Hawaii Mitleri. William D. Westervelt
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Hawaii Mitleri - William D. Westervelt страница 7
Ağacı kesme zamanı geldiğinde rahip, taş baltasını çıkarır, kano yapımından sorumlu erkek ve kadın tanrılara dua eder, baltasını gösterip, “Şimdi baltanın sesini dinleyin. Bu balta kano yapmak için bir ağacı kesecek,” derdi.
David Malo, “Ağaç çatırdayıp düşecek gibi olduğunda seslerini alçaltırlardı; kimsenin karışıklık çıkarmasına izin verilmezdi. Başrahip, ağaç düştüğünde, ağacın gövdesinin üzerine çıkıp, ‘Baltalarınızı vurun, kano için oyun,’ diye bağırırdı. Bu cümle, düşen ağacın yanında yürüyerek istedikleri kanonun uzunluğunu belirtene kadar birkaç kez tekrar edilirdi.”
Dr. Emerson, ağacın uzun gövdesinin yanında yürüyen bir rahibin ettiği dualardan birine örnek verir:
Balık kadar hızlı bir kano olsun ki,
Dalgalı denizlerde
Fırtına her yandan vururken yol alsın.
Kano, uçları sivri, tabanı yuvarlak hale getirildikten, kütüğün içinden bir kısım çıkartıldıktan sonra kabataslak şekillenirdi. Daha sonra insanlar kanoyu kumsala doğru aşağıya sürüklemek için sıraya girerdi. Hazır olduklarında rahip tekrardan, “Ey kano tanrıları! Bu kanoya göz kulak olun. Kano evine götürülene kadar ona baştan sona sahip çıkın,” diye dua ederdi.
Daha sonra kano, dağdaki bütün zorlu ve engebeli yerlerden geçip son rötuşlar için yere konulana dek önündeki insanlar tarafından aşağı çekilir veya arka taraftakiler tarafından tutulurdu. İş bittiğinde tanrılara yeniden domuz, balık ve meyve adanırdı. Bazen bu adakların arasında insanlar da olurdu.
Dua ve büyüler, bu törenin birer parçasıydı. Hiçbir karışıklık veya ses olmaması gerekirdi, yoksa kanoya sahip olacak kişinin, yeni kanosuyla okyanusa açılması tehlikeli olurdu. Rahip dışındakiler sessiz kalabildiyse kanonun güvenli olduğu salık verilirdi.
Kanoya uskundra11 yapılmasının çok büyük bir dini tören olduğu söylenir. Yüksek dalgaları aşma gücü, kanonun tersine dönmesini engelleyip dengeyi sağlayan uskundraya bağlı olduğundan konuya böyle bir ciddiyetle yaklaşıldığı belirtilir.
Laka ve perilerinin hikâyesi, kano yapımında yaşanan zorlukları anlatır. Günlerden bir gün Laka, güzel bir kano yapmak istedi, buna en uygun ağacı bulmak için ormanlarda dolaştı. Bütün gün taştan baltasını kullanarak ağaç düşene kadar çalıştı. Daha sonra dinlenmek için eve gitti. Sabah gittiğinde kütüğü bulamadı. Görünüşe göre ormandaki ağaçlar bir şeylerden rahatsız olmuştu. Yeniden bir ağaç kesti ve kestiği ağacı ertesi gün yine bulamadı. En sonunda yine bir ağaç kesip ne olacağını görmek için bütün gece bekledi. Geceleyin cücelerden oluşan bir kalabalığın gölgesini gördü. Cücelerin doğaüstü güçleri vardı. Ağacı yerden kaldırıp eski yerine oturtup diğer ağaçların yanında bulunan her zamanki yerine yerleştirdiler. Fakat Laka, cücelerin kralını yakaladı. Kral ona, cüce halkıyla karşı karşıya gelmektense onlardan nasıl yardım alacağını anlattı. Cücelerin de yardımıyla Laka’nın kanosu kıyıya getirilerek ileride yapacağı harika yolculuklar için kanoya güzel bir şekil verildi.
VI
Lau-Ka-İeie
Güzel Waipio vadisi,
Uçurumlarla çevrili,
Bir tarafında okyanus var;
Uçurumlara tırmanması zor
Tırmanılması zor olanlar
Denizlerdeki uçurumlar.
Kakea (beyaz olan) ve Kaholo (koşucu), Vadi’nin çocuklarıydı. Bu iki çocuğun anne babası, okyanusa dik uzanan uçurumlardı ve bulundukları yerden sadece kayıkla geçilebiliyordu. İki uçurum evlendi ve kadın Kaholo’ya hamile kaldı. Kocası, “Eğer çocuk erkek olursa ismini ben koyacağım, kız olursa ismini sen koyacaksın,” dedi.
Daha sonra adam kız kardeşi Pokahi’yi ziyarete giderek acilen karısına gitmesini istedi. Pokahi’nin kocası Kaukini adında bir kuş avcısıydı. Birkaç kuş yakalamak için ormana doğru gitti. Çok geçmeden döndü, yakaladığı kuşları pişirmek için hazırlamaya başladı. Kuşların içine sıcak taşlar koyup onları su kaplarının içine yerleştirdi. Kapların dışı ıslak yapraklarla kaplıydı. Yapraklar etin iyi pişmesi için kapların içinde buhar oluşmasını sağlıyordu. Kuşlar piştikten sonra yemesi için Kaholo’ya getirildiler.
Yoldayken uçurumun ayaklarına kadar uzanan Waipio Vadisi’ne indiler. Pokahi, biraz deniz yosunu ve deniz kabuğu istemişti, dolayısıyla kendisi Kaholo’ya götürmek için bunları toplarken diğer iki adama yola devam etmelerini söyledi. Yumuşak lipoa yosunu toplayıp şelaleye, yani Ulu’ya (Kaholo’nun evi) doğru gitti. Bebek doğmuştu, yosuna sarılıp okyanusa bırakıldı. Şekilsiz bir yosun yığını gibi gözüküyordu, fakat bir kupua (büyücü) o yığının içinde bir çocuk olduğunu gördü. Çocuk oradan alınıp yumuşak yosunların içinde temizlendi. Çevredeki her şey, bu çocuğun ileride bir şef olacağını işaret ediyordu.
Adını Hiilawe koydular ve Waipio Şelalesi de adını ondan aldı. Bir söylentiye göre; “Sise kapılmak aslında Hiilawe’nin suyuna girmektir.”
Pokahi, içinde yosun ve deniz kabuğu olan çantasını aldı, fakat içine baktığında yosunun orada olmadığını gördü. Hina-ulu-ohia (Yükselen Ohia Ağacı Hina), lipoa yosunu içindeki çocuğu alan büyücüydü. Kayık yapan insanların aumakuası, yani ana tanrıçasıydı.
Pokahi rüyasında, vücudu koa ağacı yapraklarıyla sarılı güzel bir kadın gördü. “Hiç çocuğunun olmadığını biliyorum. Sana bir çocuk vereceğim. Uyan ve Waipio Nehri’ne git. Otuz gün boyunca orada bekle, otuz gün sonra yosuna sarılı bir kız çocuğu bulacaksın. Bu çocuğu evlatlık olarak alabilirsin. Ona nasıl bakacağını göstereceğim. Ağabeyin ve karısı bunu asla bilmemeli. Sadece kocana bu kız çocuğu hakkındaki gerçeği söyleyebilirsin.”
Bunun üzerine Pokahi ve kocası, hemen nehre gitti. Kırmızı renkli sislerin içinde küçük bir bebeğin ağladığını duydular, güzel kokulu yosunlara sarılmış bir çocuk buldular. Pokahi, çocuğu almak istedi, fakat birtakım sihirli güçler onu durdurdu. Suların içinden bir ohia ağacının yükseldiğini gördü. Dallar, yapraklar ve çiçekleriyle yükseliyordu. Kuşlar (iiwi), ağacın çiçeklerini koparmaya geliyordu. Kırmızı kuşlar ve kırmızı çiçekler çok güzeldi. Bu ağaç Hina’ydı. Kuşlar şarkı söylemeye başladı, ağaç da sessizce suya batmaya başlayıp gözden kayboldu. Sonrasındaysa kuşlar batıya doğru uçtu.
Pokahi, ağabeyinin evine döndü. Fakat her gün okyanusun üzerindeki kırmızı sisin içinde büyüyen çocuğu görmek için okyanusa gitti. Otuz günün sonunda Pokahi, arkadaşlarına ve kocasına artık eve dönmeleri gerektiğini söyledi. Kocasına kırmızı sise bakmasını söyledi, ama adam acele etmek istedi. Evlerine yaklaştıkları sırada etrafta yemek kokusu olduğunu fark edip evin dışında bir sürü yemek olduğunu gördüler. İçeride hareket eden bir şey vardı. Ağaçlar, sanki ayakları varmış gibi yürüyordu. Ayak sesleri geliyor, bazı sesler evin sahiplerini çağırıyordu.
Kaukini,
11
Uskundra: Teknelerde yana yatmayı engellemek için tekneden uzatılan direklere bağlanan, gemi doğrultusunda paralel yüzebilen parça. Avara demiri, dirsekli çıkıntı veya dirsekli iskele olarak da bilinir. (ç.n.)