Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt - Сюэцинь Цао страница 8
Ama zenginlik ve mevkiye heves ederler!
Hani o eskilerin büyük adamları neredeler?
Çimen bürümüş mezarlarında serililer.
Bütün erkekler ölümsüzlük isterler,
Ama gümüş ve altına itibar ederler!
Hayat boyu para için didinirler,
Yeterince edinince ölüm gözlerini mühürler.
Bütün erkekler ölümsüzlük isterler,
Ama karılarını, genç kızları çok severler!
Her kim ki ömür boyu kocasını sevmeye yemin eder,
O ölür ölmez başkasının peşine düşer.
Bütün erkekler ölümsüzlük isterler,
Ama evlatsız, torunsuz edemezler!
Oysa ne kadar çoktur sevgi dolu ebeveynler,
Hani nerede değerbilir evlatları görenler?
Bu sözleri duyan Shiyin aceleyle rahibe doğru yaklaştı.
“Sen neler söylüyordun öyle?” diye sordu. “Sanki her şeyin boş olduğundan söz ediyor gibiydin.”
“Eğer bu sonucu çıkardıysan, biraz anlayışın var demektir.” dedi Taocu gülümseyerek. “Şu kadarını bilmelisin ki bu dünyadaki bütün iyi şeylerin bir sonu olmalıdır; sonu olan her şey iyidir ama sona ermeyen hiçbir şey iyi değildir. İyi olmak için sona ermesi gerekir. Benim şarkımın adı Bütün İyi Şeyler Sona Ermelidir.”
Shiyin bu sözleri duyunca doğal bir anlayışla manasını kavrayıverdi.
“Dur bir dakika!” dedi gülümseyerek. “Şarkını yorumlamama izin verir misin?”
“Elbette yapabilirsin.” dedi Taocu. Bunun üzerine Shiyin şöyle devam etti:
Sefil odalar, boş salonlar,
Bir zamanlar kodamanlar uğrardılar;
Susuz kalan otlar, kurumuş ağaçlar,
Hani bir zamanlar şarkılarla dans edilen salonlar!
Örümcek ağları bürünmüş oymalı sütunlar,
Artık hasır pencerelerde yeşil bürümcük!
Peki, ya tazelik ve mis gibi pudra kokusu?
Neden şakaklardaki saçlara kırağı yağmış?
Dün sarı toprak beyaz kemikleri içine almış,
Bugün kırmızı fenerler aşk kuşlarının yuvasını aydınlatır!
Sandıklar dolusu altın ve gümüşü olanlar,
Hor görülen dilencilere dönerler!
Başkasının hayatı kısa diye esef edenler,
Ölüme yaklaştıklarından habersizler!
Oğullarını güçlük içinde yetiştirenler,
Bir gün belki de hayta olacaklarını bilmezler!
Lüks içinde büyütülen şımartılmış kızlar,
Kim bilir belki de kaldırıma düşerler!
Şapkası başına küçük gelen hâkimler,
Gün gelir suçlu prangasını giyerler.
Dün paçavralar içinde titreyenler,
Bugün mor urbaya burun bükerler!
Dünya tiyatrosunda karmaşa hüküm sürer,
Biri çıkarken sahneye biri iner.
Boşuna dolaşıp dururuz bizler,
Sonunda yabancı toprakları yuva bilirler.
Nihayetinde harcanan bütün emekler,
Başkaları giysin diye dikilmektedir giysiler!
Tuhaf, aksak Taocu ellerini çırptı.
“Tam üstüne bastın!” dedi içten bir gülüşle.
“Gidelim.” diye cevap verdi kısaca Shiyin ve Taocunun omuzundaki torbayı alıp kendi omuzuna astı; sonra evine bile uğramadan bu tuhaf rahiple beraber yürüyüp gitti.
Onun ortadan yok olma haberi hemen ağızdan ağza tüm çevreye yayılıp bir velvele yarattı. Shiyin’in karısı Dame Feng haberleri duyunca öyle bir ağlama nöbetine tutuldu ki ölümün eşiğine geldi. Ama tek seçeneği babasına danışmak ve araştırsınlar diye dört bir yana hizmetkârlar göndermekti. Kocasından hiçbir haber çıkmadı. Çaresiz geri dönüp, hayatını idame ettirmek için anne babasına bel bağlamak zorunda kaldı. Neyse ki iki hizmetçisi hâlâ yanındaydı. Üçü beraber gece gündüz dikiş dikerek, babasının günlük masraflarına destek oldular. Babası Feng Su’nun, her gün kötü talihine söylense de kaçınılmaz olana boyun eğmekten başka çaresi yoktu.
Bir gün hizmetçilerin daha büyük olanı, kapının önünde ip satın alırken birden birtakım adamların sokağın boşaltılması için bağırdıklarını duydu. İnsanlar, yeni bir üst düzey memurun göreve başlamak üzere geldiğinden söz ediyorlardı. Kız kapı aralığına saklanıp seyretmeye başladı. Önce askerler ve muhafızlar ikişerli sıralar hâlinde geçtiler, sonra siyah şapkası ve kırmızı ceketiyle büyükçe bir tahtırevanda oturan bu yüksek memuru taşıdılar. Kız afallayıp kaldı.
“Bu yetkilinin yüzü oldukça tanıdık geliyor.” diye düşündü. “Sanki onu daha önce bir yerde gördüm.”
Kısa süre sonra eve girdi ve bu olayı hemen unutup, bir daha düşünmedi. Gece tam yatmaya giderlerken kapının vurulduğunu duydu. Bir grup adam gelmişti.
“Biz yüce efendimizin gönderdiği habercileriz, içinizden birini sorgu için almaya geldik.” dediler.
Bunları duyan Feng Su öyle bir dehşete kapıldı ki ağzı bir karış açık hâlde bakakaldı.
Nasıl bir tehlikenin beklediğini öğrenmek için, sevgili okur, sonraki bölümü okuman gerekiyor.
2. BÖLÜM
Jiaların kızı Yangzhou’da hayatını kaybeder.
Leng Zixing, Rong Konağı’ndaki Jialardan söz eder.
Bir dörtlük der ki:
Satranç oyununun sonunu kim tahmin edebilir ki?
Tütsü yandı, çay içildi ama durum hâlâ şüpheli.
Yorumlamak için refah ya da gerileme belirtilerini,
Tarafsız bir izleyici getirilmeli.
Devam edelim. Kapısının önündeki velveleyi duyan Feng Su habercilerin ne istediklerini öğrenmek için dışarı koştu ve zoraki bir gülümsemeyle açıklama yapmalarını istedi. Ama bu insanların tek yaptıkları bağırıp çağırmaktı.
“Haydi, acele et! Zhen Bey’e dışarı çıkmasını söyle!”
“Benim adım Feng.” dedi Feng Su, kendini gülmeye zorlayarak. “Zhen değil. Bir zamanlar Zhen