Yaşama Sanatı. Alfred Adler
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yaşama Sanatı - Alfred Adler страница 6
Bazı insanlar sadece yemek yemekle ilgilenir. Sırf bu yüzden sürekli neleri yiyip yiyemeyeceklerinden bahsederler. Genelde bu gibiler küçük yaşlarda sindirim sorunları yaşamıştır ve bu yüzden de diğer insanlara oranla yemeklerle daha çok ilgilenirler. Muhtemelen sürekli neyi yiyip neyi yiyemeyeceklerini kendilerine söyleyen kaygılı anneleri olmuştur. O yüzden böyle bireyler mide problemlerinin üstesinden gelmek için çaba sarf etmek zorundadırlar ve kahvaltı, öğlen ve akşam yemeğinde ne yiyecekleri konusuyla son derece ilgilidirler. Yemek konusunda kaygılı olmalarının bir sonucu olarak bazen çok iyi birer aşçı ya da diyet konusunda uzman olurlar.
Ancak bazen mide ya da bağırsaklardaki kusur insanların ilgilerini yemek yerine başka bir şeye yönlendirmelerine neden olur. Bazen bu para olur ve böyleleri de ya cimri ya da çok iyi finans uzmanları olurlar. Çoğunlukla para biriktirmek için aşırı güç sarf ederler ve gece gündüz kendilerini bu amaç için eğitirler. Asla işlerini düşünmeden edemezler. Bu durum bazen benzer koşullar altında kendilerine diğer insanlara göre büyük bir avantaj sağlar. Dahası, sıklıkla zenginlerin mide rahatsızlıkları çektiğini duymamız oldukça ilginçtir.
İşte bu noktada beden ve zihin arasındaki bağıntının önemini anımsayalım. Farklı insanlarda görülen belirli bir kusur her zaman aynı sonuçları doğurmaz. Fiziksel kusur ile kötü hayat tarzı arasında ille de bir neden sonuç ilişkisi bulunmaz. Fiziksel durum çoğu kez etkin bir biçimde tedavi edilebilir ya da en azından zararları hafifletilebilir. Ancak kötü sonuçları doğuran şey kusurun kendisi değildir. Bu durumun sorumlusu hastanın bu kusura karşı yaklaşımıdır. Bu yüzden bireysel psikolog için sorunun kaynağında salt fiziksel nedensellik bulunmamaktadır, aksine fiziksel koşullara karşı hatalı tutumlar vardır. Üstelik sırf bu yüzden psikolog, hastayı kişi modelinin oluşturulması sürecinde aşağılık hissinin üstesinden gelmesi için cesaretlendirmenin yollarını arar.
Bazı durumlarda zorlukların bir an evvel üstesinden gelmek istedikleri için devamlı tahammülsüz gibi görünen insanlarla karşılaşırız. Ne zaman sürekli şiddetli bir öfke ve ruh haline sahip bireyler görsek oldukça güçlü bir aşağılık hissine sahip oldukları sonucuna varabiliriz. Zorluklarının üstesinden gelebileceklerine inanan insanlar tahammülsüz olmazlar.
Kibirli, küstah ve geçimsiz çocuklar da büyük ölçüde aşağılık hissi sergilerler. Bu gibi çocukların durumunda uygun bir tedavi sunmak için asıl yapmamız gereken şey üstesinden gelmeye çalıştıkları zorlukların nedenlerini araştırmaktır. Kişi modellerinin yaşam tarzındaki hatalar için onları asla eleştirmemeli ve cezalandırmamalıyız.
Çocuklar arasında kişi modelinde var olan bu karakter özelliklerini çok çeşitli yollardan fark edebiliriz: Çocukların sıra dışı ilgi alanlarında, diğer çocukları bastırmak için gösterdikleri çabayla çevirdikleri entrikalarda ve üstünlük elde etme uğraşlarında. Harekete geçme ve kendilerini ifade etme konusunda kendi becerilerine güvenemeyen ve bu yüzden de diğer insanları etraflarından olabildiğince uzak tutmaya çalışan tipler de vardır. Yeni durumları kabullenmekten kaçınırlar ve kendilerini güvende hissettikleri küçük çemberlerinin içinde kalmaya çalışırlar. Okulda, işyerinde, toplum içinde ve evliliklerinde aynı şeyi yapıp belirli bir üstünlük kurma hedefine ulaşmak üzere her zaman kendi küçük çevrelerinde büyük işleri başarmayı ümit ederler. Bu karakter özelliği çoğunlukla kayda değer bir şeyleri başarmak için hayatta karşımıza ne çıkarsa çıksın onunla yüzleşmek zorunda olduğumuz gerçeğini unutan insanlar arasında görülür. İnsanlar belli başlı durumları ve insanları katlanılmaz olarak sayıp hayatlarından çıkarırlarsa kendilerini değerlendirmek için ancak kendi mantıklarını kullanabilirler ve bu da yeterli olmayacaktır. Sağlıklı bir hayat yaşamak için insanlar sosyal ilişki ve sağduyunun temiz havasını solumaya ihtiyaç duyarlar.
Tüm insanlar kendi hayatlarında farklı gereksinimlerle yüzleşir. Örneğin yazarlar yaptıkları işte başarılı olmak istiyorlarsa sürekli diğer insanlarla dışarı çıkıp gezemezler çünkü düşüncelerini toparlayıp bir şeyler yazabilmek için uzun süre yalnız kalma gereği duyarlar. Ancak aynı zamanda sosyal etkileşim yoluyla gelişim göstermeleri gerekir çünkü bu sosyal ilişki onların gelişimlerinin önemli bir parçasıdır. Böylece bu tip insanlarla karşılaştığımızda iki farklı gereksinimlerinin olduğunu ve ayrıca hem sosyal olarak yararlı hem de yararsız olabileceklerini unutmamamız gerekir. Bu sebeple yararlı ve yararsız davranış arasındaki farkı anlamak için dikkatlice bakmamız gerekir.
Aşağılık Hissi
Sosyal sürecin anahtarı insanların sürekli üstün olabilecekleri bir durumda olmaya çaba gösterdikleri gerçeğidir. Bu yüzden de şiddetli bir aşağılık hissi bulunan çocuklar kendilerinden daha büyük olan çocuklardan uzak durmayı ve üstünlük kurabilecekleri daha küçük ya da daha zayıf çocuklarla oynamayı ister. Bu aşağılık hissinin tuhaf ve patolojik bir biçimde dışavurumudur. Çünkü asıl önemli olan aşağılık hissinin kendisinden çok derecesiyle ifade ediliş biçimi olduğunun fark edilmesidir.
Anormal derecedeki aşağılık hissi “aşağılık kompleksi” adını almıştır. Ancak “kompleks” terimi insanın kişiliğinin tamamına nüfuz eden bir duyguyu nitelemek için doğru bir sözcük değildir. Çünkü bu durum kompleksten de öte bir şeydir. Daha çok şiddeti farklı koşullar altında değişiklik gösteren neredeyse bir hastalık gibidir. Bu yüzden bazen insanların aşağılık hissinin faaliyete geçtiğinin farkına varamayız çünkü kendi becerileri hakkında oldukça emin hissetmekte ancak diğer insanların varlığında, özellikle karşı cinsle münasebetlerinde kendilerinden o kadar da emin olamayabilirler. İşte tam da burada gerçek psikolojik durumlarını keşfedebiliriz.
Hatalar stresli ve zor durumlarda daha da belirginleşir. İnsan zor ya da yeni bir durumla karşılaştığında kendisinin oluşturduğu kişi modeli daha net bir biçimde görülür. Zor bir durumla ise yeni olmayan durumlara göre sıkça karşılaşılır. Bu yüzden, ilk bölümde de belirttiğimiz gibi, kişinin sosyal çıkar derecesinin dışavurumu yeni bir durum karşısında daha belirgin bir hal alır.
Çocukları okula gönderdiğimizde sosyal çıkarlarını akranlarının arasına karışıp karışmadıklarına bakarak gözlemleyebiliriz. Şayet diğer çocuklara sadece yerine göre ya da tereddütle yaklaşıyorlarsa aynı karakteristik özelliklerin ileride toplum ve evlilik durumlarında da ortaya çıkacağından şüphelenmemiz gerekir.
“Bu işi öyle bir yapardım ki”, “Şu işi alırdım”, “Şu adamla boy ölçüşürdüm. ama.” gibi laflar söyleyen birçok insan vardır. Bu sözlerin tümü güçlü bir aşağılık hissinin varlığına işaret eder ve bu biçimde yorumladığımızda şüphe gibi belirli duygular hakkında yeni bir bilgi ediniriz. Kendisini şüphe içinde hisseden birisi genelde şüphe içinde kalır ve hiçbir şeyi başaramaz.
Psikolog çoğu kez insanlarda aşağılık hissinin işaretleri olarak görülebilen tereddüt ve tezatlıkları görür ancak söz konusu