Billur Kalp. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Billur Kalp - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 22
Bir kutu müshil şekerlemesi, İstanbul’da birçok kişiyi yoracak, ölüm korkularına, çarpıntılarına uğratacak korkunç bir olay yarattı.
Şekerlemelerin, onları yapan eczacının ustalığına bir reklam olacak kadar etkili ve kuvvetli olması da bir kötü rastlantıydı. Bu ilaçlar, yarışma için bir sergiye gönderilmiş olaydı belki altın madalya kazanırdı. Fakat bu olay da bir otomobili helaya çevirmekle işi pisletti… Yerinde kullanılmayan her ilaç, her kuvvet böyledir.
12
Madam Savaro, Doğu’da Rumlaşmış bir İtalyan karısıdır.
Kimi işler vardır ki, bilmem neden, bunlara ince sanat denir. İnceliklerini kavrayabilmek için yaradılıştan yetenek ister. Kaba Türkler, bu ince sanatlarda, iktisatça her türlü geriliklerine karşın, her zaman müşteri durumundadırlar… Diğer alışverişlerde olduğu gibi, bunda da iyice kavrayamadıkları için soyulurlar.
Başka ülkelerde her şey hoş görülür; yalnız aç kalmak ayıptır. Çalışmalı! Avrupa ahlakçıları, boş durmaktansa kötülük yapmayı üstün sayarlar. Kötülük yapmak iki türlüdür: Biri kendi kendine yapmak; öbürü başkalarına. Biz Türkler, kötülüğü kendimize yaparız. Çünkü kazanç biçiminde onu başkalarına yapmak bir hünerdir. Bunda da çok beceriksiziz. Avrupa moralistleri, kendi ulusları çıkarına, başkalarına yapılacak kötülükleri büyük ahlaklılık sayarlar. Böylelerini teşvik, ödüllerle, nişanlarla taltif ederler.
Kötülükle iyiliğin sınırları o denli birbirine karışmıştır ki çok kez insan nereden gideceğini şaşırır. Bir kedinin bacağını kırmak büyük barbarlıktır. Fakat nüfusu milyonları aşan masum bir kavmi bütün varına yoğuna konmak için barutla, ateşle öldürerek, açlıkla kırarak yeryüzünden yok etmeyi düşünmek yüksek siyasettir! Evet savaş sırasında bu, zorunlu gibi görünür. Fakat efendim, Avrupa diplomatlarının barış zamanlarında da bundan başka düşünceleri yoktur… Aralarında en zayıf hangi ülkedir? İleride bir tasımına getirip onu paylaşıvermek için aralarında gizli bağlaşmalar, anlaşmalar yaparlar.
Hayat kanunu ne korkunç bir şey! Birbirini yemek için didişen en küçük iki böcek arasındaki bu boğazlaşma, en büyük ülkelerin ufuklarını toplarla sarsan, topraklarını kızıl kanlara bulayan bir savaş felaketine kadar yükseliyor! Ya paralayıp yiyeceksin ya paralanıp yeneceksin. İşte hayatın birtakım ahlak çiçekleriyle örtülen gizli anlamı!
Hristiyanlığı dünyanın en ücra, en ilkel, en vahşi alanlarına dek yaymak için misyonerler gönderen Avrupa hükûmetlerinin kendileri, dinlerinin hükümlerini yerine getirmiyorlar.
“Büyük Kurtarıcı”nın, “Kendine yapılmasını istemediğin bir kötülüğü başkasına yakıştırma!” yolundaki ahlaki, insani emirleri İncillerde kapalı duruyor. Bu “varak-ı mihr ü vefa”nın19 hükmüne boyun eğen bir vicdan, papazlar arasında bile görülemiyor. Bugünkü misyonerlerin kılığından başka edimli olarak papazlığa, din adamına yakışır bir nitelikleri yoktur. Bunlar sanki din kılığı altında, her biri bağlı bulundukları hükûmetlerin adına ve hesabına insan kandırmaya çıkmış simsarlardır.
Kimi törenler bir yana bırakılırsa bütün kiliselere, burnu dua kitabının üzerine düşüp uyuklayan kocakarılardan başka gidenler yoktur. Kimi erkek kadın çift gençler de bu tapınaklara gidiyorlar fakat oralara ne yapmak için girdiklerini Maupassant, hikâyelerinde hiç sıkılmadan söylüyor…
Sözde “laik”, din işlerini dünya işlerinden ayrı tutan, niçin daha açık söylemeyeyim, dinsiz hükûmetlerin bütçelerinde kilise masrafları ağır bir toplam tutar.
Bu, eskiden beri dönen ve durmadan dönmesi dinlinin, dinsizin çıkarları gereği olan bir dolaptır.
Kimi Avrupa hükûmetleri, Hazreti Mesih’in yüksek moraline aykırı yaşayan Hristiyan devletlerdir. Kendi ülkelerinde kanunlarının uygun bulmadığı şeyleri bizim yurdumuzda yaptırmak için uyruklarından en açıkgözlülerini gönderirler. Hep bunların adı gizli “misyon”dur. Bunların, hükûmetler tarafından gizlice görevlendirilip gönderilenleri veya buradaki casusluk incelemelerini sonra ilgili hükûmetlere satmak için kendi hesaplarına işe başlayanları vardır.
Birbirinin bu çeşit gizli misyonlarına karşı Avrupa devletleri gayetle uyanık bulunurlar. Her şeyde olduğu gibi, bu konuda da en saf olanı biziz.
Madam Savaro, Abdülhamit zamanında koca başlı, lenger karınlı, aklı ve hamiyeti göğsündeki nişanlarının sayısıyla ölçülen şişko bir paşanın metresiydi. Hazineleri midelerine dolduran bu obur “devletlûlar”, “atufetlular”, kanlarında biriken kuvvetin sıcaklığıyla bir karı, iki karı, üç karı ile yetinmezlerdi. Çifte çifte nikâhlılarından, odalıklarından, sofalıklarından başka ayrı dinden metresleri de olurdu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.