Mürebbiye. Hüseyin Rahmi Gürpınar
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mürebbiye - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 3
Anjel, “Tabii Evlat” yazarının duygu inceliğinden, sinir zayıflığından faydalanabileceğini ümit ile çocuğu Bodler’e mal etmek için ne yolda düşünüp ona kanaat verecek deliller ileri süreceğine, “Ben sana eylülün yirmi dördüncü günü saat üçte Bulvar Dezitalyen’de köşebaşında rast gelmedim miydi? Bir arabaya binip gezmek için filan ormana gitmedik miydi? Hatta o gün orada filan filan madam veya mösyölere rastladıktı. Canım hatırlamıyor musun? Ormanın bilmem kaç numaralı kestane ağacı altında filan filan maddelere dair uzun uzadıya bahisler yürüttüktü, işte o akşam filan lokantada yemek yiyip de geceyi de filan yerde geçirmedik mi?” yolunda birçok sorulu cevaplı sözlerle dolu o kadar ustaca bir konuşma tertip eder ki çocuğun babası Bodler olmak gerekeceği hususunda Anjel’in kendisinin bile şüphesi kalmaz.
Bir sabah Anjel, karnındaki çocuğu ile Bodler’in oturduğu yere dayanır. Adam yazarlardan ise karı da nazeninlerden, ikisi de ince birer sanat sahibi. Beriki kurnaz ise öteki de fettan. Biri kalemiyle halkı aldatıyorsa öbürü de diliyle âlemi kandırıyor.
Anjel, yazarı, mühim bir kitap yazmakla uğraşırken bulur. Bodler eline kalemi almış -hangi yanlışı, hangi iftirayı, hangi haksızlığı yazmaya kalkışsa yazmam demeyen o kalemi- parmakları arasına sıkıştırmış. Kendisi adamlıktan, insanlıktan çıkmış, göklere yükselmiş, oradan kuş bakışı bir hor görürlükle bütün insan rezaletleri ve kötülüklerini parlak renkler, düzgün sözlerle tasvir ediyor.
Ne duyarlıkta ne dalaverede ikisinin birbirinden bir çekirdek geri kalmadığını söylemiştik ya… Anjel, vereceği haberi müjde olarak vermek ve ona karşı alacağı cevabın da kabulden başka bir şey olmayacağına şüphesi olmadığını göstermek, hiçbir zaman ümitsizlik eseri sezdirmemek üzere tam bir saflık gösterir bir çehre ile söze başlayıp der ki:
“Bonjur Aleksandr Düma! Ne yapıyorsunuz? ‘Trua Musketer’i7 mi yazıyorsunuz? Kalkınız, istikbal ediniz. Matmazel Mari Katerin geldi. Size bir ‘La Dam o Kamelya’8 yazarı takdim edecek.”
Fransa edebiyatını bilmeyen okuyucularımıza, Anjel’in kendine Matmazel Mari Katerin adını vermesi, Bodler’e Aleksandr Düma demesi pek garip ve belki de manasız gibi görünürse de Mari Katerin denilen kadının “Üç Silahşor” hikâyesi yazarı meşhur Aleksandr Düma’nın metresi olduğu ve “La Dam o Kamelya” romanının meşhur yazarı Dümazade’nin dahi bu kanunsuz münasebetten dünyaya gelmiş tabii bir çocuk9 bulunduğu Bodler’ce bilindiğinden Anjel’in bu yersiz sözlerinden maksadının ne olduğunu ilk anda pekâlâ anlamış ve tutturduğu bu yoldan karının içinde boşaltacak daha birçok şeyler bulunduğunu hissetmişti.
Fakat iki kişi arasında görülecek anlaşma kolaylığı bazı derece fikir yakınlığına da bir işaret olacağı cihetle Bodler bu çabuk anlayışı karıya anlatmış olsa çocuğun babalığını yüklenmiş sayılacağından Anjel’in söylediği o muammadan güya hiçbir şey anlayamamış gibi şaşkınlık göstererek:
“Matmazel Mari Katerin kim? Bu odada Aleksandr Düma nerede? Onun oğlu kime takdim olunuyor? Önümdeki eserin ‘Trua Musketer’e benzetilmesine ne münasebet var? Şimdiye kadar çok bilmece işittim fakat her kelimesi başka bir bilmece olan bu söylediğiniz kadar çapraşığına hiç rastlamadım!”
Anjel safça bir kahkaha salıvererek:
“İkramiyesi büyük olan bilmeceler biraz karışık olur. İşte bu da öyle.”
“Acayip, bunun ikramiyesi de mi var?”
“Evet var… Torba içinde durduğu yerde kendi kendine büyüyen bir ikramiye!”
“Hayret matmazel! Hayret!..”
“Bunda hayret edecek bir şey yok. Dur sana bilmeceyi halledivereyim de ikramiyeyi aramızda paylaşalım: Aleksandr Düma, sen, Mari Katerin ben. Dümazade de karnımda. Bilmecenin sandığın kadar karışık olmadığını şimdi anladın mı?”
“Ma parol donör10 anlayamadım. Haydi beni hayalciliğimden dolayı Aleksandr Düma’ya benzetsinler fakat Dümazade, o koskoca edebiyatçı, evvela cenin hâline, sonra da senin karnına girip de nasıl oturabilir? Nisan başında değilim ki ‘puason davril’ yaptığını aklıma getireyim matmazel.”
“Adam sen de… Biz yalan söylemek için her sene nisanın birini bekleyecek takımdan mıyız? Bu şarta uyacak olsak ikimiz de aç kalırız.”
Anjel tavrını biraz ciddileştirerek sözüne devam etti:
“Aman Bodler, sen de ne şakacı adamsın! Senin gibi cin fikirli bir adamın böyle geç laf anlar görünmesi ne kadar tuhaf oluyor. Yazarlar zevzek olurlar ama sen de onların en zevzeğisin. Gebe bir kadını bu kadar üzmek iyi değildir.” diye çocuğun raporunu korsajının arasından çıkarıp Bodler’e göstererek davasını ispat etmek için de hazırladığı delilleri hemen sıralamaya başlar.
İş, böylece bilmecelikten gerçekliğe geçince Bodler cenaplarının da yüzü o eski latifecilikten acı bir sertliğe döner. Bodler, o yolda kadınlardan her gün biriyle münasebette bulunmakta ise de bu nazeninler tarafından “Bunun babası sensin!” diye kendine bir çocuk takdim olunacağını en olmaz bir ihtimal suretinde bile aklına getirmezdi.
Anjel, Bodler’in yüzündeki derin kırışıklardan kafası içinde ne gibi hodbince fikirler kaynaştığını
7
“Üç Silahşorler”
8
“Kamelyalı Kadın”
9
Fr. Piç
10
“Şerefim üzerine yemin ederim ki.”