Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar - Ахмет Мидхат страница 11
“Haydi, şimdi gidelim!”
“Hayır! Babanın uyanması yaklaştı. Şayet bu teşebbüsümüzden haberdar olacak olursa ya bizi perişan edecek bir muamelede bulunur veyahut hastalığı nüksederek bir daha dönmemek üzere felakete gider.”
“Öyle ise ne zaman bunları göreceğiz?”
“Akşam yatak zamanı gelip de yerli yerimize çekildikten sonra! Gerçi geceleri de baban bin defa uyanmakta ise de gece hizmeti için yanında halayıklar bulunmaktadır. O bizi uykuda zannettiği hâlde biz dolabı ziyaret ederiz.”
Mustafa Kamerüddin Bey için gece yatak zamanına kadar sabretmek ateşten şiddetli bir bekleme olacak idiyse de hemen o esnalarda hastanın yanındaki cariye gelip hanıma:
“Beyefendi uyandı! Sizi istiyor!” demesi Feride’nin hesabındaki doğruluğu ortaya koymuştu. Evvela Feride, hastanın yanına gitti. Demir Bey’in gönderdiği ikinci haber üzerine Mustafa Kamerüddin de pederi yanına vardı.
Bu haberi getiren cariye yavaş yavaş küçük beyefendiye ısınmakta olduğu cihetle:
“Büyük beyefendi sizi de istiyor efendim!” dediği zaman şu iki çift sözü cariyenin kendisince mutlaka manidar olması lazım gelen bir tatlı tebessüm ile söylemiş ise de validesinden işitmiş bulunduğu hikâye üzerine Mustafa Kamerüddin zihnen o kadar perişan idi ki kız bu tebessümünü daha ziyade tatlandırmak için olanca istidadını sarf edecek olsa Mustafa Kamerüddin Bey için bunun zevkine varmak yine imkânsız olacaktı.
Koştu, babasının yanına vardı. “Sakın validem babam hakkındaki nefretini gösterecek bir muamelede bulunmasın.” diye odadan içeriye pek korkarak girdiyse de bilakis validesini sanki kendisi ile o mühim hasbihâlde hiç bulunmamışçasına bir tavırda görünce memnun oldu. Hatta kendisi de içindeki durumu hakkında pederine renk vermemek için nefsini zorlamaya karar verdi.
Akşama kadar ana oğul hastanın yanında bulundular. Feride Hanım’ın hâl ve şanında kocası aleyhindeki kötü zannını gösterecek zerre kadar değişmenin bulunması şöyle dursun aksine evvelkinden şevkli, evvelkinden dostane, evvelkinden daha istekli tavırlar ile kocasından oğluna, oğlundan kocasına nazikçe hitap ederek asıl odak noktası kendisi oluyordu. Hatta hasta birkaç defa oğluna böyle güler yüzünden tatlı sözünden de müteşekkir kaldığını söyledi. Dedi ki:
“Oğlum! Şifayı veren Allah ise de benim şifama Allah’tan sonra tabipten ziyade validen sebep olmuştur. Bu kadar zamandır hasta yatıyorum. Bir gün olmadı ki hizmetim validene ağır gelsin de yüksünsün!”
Bu akşam yemeğini de familya halkı birlikte yediler. Hatta Feride Hanım, kocasının perhiz yemeklerini üç kişiye yetecek derecelerde yaptırmış olduğundan üçü bir tabakta yemek yediler ki, bu hâl biçare ihtiyara perhizini ve hastalığını unutturmuş ve sanki hiç hasta olmamış gibi çoluğuyla çocuğuyla yemek yediğini zannettirmişti.
Hastanın uykusu gelip de yatağa yattığı zaman dün geceden daha ziyade sıhhat ve afiyetle uykuya vardı. Ana oğul iki cariyenin ikisini birden odanın bir tarafında serilmiş olan yatağa yatırdılar. Fakat kulakları daima hastada olması tembihiyle odada bırakarak kendi odalarına çekildiler.
9
Kendi odalarına mı? Gerçi gerek hasta ve gerek cariyeler bu zanda bulundular ise de onların doğruca Demir Bey’in iş odasına gittikleri bize malumdur öyle değil mi?
Hastanın yanında kalan iki cariyeden birisinin ismi Mehtap diğerinin ismi de Afitap’tır. Mehtap yirmisini geçmiş ve Afitap otuzuna yaklaşmıştı. Fakat ikisi de isimlerine liyakatlerini ispat edebilecek fıtrat ve güzellikteydiler. Mehtap gayet sarışın, Afitap ise esmer dilberi bir kızdı. Güzellikten anlayan bir şair bunların ikisini de sena etmek isterse ikisinin de metih ve senaya layık pek çok cihetlerini bulur.
Mehtap şuh mizaçlıkta Afitap’a galiptir. Aralarında sekiz on yaş fark olması, yani Mehtap’ın nispeten daha pek genç bulunması bu şuhluğunu mazur göstermez mi? Gerçi Afitap ağır başlı bir kız sayılırsa da bu ağırbaşlılık nispidir. Mehtap’a nispetle ağır başlı sayıldığı hâlde kendisinden daha uslu akıllı bir kadın ile mukayese edilecek olsa ihtimal ki Afitap da şuh meşrep sayılır.
Bundan önce bir münasebet düşerek cariyelerin ikisi de Mustafa Kamerüddin’in Avrupa’ya gidişinden sonra satın alındıklarını söylemiştik. Bunlardan Afitap daha önce satın alınmıştı. Mehtap ise ondan yedi sekiz ay sonra satın alınmıştı. Dolayısıyla Afitap yalnız yaşça değil kapı yoldaşlık kıdemince de Mehtap’tan büyüktü.
“Herkesin kalp hanesinde bir aslan yatar!” demezler mi? Bu aslan herkesin kalp hanesinde ezelden mi peyda olmuştur, yoksa oraya sonradan mı girmiştir? Burasını tayin için tetkike ihtiyaç vardır. Fakat Afitap’ın kalp hanesinde aslan ister kendisi ile beraber halk olunmuş olsun, ister sonradan oraya girmiş bulunsun her hâlde Demir Bey’in şekil ve suretindeydi.
Ayıplanmaz ya! Bu yolda satın alınan kızcağızların türlü türlü ümitleri olur! Demir Bey’in yaşlılığı bu ümitleri kuvvetten düşürmez. Aksine takviye eder. Her cariye, hanımının kahrından efendisine ilticadan itibaren başlayarak hayallerini genişlettikçe genişletir. Çoğunlukla bu hâl efendilerde de görülür. Biçare cariyeleri evvela büyük bir merhametle himayeden başlayarak zevcesinin kıskançlığını arttıra arttıra nihayet cariyeyi odalık mertebesine terfi ettirir.
Gerçi bizim Demir Bey bu konuda daha cömert bir adam olduğundan sair efendilere asla kıyas edilmez ise de zavallı Afitap bu yolda sair cariyelerden başka değildi. İlk hayallerini arttırdıkça arttırmıştı. Efendisinin yüzüne gülmek ne kadar mümkün ise gülmüş, efendisinin nazarını çekmek için neler yapmak mümkün idiyse yapmıştı. Bu suretlerin hiçbirisiyle emellerine yaklaşamadığı hâlde yine ümitlerinden feragat edemiyordu.
Şuh meşreplikte kendisinden üstün olan Mehtap, kapı yoldaşının efendisi hakkındaki hayallerini anlayarak yavaş yavaş bu bildiklerini Afitap’a da anlattığı zaman ikisi arasında bir rekabet gayreti oluşmuştu. Nihayet Mehtap:
“Doğrusunu istersen ben öyle ağababam mertebesindeki bir ihtiyar için hiç de heveslenmem. Bizi azat edip birer kocaya verecekleri zamana kadar sabrederim.” yollu hakikatleri itiraf ile Afitap’a teminat verdiği için bu rekabetin şiddetini azaltmaya muvaffak olmuştu.
Bugün Demir Bey’in oğlunu davete dair verdiği emri Mustafa Kamerüddin Bey’e tebliğ eden Mehtap oldu. Hatta bu akşam ana ile oğul bunların itikadınca kendi odalarına çekildikleri zaman Mehtap şu delikanlı hakkındaki ilk düşüncelerini kapı yoldaşına anlatmaya da başladı.
Öyle ya! Hasta beklemek kolay şey midir? Hasta yanında gürültüsüz patırtısız bekçilik etmek, ağızdan kulağa fısıldaşmak nevinden hasbihâller ile vakit geçirilebilir. Dolayısıyla Mehtap dedi ki:
“Şu küçük bey her ne kadar genç ve yakışıklı ise de pek ekşi suratlı bir şey! Adamın yüzüne ne kadar sert bakıyor!”
“Demek oluyor ki sen tatlı surat gösterdin de…”
“Hayır