Frezya. Ezgi Hasret Bodur
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Frezya - Ezgi Hasret Bodur страница 4
Elli metre
Senden giderken bambaşka bir şehrin ışıkları altında buldum kendimi. Zormuş sensiz yeni bir hayata adım atmak. Çölün ortasında aç susuz bırakılmışım gibi, hırpalanmış bir çocuk gibi… Bizim sokaklarımızdan farklı buralar; kocaman bir şehrin her caddesinde ayrı bir isim var. Elli metrelik yol.
Kaç elli metre yürürsem sana ulaşırım dersin Poyraz?
Kayboldum buralarda, seni de arayamıyorum artık. Küçük şehrimizin caddeleri gibi değil diyorum ya işte. Neden yalnız dolaşıyorum bu şehirde onu bile bilmiyorum. Yeni birilerini tanımak, sanki onları da acılarıma ortak etmek olurmuş gibi geliyor. Olsunlar istiyorum bazen. Bağırabildiğim kadar bağırayım ki; ne kadar acı çekiyorum, canım yanıyor, ağlamak istiyorum, hatta bazen yok olmak istediğimi bilsinler, bilmeliler diyorum. Vazgeçiyorum.
Bazen yanıma geliyorsun, hissediyorum. Dokunuyor rüzgârın, adın gibi dokunuyor. Tüm çiçekler hareketleniyor. Sonra bakıyorum, yoksun. Hiç kimse yok. Bazen geri dönmek istiyorum, çocuk olduğumuz ve hep çocuk kaldığımız o günlere.
Geceleşiyor hayallerin
Ağır, hastalıklı bir kalbi sırtlanıp göçüp gidiyorsun bu şehirden.
Acılarına sardığın dertlerinden kaçıp, kucak açıyorsun içinde deştiğin yalnızlığa.
Yürüyorsun sonsuz sandığın çıkmaza.
Tek kelime etmiyorsun arkanda bıraktığın vedalara.
Hiç var olmamış, hiç yaşanmamış ve sana dokunmamış gibi…
Günlerden sıyrılıp geceleşiyor hayallerin.
Ardında kalanları gecenin kor ateşine hapsediyorsun.
Batıyor, hırpalanmış beyaz tenin yalnızlığına.
Sevmek ağır geliyor çatlayan dudaklarına.
Aşk değmeden kaçıyor, solmuş kızıl saçlarından.
Dokunduğun tenlerde küle dönüyor aciz umutların.
Gök geri istiyor yağmurlarını.
Gözlerinle veda ettiğin hayata ağlayıp, kurak bir kalpten göçüp gidiyorsun.
İçimin ateşi körüklense, bedenim alev alsa, söndürmeye suyum bile olmayacaksa; neden var olmalıyım ki ben?
Nefesimi tutmanın bile faydasız olduğunu hissettiriyor rüzgâr. Yalnızım. Yalnızsam eğer neden dokunuyor tenime bu esinti? Güneş neden tepeden beni o güçlü endamı ile izliyor? Yollara özenle dizilmiş bu çiçekler neyi anlatmaya çalışıyor bana? Arkamı dönmeli miyim şimdi? Bastığım toprak içimi dolduran bu acıyı boylu boyuna uzansam yok eder mi? Peki ya ölsem! O zaman o da beni terk eder mi? Yürüyorum, ne bir yol ne de bir iz biliyorum. Birilerine sormaya bir tarif almaya bile mecalim yok. Sonsuzluğun tarifini nasıl verebilirler ki bana?
Bak, susuz kalmış, yağmura hasret topraklar da benim gibi can çekişiyor ama kaçamıyorlar. Ben ise sadece kaçtığımı sanıyorum. Gökyüzünü saran sis beni anlatıyor. Buğulu neden bir anda ortaya çıktığı belli olmayan bir cisim gibi. Hiç kimse dönüp de “sen nereye gidiyorsun” demiyor. Acı dokunuyor bana, içim sızlıyor. Beni tanımayan insanların bu halime ortak olmasını mı istiyorum yoksa? Bu kadar mı battım yalnızlığa? Bu kadar mı kimsesiz kaldım? İçimdeki boşluğu tarif etmek imkânsız. Bir taş atsam içime, taş bile terk eder beni. Sanki suya dokunsam kuruyup yok olur gibi. İçimin ateşi körüklense, bedenim alev alsa, söndürmeye suyum bile olmayacaksa; neden var olmalıyım ki ben?
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.