Pirinç Şişe. F. Anstey

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Pirinç Şişe - F. Anstey страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Pirinç Şişe - F. Anstey

Скачать книгу

baba!” diyerek araya girdi Sylvia. “Bay Ventimore müzayededen kendi parasıyla bir parça almış. Katalogda olmayan pirinç bir şişe. Değerli bir şey olduğunu düşünüyor, bu konuda fikrini almayı çok istiyor.”

      “Hah!” dedi Profesör. “Modern pazar işlerinden bir tane daha. Parasını buna harcamasa daha iyi olurmuş. Nasıl bir şişe? Anlatın bakalım.”

      Horace şişeyi tarif etmeye başladı.

      “Arapların ‘kum-kum’ dediği, genellikle fıskiye veya gül sulamak için kullanılan şeylerden birine benziyor. Bunlardan yüzlerce var,” dedi Profesör huysuzca.

      “Perçinlenmiş veya lehimlenmiş bir kapağı vardı,” dedi Horace. “Şekli de şöyle bir şeye benziyordu…” deyip aklında kaldığı kadarıyla şişenin taslağını çizerek Profesör’e uzattı. Gönülsüzce çizime bakarken birden ilgisi artan Profesör, gözlüklerini düzelterek dikkatlice incelemeye başladı.

      “Ah, bu şekil kesinlikle antika. Üstünü de havayı sızdırmayacak şekilde sıkı sıkıya kapatmışlar, değil mi? Sanki içinde bir şey varmış gibi görünüyor.”

      “Binbir Gece Masalları’nda balıkçının bulduğu mühürlü kavanozdaki gibi içinden bir peri çıkabilir mi?” diye sordu Sylvia. “Öyle olsa ne eğlenceli olurdu!”

      “Peri derken daha doğru ve bilimsel bir terim olan Jinnee’yi3 kastettiğini varsayıyorum,” dedi Profesör. “Dişisi Jinneeyeh, çoğul hali ise Jinn’dir. İçinde böyle bir şey olması pek olası değil. Ancak Bay Ventimore’un tarif ettiği gibi ağzı sıkı sıkıya kapalı bir şişenin papirüs veya arkeolojik açıdan ilgi çekici diğer kayıtlar için bir hazne olarak tasarlanması ve içindeki şeyin hâlâ koruma altında olması pek de imkânsız değildir. Size kapağı açarken çok dikkatli olmanızı tavsiye ederim bayım, eğer içinde bazı belgeler varsa onları doğrudan havayla temas ettirmeyin ve hatta dokunmazsanız çok daha iyi olur. İçinde gerçekten bir şey olup olmadığını, varsa da ne olduğunu çok merak ediyorum.”

      “Şişeyi çok dikkatli bir şekilde açacağım,” dedi Horace. “İçindeki ne olursa olsun sizi hemen haberdar edeceğimden şüpheniz olmasın.”

      Kısa süre sonra evden çıkarken Sylvia’nın parlayan gözlerindeki güven onu cesaretlendirmiş ve tokalaşma sırasında elini sıkı sıkı tutması heyecanlandırmıştı.

      Bu akşamın sonunda o müzayede odasında geçirdiği saatlerin karşılığını fazlasıyla almıştı. Sonunda şansı dönmüştü; başaracaktı. Sanki başına talih kuşu konmuştu.

      Sylvia’yı düşünerek birkaç yıldır kaldığı, Vincent Meydanı’nın kuzeyindeki yarı müstakil, eski moda eve girdi. Saat neredeyse on iki olmuştu, ev sahipleri Bayan Rapkin ve kocası çoktan yatmışlardı.

      Ventimore veranda ve balkona açılan iki uzun pencereli geniş oturma odasına çıktı. Kendi zevkine göre dekore ettiğinden, bu odada tipik bir pansiyondaki iç karartıcı çirkinliklerden eser yoktu.

      Oda kapkaranlıktı, hava ateş yakılamayacak kadar ılık olduğundan lambayı yakmadan önce el yordamıyla etrafta kibrit araması gerekiyordu. Lambayı yaktıktan sonra ilk gördüğü şey, öğleden sonra satın aldığı ve şimdi şöminenin yanındaki lekeli tahtaların üzerinde duran bombeli, uzun boyunlu şişe oldu. Alışılmadık bir hızda teslim edilmişti!

      Nedense şişeyi görünce tiksindi. “Düşündüğümden de sevimsiz bir nesne,” dedi kendi kendine. “Bir baca külahı bile daha dekoratif ve odama uygun olurdu. Bir ginemi, bundan daha anlamsız bir şeye harcayamazdım. İçinde gerçekten bir şeyler olup olmadığını merak ediyorum, o kadar çirkin ki bari bir faydası dokunsa. Profesör içinde belgeler olabileceğini düşünüyor, öyleyse haberi olmalı. Her neyse ona teslim etmeden önce içinde ne var ne yok öğreneceğim.”

      Uzun, kalın boynundan tutup şişenin kapağını çevirmeye çalıştı ama kapak oynamadı. Buna şaşırmamıştı çünkü kapak lava benzeyen bir tabakayla kaplıydı.

      “Bu tabakanın birazını kazıdıktan sonra tekrar denemeliyim,” diye düşündü. Alt kata inip bir çekiç ve keski aldıktan sonra bunlarla kapak çizgisi ortaya çıkana kadar tabakayı ufalayınca ortaya mandal gibi görünen kaba, metal bir tokmak çıktı.

      Bir süre tokmağa sertçe vurarak kapağı açmaya çalıştıktan sonra şişeyi dizlerinin arasına alarak var gücüyle kapağı çekmeye başladı. Sallanır gibi olan şişenin kapağı biraz gevşemeye başlamıştı, son kez sert bir şekilde çekince kapak aniden öyle bir fırladı ki Horace şiddetle geriye doğru savrulup kafasını lambrinin köşesine vurdu.

      Yoğun tıslama sesleriyle kapaktan çıkan siyah dumanın devasa bir sütun halinde tavana kadar yükselmesi ona şişenin yan yattığını düşündürdü, burnuna keskin ve tuhaf bir koku geliyordu. “Suikast bombası gibi bir şey satın almışım,” diye düşündü. “Birkaç saniye içinde bedenimin parçaları tüm meydana dağılacak!” Bu sonuca varır varmaz bilincini tamamen kaybetti.

      Birkaç saniyeden fazla bilincini yitirmiş halde kalmış olamazdı çünkü gözlerini açtığında oda hâlâ dumanla kaplıydı ve dumanın arasından anormal, devasa boyuttaki bir yabancının suretini belli belirsiz seçebildi. Bu, dumanın büyüten etkisinden kaynaklı optik bir illüzyon olmalıydı; zaten duman dağılır dağılmaz ziyaretçisinin normal bir boyda olduğunu gördü. Yaşlıydı ve üzerindeki doğuya özgü, koyu yeşil tonlardaki cüppesi ve sarığıyla gerçekten saygıdeğer bir görünüşü vardı. Ellerini havaya kaldırmış, yüksek sesle Horace’ın bilmediği bir dilde bir şeyler söyleyerek dikiliyordu.

      Hâlâ sersemliğini üzerinden atamayan Horace, onu gördüğüne şaşırmamış gibiydi. Bayan Rapkin sonunda bir doğulunun ikinci kata taşınmasına izin vermiş olmalıydı. Ev arkadaşı olarak bir İngilizi tercih ederdi ancak bu yabancının muhtemelen dumanı fark ederek ona yardıma gelmiş olması samimiyetini ve cesaretini gösteriyordu.

      “İçeri gelmeniz büyük incelik bayım,” dedi ayağa fırlarken. “Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama bir şeyim yok. Sadece biraz sarsıldım. Bu arada, sanırım İngilizce konuşabiliyorsunuz, değil mi?”

      “Elbette hitap ettiğim herkesin anlayacağı şekilde konuşabiliyorum,” diye yanıtladı yabancı. “Söylediğimi anlıyor musun?”

      “Şimdi gayet iyi anlıyorum,” dedi Horace. “Ancak az önce anlayamadığım bir şey söylediniz. Tekrar etmenizde bir sakınca var mı?”

      “Tövbe ey Allah’ın Resulü! Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım dedim.”

      “Ah!” dedi Horace. “Sanırım biraz şaşırdınız. Şişeyi açtığımda ben de çok şaşkındım.”

      “Söyle bana, o mührü gerçekten senin elin mi kaldırdı ey iyilik sahibi genç adam?”

      “Evet, şişeyi ben açtım,” dedi Ventimore. “Ortada bir iyilik var mı bilmiyorum çünkü o şeyin içinde ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.”

      “İçinde

Скачать книгу


<p>3</p>

Cin. Eril, dişil ve çoğul kullanımlar ayrı biçimlerde yazıldığı için kitabın geri kalanında da Jinn, Jinnee ve Jinneeyeh kelimeleri kullanılacaktır. (ç.n.)