadar eşini görmediği bu garip alışverişin zevkiyle gülüp duruyordu. Esir pazarlarında yaşayıp giden ananeye göre satılan kızların, muamele tekemmül ettikten sonra, eski sahiplerine saygı göstermeleri ve onların elini öpüp veda etmeleri lazımdı. Bülbül Hatun bu lüzumu

Скачать книгу