Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt - Сюэцинь Цао страница 4
“Taş birader!” dedi. “Öyle görünüyor ki üzerine yazılmış hikâyenin çok ilginç olduğunu ve olağanüstü olaylar olarak nesilden nesle aktarılması niyetiyle buraya yazıldığını düşünüyorsun. Ama öncelikle hanedanlığa ve hüküm sürdüğü döneme ait herhangi bir bilgi yok; ikinci olarak da devlet yönetiminde yer alan önemli kişilerin benimsedikleri faziletli ilkeler ya da genel ahlak üzerine bir kayıt da içermiyor. Sadece tutkuları, aşk hikâyeleri veya Ban Zhao2 ya da Cai Yan3 hanımefendilerinin yetenekleriyle bile karşılaştırılmayacak kadar önemsiz marifetleri ve erdemleriyle dikkatleri çeken bazı kızlardan söz ediliyor. Bunların bir kopyasını alsam dahi pek ilgi çekecek bir kitap olmayacaktır.”
“Muhterem efendim, nasıl bu kadar anlayışsız olabilirsiniz?” diye karşı çıktı taş, kendinden emin bir şekilde. “Asırlardır yazılan bütün hikâyelerde genellikle Han ya da Tang hanedanlıkları adı altında uydurma bir dönem anlatılır. Bayatlamış olan bu eski gelenekten yararlanmayıp kendi tecrübelerimi ve doğal duygularımı olduğu gibi anlatmakla, diğer romanlarda olmayan bir orijinallik kazandırdığımı düşünüyorum. Belli bir hanedanlık ya da kesin bir tarih konusunda ısrar neden? Ayrıca, bu piyasadaki çoğu insan, kolay okunan kitapları geliştirici olanlara tercih ediyor. Sorun şu ki pek çok aşk hikâyesi, hükümdarlar ve devlet adamları hakkında iftiralar ya da çoktan ölüp gitmiş hanımefendilerin itibarına saldırı veya ahlaksızlık ve şiddet olayları içerir. Daha da beteri, pornografi ve kirlilikle gençliğimizi yozlaştıran ahlaksız bir edebiyat da söz konusudur. Âlim ve güzel karakterlerin kitaplarına gelince, bin tanesi aynı kalıpta yazılmıştır ve hiçbiri ahlaksızlığın sınırına gelmekten kaçınamaz. Tarihteki yakışıklı, yetenekli genç erkeklere ve güzel, zarif kızlara benzerliklerle doludurlar ama yazar aralara kendine has duygusal ve incelikli şiirler katmak için, uydurulmuş isim ve soyadı ile kadın ve erkek klişe kahramanlar yaratır ve bunlara ilaveten tıpkı oyundaki soytarı gibi, anlatıma heyecan katacak bazı karaktersizleri devreye sokar. Daha da iğrenci, bilgiçlik taslayan ve edepsiz edebiyattır bunlar; doğal duygulardan mahrumdur ve çelişkilerle doludurlar. Ömrümün yarısı boyunca kendi gözlerimle gördüğüm ve kulaklarımla duyduğum kızların tam tersidir bunlar. Tabii onları eski dönem eserlerinin kahramanlarından üstün tutmaya yeltenmeyeceğim ama hikâyeleri, monotonluğu yok edip hüznü dağıtabilir, araya sıkıştırdığım edebî değeri olmayan şiirler okuru güldürüp esere lezzet katabilir.”
“Ayrılık acısı, kavuşma sevinci, talihin iniş çıkışları, refah ve sıkıntı hepsi, en ince ayrıntısına kadar gerçeğe uygundur; hakikatten saptıracak ya da sansasyon yaratacak en ufak bir ekleme ve değişiklik yapmadım.”
“Şimdilerde fakirlerin günlük endişeleri yiyecek ve giyecek üzerine; zenginleriyse memnun edebilmek imkânsız. Bütün boş zamanları aşk maceraları, maddi kazanç ya da sorun yaratmakla geçiyor. Siyasi ve ahlaki eserleri ne zaman okuyorlar? İnsanların bu hikâyeme şaşırmalarını beklemiyorum, zevk için okumaları konusunda da ısrar etmiyorum; sadece yemeğe ve şaraba doyduktan sonra ya da dünyevi endişelerden bir kaçış yolu ararlarken burada avuntu bulmalarını umuyorum. Diğer boş meşguliyetler yerine buna göz gezdirerek enerjilerini ve güçlerini koruyup, ömürlerini uzatabilir, tartışmaların ve kavgaların zararından ya da aldatıcı olan şeylerin peşinden koşma derdinden kendilerini kurtarabilirler çünkü bunun kurguları sahte, yolu edepsiz olan çalışmalarla hiçbir benzerliği yoktur.”
“Ayrıca bu hikâye okura, yepyeni ve o yetenekli âlimlerle ve sevimli kızlarla -Cao Zijian, Zhuo Wenjun, Hongniang, Xiaoyu ve benzerleri- dolu, ani ayrılıklar ve kavuşmalar içeren klişe ve bayat ıvır zıvırlara hiç benzemeyen bir şey sunuyor. Ne diyorsunuz buna, efendim?”
Saygıdeğer Hükümsüz ilgiyle dinlediği bu sözleri bir süre düşündükten sonra Taşın Hikâyesi’ni baştan sona tekrar okudu. Bu hikâyede hem hainliğin kınandığını hem de dalkavukluğun ve kötülüğün eleştirildiğini ama dönemi tenkit etmek için yazılmadığını gördü. Üstelik iyiliksever prensler, iyi devlet adamları, müşfik babalar, evlatlar ve düzgün insan ilişkilerine dair bütün mevzularla, erdemli hareketlere övgüler üzerine, sayfalar dolusu anlatımıyla diğer kitapları geride bırakıyordu. Ama teması aşk olsa da gayet sade bir gerçek olaylar dizisiydi; ahlaksız buluşmalar ve hovarda kaçamaklara adanmış sahte, edepsiz çalışmalardan çok üstündü. Güncel olaylara da hiç değinmediğinden, dünya ilginç bir hikâye olarak onu nesilden nesle aktarsın diye, başından sonuna kadar bir kopyasını çıkardı.
Bütün tezahürler hiçlikten doğduğu ve sonrasında tutkuya neden olduğu için tutkuyu tezahür olarak tanımlayarak hiçliği kavrayabiliriz. Taocu Saygıdeğer Hükümsüz de dalgınlık hâli içinde, tutkuyu kavramasının bir sonucu olarak bu tutkudan doğan şehvet düşkünlüğünü tutkuya dönüştürüp bu tutku sayesinde gerçek dışılığını kavrayarak kendi adını Ch’ing Tseng (Tutkulu Rahip) ve Taşın Hikâyesi olan kitabın adını da Ch’ing Tseng Lu, Tutkulu Rahip’in Kaydı olarak değiştirdi; Tung Lu’lu Kong Meixi de ona Feng Yüeh Pao Chien, Tutkunun Değerli Aynası adını verdi. Sonraki yıllarda Cao Xueqin Nostalgia Stüdyosunda on yıl süreyle kitap üzerinde çalışarak onu beş kere yeniden yazdı. Kitabı bölümlere ayırdı, her bir bölüme başlıklar verdi ve Jinling’in On İki Genç Kızı şeklinde yeniden adlandırdı. Bir de dörtlük yazıldı. Taşın Hikâyesi’nin kökeni işte budur, başka bir şey değil. Şair şöyle der:
Asılsız sözlerle doludur sayfalar,
Acı gözyaşlarıyla kaleme alınmış,
Herkes yazarı deli diye yaftalar,
Hiçbiri gizli mesajını duymamış.
İşte şimdi Taşın Hikâyesi’ni meydana getiren nedenler net bir şekilde ortaya konmuş oldu ama taşın üstünde betimlenen karakterler ve olaylar için aynı şey söylenemez. Sevgili okur, lütfen sabırlı ol! Taşın üstündeki şu hikâyeye kulak ver:
Çok uzun yıllar önce dünya, güneydoğu tarafında aşağıya doğru eğilmişti. Dünyanın bu güneydoğu tarafında, Suzhou adında, etrafı duvarlarla çevrili bir kent vardı. Suzhou’nun Changmen Kapısı civarındaki bölge, fâni dünyanın en zengin ve revaçta iki-üç merkezinden biriydi. Bu Changmen Kapısı’nın dışında Ten-li adında işlek bir cadde ve bu caddeye açılan İnsanlık ve Saflık adında bir sokak vardı. Bu sokakta, böyle daracık bir yere sıkıştırılmış küçücük yapısından dolayı çevrede Su Kabağı Tapınağı olarak adlandırılan eski bir tapınak bulunuyordu. Bu tapınağın hemen bitişiğinde adı Zhen Fei, stil adı4 Shiyin olan bir beyefendi yaşıyordu. Karısı née Feng, güçlü bir edep ve dürüstlük duygusu olan, saygıdeğer ve erdemli bir kadındı. Zengin ya da soylu olmamalarına rağmen bu aile, o çevrede son derece saygındı.
Zhen Shiyin çok sakin ve hırsı olmayan bir mizaca sahipti. Zenginlik ya da mevki özlemi çekmek yerine ömrünün her gününü çiçeklerle ilgilenerek, bambu yetiştirerek, şarabını yudumlayıp, şiirler yazarak geçirmekten haz duyuyor, bu meşgalelerle uğraşırken sanki ölümsüz biriymiş gibi mutlu oluyordu. Mutluluğunu bozan tek bir şey vardı. Yarım yüzyılı aşkın bir ömür yaşamıştı ama dizlerinin etrafında dolaşan bir oğlu yoktu. Sadece Yinglian adında, üç yaşında bir kızı vardı. Uzun ve oldukça
2
Çin’in ilk kadın tarihçisi, aynı zamanda bir filozof ve politikacıydı. Hanedan ailesiyle yakın ilişkileri olmuş ve İmparatoriçe de dâhil birçok kişiye çeşitli alanlarda dersler vermiştir. (ç.n.)
3
Çin’in geç Doğu Han Hanedanlığı döneminde yaşayan bir şair ve müzisyendir. (ç.n.)
4
Nezaket adı olarak da bilinen isimdir; yetişkinliğe geçişinde kişinin kendi isminin yanı sıra verilir. Her ailede değilse de soylu ve saygın ailelerde uygulanmış bir âdettir. (ç.n.)