Tibet Kültürü. August Hermann Francke
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Tibet Kültürü - August Hermann Francke страница 5
Dalı Dardların her üç yılda, bazen daha sık, Tibetli ve Dogra ustalarının egemenliğine girdiklerini birkaç gün unutmaya çalıştıklarında kutladıkları bir festivalleri var. O birkaç gün için sadece Dard olmak istiyorlar ve uzun bir ilahide eski Dard günleri hakkında şarkılar söylüyorlar. Geçmişleriyle ilgili bazı haberleri bu ilahi kitap aracılığıyla öğreniyoruz.
Bu ilahilerin altıncısında, bu özel Dard kabilesi tarafından İndus’ta kurulan tüm kolonilerin isimleri verilir ve bunların en doğusunda Leh’in çok ötesindeki Rong chu rgyud adlı bölge bulunur. Burası Dardlara ait olduğundan neredeyse hiç şüphelenmememiz gereken bir bölgededir. Ekteki haritada Dardların şimdiki ve eski bütün yerleşim yerleri kırmızıyla işaretlenmiştir. Bunlar, Dard dilinin hâlâ konuşulduğu yerlerde tamamen kırmızı olarak işaretlenmiştir. Dalı Dardların atalarının Gilgit’ten göç etmeleri üzerine kurulduğu iddia edilen yerler dikey çizgilerle gösterilmiştir. Dardlara ait yıkık kaleler, terk edilmiş vahalar veya mezarlar şeklinde izlerini keşfettiğim yerler yatay çizgilerle işaretlenmiştir.
Dardların Batı Tibet’in gelişimi üzerinde çok büyük bir etkisi olması gerektiği haritadan açıkça anlaşılıyor ve biz de ülkenin birçok bölgesinden nasıl olup da tamamen ortadan kaybolduklarına hayret ediyoruz. Yok oluşlarının hikâyesi biliniyor mu? Popüler gelenek bize onların son günlerine dair bir şeyler anlatır ama onların sonu her yerde aynı değildi. Herodot’un tüm Hintlilerin en savaşçısı olarak adlandırdığı bir ulusun bu kadar kolay teslim olması pek olası değildir ve son Dardların inatçı direnişinden bahseden hikâyeler mevcuttur. Mesela Nyerags’ta bu Dardların düşüşüyle ilgili aşağıdaki Samson benzeri hikâye anlatılır: “Dardlar kalelerinde (muhtemelen Tibetliler tarafından) kuşatıldı ve yiyecek ve su kaynakları tükenince hep birlikte ölmeye karar verdiler. Böylece hepsi şatonun merkez salonunda bir araya geldiler ve en yaşlı adam, çatıyı destekleyen orta sütunun üzerinde durduğu taşı itti ve düşen çatı hepsini gömdü.” Hanu Dardlarıyla ilgili bir hikâye şu şekildedir: “Hanu halkını kendi tebaası olarak gören Tibet kralları, onlara nüfusun geri kalanıyla zorla çalışmalarını emretti. Krala karşı çıkan yaşlı bir Dard, bir kralın kölesi olmak Dardların onuruna yakışmaz dedi. Bu yaşlı adam artık kralın huzurunda tek başına çalışmak üzere seçildi. Ama ona herhangi bir iş yaptırmak katiyen mümkün olmadı ve sonunda adam, duvarın içine hapsedilmeye mahkûm edildi. Duvar, boynuna ulaştığında bir kez daha çalışmaya hazır olup olmadığı soruldu ancak adam bir kez daha reddettiği için duvar kapatıldı.” Yine de yaşlı adam, halkı için hayatını boş yere feda etmiş gibi görünmüyor. Hanu vadisinin birkaç kilometre yukarısında neredeyse yok edilmiş bir kaya yazıtı, Dardları zoraki iş gücünden azat eden kralın fermanı olarak hâlâ sergilenmektedir. Ne yazık ki, kralın adı deşifre edilemez. Bu olayla ilgili olarak halen kullanılan bir atasözü vardır: “Köpeğe yük bindiremeyeceğiniz gibi, Dard’ı da zorla çalıştıramazsınız!” Son Tibet kralları, Hanu Dardlarını ulusal duygularından yoksun bırakmak için Dard dilinin kullanılmasını yasakladılar ve Dardi konuşan her bireyi ihbar etmek için casuslar gönderdiler.
Dalı Dardlar. Fotoğraf H.B. Mars
Dardların, örneğin Kalatse’de ortadan kaybolması, yerel geleneğe göre tamamen barışçıl bir şekilde gerçekleşmiş gibi görünüyor. Kalatse ile küçük Skinding köyü arasında yaşayan tüm o Dardlar, birbiri ardına Kalatse’ye ya da Skinding’e taşındı ve Tibetli olmaktan oldukça memnun oldular. Yeni Yıl Günü’nde Kalatse’deki yalnızca birkaç evde Dardi dilinde evin koruyucu ruhuna hâlâ dua edilir, çünkü bu ilahın Tibetçe hakkında henüz yeterli bilgisi olmadığı farz edilir.
Ladakh’ta Dard Yayılmacılığı. Siyah kutu: Dard dilinin konuşulduğu topraklar. Ortadaki kutu: Bonona Festivaliyle ilgili ilahi kitabına göre Dard kolonileri. Alttaki kutu: Arkeolojik kalıntılara göre Dard kolonileri.
Eski Dard dinine gelince, bu din muhtemelen Gilgit’te göç günlerinde yaygın olan Budizmin bir biçimiydi. Ladakh’ın her yerinde bulunan tarihsiz birçok taş resim buna tanıklık etmektedir ve birçoğu Gilgit hakkında bulunanlara özellikle güçlü bir benzerlik gösterir (bkz. The Tribes of the Hindo Kush). Ancak Budizm, onlar arasında çok sağlam bir şekilde kök salmış gibi görünmüyor ve eski geleneklerinden Budizm uğruna vazgeçmediler. Yukarıda bahsedilen ilahide, dünyanın kökenine dair muhtemelen bu olayla ilgili en eski fikirlerini içeren bir şarkı buluyoruz. Şarkı şu şekildedir:
Dünya ilk başta nasıl gelişti?
İlk başta dünya bir gölün üzerinde büyüdü.
Suda ne büyüdü?
Suyun üzerinde bir çayır büyüdü.
Çayırda ne büyüdü?
Orada üç tepe büyüdü.
Bu üç tepenin isimleri nelerdir?
Bir tepenin adı “Beyaz Mücevher Tepesi”dir.
Diğer bir tepenin adı nedir?
Diğer tepenin adı da “Kızıl Mücevher Tepesi”dir.
Kalan tepenin adı nedir?
Kalan tepenin adı “Mavi Mücevher Tepesi”dir.
Üç tepe üzerinde ne büyüdü?
Orada üç ağaç büyüdü.
Üç ağacın adı nedir?
Bir ağacın adı “Beyaz Sandal Ağacı”dır.
Bir diğerinin adı “Mavi Sandal Ağacı”’dır.
Diğer ağacın adı “Kırmızı Sandal Ağacı”dır.
Bu üç ağaçta hangi kuşlar büyüdü?
Bu üç ağaçta üç kuş büyüdü.
Bir kuşun adı nedir?
Bir kuşun adı “Vahşi Kartal”dır.
Diğer bir kuşun adı nedir?
Diğer bir kuşun adı “Kümes Tavuğu”dur.
Son kuşun adı nedir?
Son kuşun adı “Kara Kuş”tur.
Sıradan şekiller içeren Ladakh kaya oymaları.
Üç dağın ve ağacın muhtemelen biri diğerinin üzerinde var olduğu ve bu nedenle Tibet öncesi Budist dininin tanrılarının, insanların ve su ruhlarının ülkesine karşılık gelen üç dünyayı oluşturduğu düşünülmektedir. Ayrıca renk sistemi (gökyüzü için beyaz, dünya için kırmızı ve yeraltı dünyası için mavi) Tibetlilerinkiyle aynıdır. Ancak diğer açılardan Dard sistemi Tibet sisteminden farklıdır. Dolayısıyla Tibetlilere göre, dünya bir devin vücudundan meydana gelirken, burada sudan meydana gelir.
Dardlar kayalar üzerine harika oyma işleri yapıyorlardı ve bazı hayvan çizimleri tam anlamıyla sanat eseridir