Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt. Сюэцинь Цао
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kızıl Odanın Rüyası IV. Cilt - Сюэцинь Цао страница 4
Küçük hadımlardan birine yeşim taşını getirmesi emredildi ve Prens bizzat Baoyu’ye verdi. Baoyu iki eliyle alıp teşekkür etti ve izin istedi. Prens iki küçük hadımdan ona eşlik etmesini istedi. Baoyu ailenin diğer üyelerinin yanına gidip, onlarla beraber eve döndü.
Eve vardıklarında Sör She, Büyükanne Jia’ya saygılarını sunup kendi dairesine gitti. Jia Zheng ve diğerleri de aynı şeyi yaptılar ve resepsiyonu detaylı bir şekilde anlattılar. Baoyu babasına Vali Wu’nun destekleyici hareketlerinden söz etti.
“Vali Wu eski bir dostum ve sevdiğim biridir.” dedi Jia Zheng kuru bir şekilde. “Ayrıca çok da dürüst bir devlet adamı.”
Kısa bir sohbetten sonra Büyükanne Jia hepsine izin verdi. Jia Zheng çıktı; Kuzen Zhen, Jia Lian ve Baoyu onu kapıya kadar geçirdiler. Jia Zheng, giderken onlara biraz daha kalıp Büyükanne Jia’ya refakat etmelerini söyledi ve dairesine döndü. Çok geçmeden bir hizmetçi gelip, Uşak Lin’in bir haber iletmek üzere dışarıda beklediğini bildirdi. Bir de üzerinde Vali Wu’nun adı olan bir kart verdi. Jia Zheng, Lin’i içeri almasını söyledi ve onunla konuşmak için verandaya çıktı.
“Ekselansları Vali Wu bugün sizi görmek için uğradı, efendim. Sizin evde olmadığınızı söyledim. Bir şey daha var, Çalışma Bakanlığında bakan yardımcısı makamı boşmuş. Bakanlıktaki resmî görevliler de dâhil bazı insanlara göre, bu görev size verilecekmiş, efendim.”
“Hımmm…” dedi Jia Zheng. “Göreceğiz.”
Lin bir iki meseleyi daha beyiyle görüştükten sonra gitti.
Jia Zheng ayrıldıktan sonra, Kuzen Zhen ve Jia Lian kendi dairelerine döndüler, Baoyu de Büyükanne Jia’nın dairesine gitti. O zaman Saray’da geçirdiği günü anlatma fırsatı buldu. Prens’in kendisine ne kadar nazik davrandığını söyledi ve kendisine verdiği yeşim taşını çıkardı; taş elden ele dolaştırılıp yorumlar yapıldı. Büyükanne Jia bir hizmetçiye onu güvenli bir yere kaldırmasını söyledi.
“Ne olursa olsun, kendininkini sakın çıkarma; karışabilirler!” dedi Baoyu’ye.
Baoyu derhâl boynundakini çıkardı.
“Baksana!” dedi. “O kadar farklılar ki nasıl karıştırayım? Aklıma geçen akşam yatarken olanlar geldi, büyükanne. Taşımı çıkarmış yatak perdelerimin içinde bir yere asmıştım, üzerinde bir hale fark ettim ve yatağım gül rengi bir ışıkla aydınlandı.”
“Bak yine saçmalıyorsun!” diye bağırdı Büyükanne Jia. “Perdenin saçakları kırmızı! Lambanın ışığı yansımıştır!”
“Olamaz ki! Lambaların hepsi sönüktü, odam zifirî karanlıktı ama ışıltıyı görebiliyordum?”
Xing Hanım ve Wang Hanım manalı bir gülümsemeyle birbirlerine baktılar. Son günlerde onların da akıllarında gül rengiyle ilgili bir şeyler vardı. Xifeng da esrarlı bir şekilde konuşmadan duramadı.
“Şans işareti.” dedi.
“Ne şansı?” diye sordu Baoyu.
“Sen anlamazsın.” dedi Büyükanne Jia hemen. “Bugün senin için heyecanlı bir gün oldu. Gidip dinlen haydi, burada hikâye anlatıp zaman kaybetme.”
Baoyu bir iki dakika daha kalıp Bahçe’ye döndü. O odadan çıkınca, Büyükanne Jia, Wang Hanım’a döndü.
“Xue Hanım’a gidip konuyu açabildin mi?” diye sordu.
“Evet, anne, konuştuk.” dedi Wang Hanım. “Feng, birkaç gündür küçük Qiaojie ile o kadar meşguldü ki bugüne kadar gitme fırsatımız olmamıştı. Neyse, ablam bu fikre çok memnun oldu ama son kararı bildirmeden önce Pan’in eve dönmesini beklemesi gerektiğini söyledi. Ailenin en büyük erkeği olarak önce ona danışmak istiyormuş.”
“Doğru.” dedi Büyükanne Jia. “Konuşma fırsatı bulmalarını beklemek zorundayız o zaman. Bu arada kimseye bir şey söylemeyin.”
Bu hoşbeşi bir tarafa bırakıp Kızıl Neşe Avlusu’na gelen Baoyu’nün Xiren’le konuşmalarına dönelim.
“Büyükannem ve Feng çok gizemli bir şeyler yapıyorlar. Neler olduğunu hiç bilmiyorum.” dedi Baoyu.
Xiren bir an düşündü.
“Benim de hiçbir fikrim yok.” dedi sonunda, tuhaf bir gülümsemeyle. Sonra, sanki bir kere daha düşünmüş gibi ekledi. “Acaba konuşurlarken Bayan Lin orada mıydı?”
“Yok canım! Biliyorsun hasta, yatıyor o.”
Konuşmaları, yan odada tartışan Sheyue ve Qiuwen’in sesleriyle yarım kaldı.
“Ne oluyor size?” diye seslendi Xiren.
“Hep Qiuwen’in yüzünden!” dedi Sheyue. “Kâğıt oynarken hile yapıyor! Kazandığında paramı aldı ama şimdi ben kazandım, para vermiyor. Bütün paramı silip süpürdü.”
“Haydi canım!” diye araya girdi Baoyu gülerek. “Aptallığı bırakın! Birkaç bozukluk için kim kavga eder?”
İki kız öfkeyle surat asıp dışarı çıktı, Xiren de Baoyu’nün yatmasına yardım etti.
Xiren, Baoyu’nün sözünü ettiği gizemli konuşmanın nişan meselesiyle ilgili olduğundan emindi. Şu anki ruh hâlindeyken, böyle hassas bir konunun onu yine bir krize sokabileceğinden korkup bilmiyormuş gibi yaptı. Kendisi de son gelişmeleri öğrenmeye can atıyordu. O gece yatağında yatarken, sabah ilk iş gidip Zijuan’i görmeye karar verdi. Onun kesin haberi vardı ve neler olduğunu anlatırdı.
Ertesi gün erkenden kalktı. Baoyu’yü okula gönderdikten sonra kendi sabah hazırlıklarını bitirip Bambu Evi’ne doğru yola koyuldu. Zijuan avluda çiçek topluyordu, gülerek selamladı onu.
“Merhaba, Xiren. İçeri gelip otursana.”
“Teşekkür ederim. Çiçeklerle meşgulsün. Bayan Lin nasıl?”
“Sabah tuvaletini yeni tamamladı. İlacının ısınmasını bekliyor.”
Zijuan Xiren’i içeri aldı. Daiyu kitap okuyordu, bu da Xiren’e konuşmak için bahane yarattı. Samimi bir şekilde gülümsedi.
“Böyle erken saatte okumaya başlarsanız, yorgun olmanız normal, küçük hanım. Efendi Bao keşke sizi örnek alsa!”
Daiyu cansız bir şekilde gülüp kitabı bıraktı. Bu arada Xueyan, üzerinde bir fincan ilaç ve bir fincan su olan bir tepsiyle geldi. Arkasında da tükürük hokkası ve kâse taşıyan küçük bir hizmetçi vardı.
Xiren, ağızlarından laf almak niyetiyle gelmişti ama bütün bu ilaç telaşının arasında konuyu açma fırsatı bulamadı; istediği bilgiyi alması ufak bir ihtimal olduğundan, aksi Bayan