Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt - Сюэцинь Цао страница 23
Baoyu kızla beraber girerken, Daiyu’nün sesi geldi.
“Zijuan, Efendi Bao’ya içeri girip biraz beklemesini söyle lütfen.”
Baoyu iç odaya doğru yürüdü, kapıda durup, iki tarafında asılı olan kaligrafileri hayranlıkla seyretti. Yeni gibi görünüyordu, yaldızlı bulutlar ve dragonlarla süslü, mor bir kâğıda yazılmıştı.
Yeşil pencerede ay parlıyor ışıl ışıl,
Tarihî kayıtlardaki insanlar göçüp gittiler.
Baoyu gülümseyerek içeri girdi.
“Ne yapıyorsun, kuzen?” diye sordu.
Daiyu onu karşılamak için ayağa kalktı.
“Otur lütfen. Bu sutrayı kopyalıyordum. Sadece iki satır kaldı. Hemen bitireyim, sonra oturur, sohbet ederiz.” dedi ve Xueyan’e çay getirmesini söyledi.
“Sen yazmaya devam et. Bana aldırma.” dedi Baoyu.
Duvarda asılı bir tablo dikkatini çekti. Ay Tanrıçası Chang’E ile bir başka tanrıça birer refakatçileriyle resmediliyordu; kızlardan birinin elinde uzun bir giysi torbası vardı. Etraflarını saran bulutlardan başka hiçbir şey yoktu. Tablo Li Longmian’ın6 tarzını hatırlatıyordu. Eski bir resmî yazıyla “Soğukta Mücadele” yazıyordu.
“Bu resmi yeni mi astın, kuzen?” diye sordu.
“Evet. Dün odayı toplarlarken aklıma geldi, çıkarıp asmalarını istedim.”
“Hikâyesi nedir?”
“Bilmen lazım! Çok tanınan bir şiirdir.” dedi Daiyu gülerek.
“Şu anda hatırlayamadım. Söylesene, kuzen.”
“Li Shangyin’in7 dizelerini hatırlamıyor musun?
Soğuğa katlanıyor,
Buz Perisi ve Ay Tanrıçası,
Yarıştırıyorlar güzelliklerini…”
“Tabii ya!” diye bağırdı Baoyu. “Ne kadar orijinal ve muhteşem! Duvara asmak için tam mevsimi.”
Odada dolaşıp etrafı incelemeye devam etti, Xueyan ona çay getirdi. Daiyu de kısa süre içinde kopyalamasını bitirip kalktı.
“Affedersin.” dedi.
“Biliyorsun bana karşı resmiyete hiç gerek yok.” dedi Baoyu gülümseyerek.
Baoyu, Daiyu’nün, soluk mavi, içi kürklü, çiçek işlemeli bir elbise, kakım kürkünden, kolsuz bir ceket giydiğini fark etti; saçını her günkü gibi toplamış, sadece saf altından, düz bir toka takmıştı, çiçek süslemeleri yoktu. Çiçek işlemeli, kapitone iç eteği pembeydi. Ne kadar da zarif görünüyordu, tıpkı rüzgârda eğilen yeşim ağacı gibi; ne kadar asil, tıpkı yaprakları çiyle ıslanan kokulu lotus gibi!
“Son günlerde qin çalıyor musun?” diye sordu.
“Bir iki gündür çalmıyorum. Sutra yazmak parmaklarımı üşüttü.”
“Olabilir. Belki de çalmamak daha iyidir. Qin güzel bir enstrüman olabilir ama ben pek faydalı olduğunu sanmıyorum. Refah ya da uzun ömür getirdiğini hiç duymadım; sadece hüzün ve üzüntüye neden oluyor. Tablatureleri öğrenmek de çok zahmetli olmalı. Hassas bünyenle yorucu işlerden kaçınmalısın, kuzen.”
Daiyu hiçbir şey demeden küçümser gibi güldü.
“Şu qini mi çalıyorsun?” diye sordu Baoyu, duvarda asılı olanı işaret ederek. “Çok kısa değil mi?”
“Yok.” dedi Daiyu. “Ben küçükken, ilk öğrenmeye başladığımda, normal büyüklükteki qine yetişemiyordum, bu benim için özel olarak yapılmıştı. Çok istisnai bir şey değil ama malzemesi ve parçalarının oranları çok iyi. Ahşabının damarlarına baksana. Sığır kılı kadar ince değil mi? İnce işçiliği sayesinde çok net bir tınısı var.”
“Şiir yazıyor musun peki?” diye sordu Baoyu.
“Son kulüp toplantısından beri yazmadım.”
“Beni kandırmaya çalışma!” dedi Baoyu gülerek. “Şarkı söylediğini duydum: Öyleyse üzülmek de nesi? Ay gibi bir saflık yüreğimin gayesi. Qinle eşlik ediyordun. Çok çarpıcıydı. Sen yazdın bu sözleri, değil mi?”
“Nasıl duyabildin ki?” dedi Daiyu.
“Birkaç gün önce Kokulu Lotus Köşkü’nden dönerken çaldığını duydum. Müzik çok güzeldi, seni rahatsız etmek istemedim, bir süre sessizce dinledikten sonra yoluma devam ettim. Sadece bir şey soracağım. İlk bölümde düz tonlama kullandığını fark ettim ama sonunda eğimli tona döndün. Bunun sebebi nedir?”
“Müzik yürekten gelir.” dedi Daiyu. “Belirlenmiş bir kuralı yoktur, nasıl hissedersen öyle çalarsın.”
“Anlıyorum! Galiba bu tür incelikler benim eğitimsiz kulaklarımda kaybolup gidiyor.” dedi Baoyu.
“Gerçek müzik âşıkları çok azdır.”
Baoyu, istemeden yanlış bir şey söylediğini fark etti ve Daiyu’yü kırmaktan korktu. Bir süre daha oturdu. Söylemek istediği çok şey vardı ama tekrar ağzını açamayacak kadar gergindi. Daiyu de düşünmeden konuşmuştu, o kadar iğneleyici konuştuğuna pişman oldu ve sessizce kabuğuna çekildi. Onun sessizliği Baoyu’nün kuruntularını daha da artırdı; sonunda biraz mahcup bir şekilde ayağa kalktı.
“Tan’i görmeye gideceğim. Sen kalkma lütfen.” dedi.
“Selam söyle.” dedi Daiyu.
“Tamam.” dedi Baoyu ve çıktı. Daiyu onu kapıya kadar geçirdikten sonra sandalyesine dönüp düşünmeye başladı.
“Baoyu son zamanlarda çok tuhaflaştı. Sanki düşündüklerini söylemiyor gibi. Bir an geliyor çok yakın, bir başka an çok uzak. Ne demek oluyor acaba?”
O sırada Zijuan içeri girdi.
“Bugünkü kopyalama işini bitirdin mi, hanımım? Yazı malzemelerini kaldırayım mı?”
“Artık yazmayacağım.” dedi Daiyu. “Kaldırabilirsin.”
Daiyu içeri odaya girip yatağına uzandı ve her şeyi zihninde evirip çevirdi. Zijuan gelip çay ister mi diye sordu.
“Hayır, teşekkür ederim. Yalnız kalıp biraz uzanmak istiyorum.”
“Peki, hanımım.”
Zijuan dışarı çıkınca Xueyan’i kapıda durmuş, önüne bakarken buldu.
6
Kuzey Song Hanedanlığı döneminde Çinli bir antikacı, ressam ve politikacıdır. (ç.n.)
7
Geç Tang Hanedanlığı döneminde Çinli bir şair ve politikacıdır. (ç.n.)