Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Demir Bey yahut İnkişaf-ı Esrar - Ахмет Мидхат страница 7
Kapıdan içeriye girdi. Gayet endişeyle iki adım attıktan sonra irkildi durdu. Babasını karyoladan inmiş ve köşe minderine oturmuş görünce gerçekten kefeni yırtarak kurtulmuş olduğunu derhâl hüküm ile koştu, bir deri bir kemik kalmış, sararmış, solmuş olan eline sarılarak şapır şapır öpmeye başladı.
6
Bizim Demir Bey’in gençliğinde ne hâl ve şekilde olduğu görülmek istenirse şu Mustafa Kamerüddin Bey’e bakılmalıdır. Zira Demir Bey’in belki bin defa ağzından:
“Eğer gençliğimde bir resim alınmış olsaydı o resim tamamıyla şimdiki Mustafa’nın resmi zannolunurdu.” dediği işitilmişti. İtiraf edelim ki Demir Bey’in şu ihtiyarlık hâli dahi oğluna tamamen benzemektedir. Yani Demir Bey, Mustafa Kamerüddin’in yaşlısı ve Mustafa Kamerüddin Bey, Demir Bey’in gencidir. Hem bu benzerlik ikisi için de bir şeref olur. Zira Mustafa Kamerüddin’in uzun boyu, geniş göğsü, her birine bir adam oturabilecek genişlik ve metanetteki omuzları, ince beli kendisini “gürbüz kahraman” unvanına nasıl müstahak ederse; gayet beyaz teni, kumral tüyleri, iri ve koyu ela gözleri, uzun ve sık kirpikleri, muntazam ağız ve burnu, sık ve beyaz dişleri, renkli dudak ve yumru çenesi, daimî mütebessim bir hâlde bulunan yüzü dahi bu delikanlıyı “güzel çocuk” vasfına o nispette layık eder.
Mademki her şeyin doğrusunu itiraf ediyoruz, o hâlde Mustafa Kamerüddin Bey’e “güzel çocuk” unvanını kazandırmak hususunda validesinin yardımını inkâr etmemelidir. Bu alanda çalışan aydınların bazıları, her hayvanın yavrusu validesine ve bazıları da mutlaka pederine benzeyeceğini ve birtakımı ise yavrunun pederinden ana rahmine inmesi esnasında hangi tarafın gücü kuvveti fazla ise yavrunun ona benzeyeceğine hükmetmişler ise de bu hükümlerin tamamı haklı itirazlardan kurtulamamıştır. Nihayet hükümlerin en makbulü olmak üzere yavruların pederlerden de maderlerden2 de mutlaka birer hissesi bulunacağı düşüncesi kabul görmüştür. Bu davanın ispatı için kesin bir delil aranır ise, o da Mustafa Kamerüddin’in şahsında bulunur. Zira validesi Feride Hanım da, iri yarı bir kadın olduğu gibi cildinin tazeliği ve tüylerinin koyu kumrallığı ve yüzünün güzelliği “güzel” vasfına en çok uyan kadınlardandır.
Yukarıdaki fıkramızda Mustafa Kamerüddin’in pederine olan muhabbetinden bir nebzecik bahsetmiştik. Pederini yalnız öz babası olduğu için değil; belki pederi bütün insanlar arasında sevilen birisi olduğu için büyük bir muhabbet besliyordu. Bu sözümüzü tekrar ve teyit ediyoruz. Hikâyemizin okumasına devam edildikçe görüleceği üzere, Mustafa Kamerüddin Bey, pederinin Fransızca bildiğine ve iş odasında birçok Fransızca kitapları ve evrakı bulunduğuna vâkıf değil idiyse de, eğer öteden beri bu hakikate de vâkıf olmuş bulunsa idi, bundan dolayı validesi gibi pederinden nefret etmesi şöyle dursun bilakis pederi hakkındaki takdiri daha da ileriye varırdı. Şimdiki hâlde, pederini sair insanların tümünden üstün bulmasını icap ettiren büyüklüğü ise şunlardı: Onun yerinde olan başka babaların zevcesinin malını kendi rezil hisleri yolunda israf ve telef etmesine karşılık babasının karısına nezaketli muamelelerde bulunması, aileler arasında genellikle hasbihâller, şikâyetler çok olduğu hâlde; kendi pederinin zevcesine olan samimi bağlılığı ve başka babaların çocuklarının varlığından güya kendi zevklerini ihlal ediyormuşçasına evladının vücudundan rahatsız oldukları hâlde, kendi babasının kendisine anne şefkatinden fazla şefkat ile muamele etmesi, küçük yaşından beri büyük adam gibi kendisiyle sohbet etmesi, talim ve terbiyesine yardım etmesi, kibir ve kıskançlıktan kaçınması, babasının başkalarına olan iyiliği ve sair güzel hasletleri onun babasına olan muhabbetini arttırıyordu.
Ama Mustafa Kamerüddin’in en küçük yaşlarından beri pederinin şu suretteki büyüklüğünü takdir etmiş olduğunu sanmayınız. Çocuğun gerek peder, valide, akraba ve dostlarının takdir etmeleri onun her yaşta terbiyesini korumasındandı. Zira tüm dünyada görüldüğü gibi, çocukların yaşı ilerledikçe onlar dünyanın iyi ve kötü hâllerini görürler ve bu hâllerden de en ziyade kötü olan şeyleri benimserler. Dolayısıyla Mustafa Kamerüddin kendi pederinin sair babalardan farkını şöyle görmüştür. En evvel sair babalar kendi çocuklarını olur olmaz şeyler için dövüp hırpaladıkları hâlde kendi babası ise bilakis büyük kabahatleri için bile kendisini dövüp hırpalamamıştır. Baba nasihati ile onu uyararak sonradan da takdir etmiştir. Hatta birkaç defa validesi Mustafa’yı bazı kabahatlerinden dolayı haklı olarak dövmüş idiyse de pederi çocuğu validesinin elinden kurtarıp yanına oturtarak:
“Oğlum! Seni uyarmaktan dolayı validene gücenme! Düşün ki valideler çocuklarını gözlerinin bebeği gibi sevdikleri hâlde bu muhabbetlerine tümüyle mugayir olarak niçin dövüyorlar? Onların düşmanı oldukları için denilemez. Elbette onların dostu oldukları için kusurlarını terk ettirmek ve kendilerine zaten güzel şeyleri tercih ettirmek için bu şiddetli muameleye mecbur oluyorlar. Öyle ise validenden dayak yemeye bedel daima lütuf ve merhamet görmek istersen sen de mümkün mertebe kabahat işlememeye çalış!” diye öğütlerde bulunmuştu. Hele Mustafa Kamerüddin’in bazı kusurlarını pederi muahezeye giriştiği zaman çocukta dayak korkusuna bedel pederinin ilgi ve alakasından düşeceği korkusu, biçareyi tir tir titretmeye başlardı. Nihayet babası:
“İşte tekdirimi ettim, söyleyeceklerimi bitirdim. Bunları asla unutmamalısın. Şimdi de gel öpüşelim, barışalım!” deyince büyük bir şevk ve muhabbetle pederine sarılıp matruş yanağını şapır şapır öper ve şu muamele ile babası hakkındaki muhabbetini bir kat daha arttırırdı.
Çocukluğunda babasının büyüklüğünü bu surette takdire başlamış olan Mustafa Kamerüddin olayları algılama gücü arttıkça babasının sair faziletlerini de görüp takdir ederek cidden ve hakikaten o zatın hayranı olmuştu. Zira babasından işittiği sözler kaleme alınacak olsa bir kütüphane teşkil ederler. Bunların ise hepsi ahlaki güzelliğe, insani fazilete ve hikmete dair şeyler olduğundan Demir Bey oğlunun yalnız babası değil, âdeta hocası da sayılmıştır. İnsan ise feyiz, terbiye ve talimi ile feyizlendikçe hocasına en saf, en mukaddes bir muhabbetle arkadaş olur. Dolayısıyla Mustafa Kamerüddin de babasını hem şefkatli bir peder, hem faziletli bir muallim, hem de bunların hiçbirisi olmasa bile onun güzel ahlakından dolayı sevilmeye şayan bir baba olarak kabul etmiştir.
Öyle ya! Bir zamana kadar hiç tanımadığınız bir adamla dostluk kurarsanız. Onu o kadar seversiniz ki, âdeta kalbinizin sevgilisi olur. Bu adam sizin babanız, kardeşiniz midir? Mualliminiz midir? Hayır! Olgun ve kâmil bir insan olduğu ve sevilmeye layık bulunduğu için seversiniz. İşte bizim Mustafa Kamerüddin de pederini hiç tanımadığı hâlde sonradan görüp tanıyacak olsaydı insanlar arasında en ziyade beğendiği zat Demir Bey olacaktı.
Kıssadan maksat hissedir. Şuracıkta düşünelim ki niçin birçok ailenin babası dünyadan ahrete intikal ettikleri zaman oğulları kendisine tam bir hayırlı halef olamıyorlar? Bazı evlatlar vardır ki, mala konmak için, Allah muhafaza etsin, babalarının bir an önce ahrete intikallerini istiyorlar. Niçin? Hiç şüphe etmemelidir ki, pederleri, kendi nefislerinin hoşuna giden bazı hevesleriyle meşgul olmak için çocuklarının kendi yanlarında bulunmalarını ve kendileriyle sohbet ederek vakit geçirmelerini pek hoş görmezler. “Aman şunlar başımızdan defolsunlar!” diye tahammülsüzlük gösterirler. Sanki evladının babası
2
Anneler.