Yaşamın Anlamı ve Amacı. Alfred Adler
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yaşamın Anlamı ve Amacı - Alfred Adler страница 13
Üstünlük hedefi bir kez somutlaştırıldığında yaşam tarzında hiçbir hata yapılmadığını görürüz. Bireyin alışkanlıkları ve belirtileri somut hedefini elde etmesi için tam olarak haklı görülür ve tüm eleştirilerin ötesindedir. Her sorunlu çocuk, her nevrotik, her ayyaş, suçlu ya da cinsel sapık üstün konumda olmak için gereken ne varsa başarmak için doğru hareketleri yapmaktadır. Sırf belirtilerin kendisine saldırmak imkânsızdır; bunlar tam olarak böyle bir hedefe ulaşması için göstermesi gereken belirtilerdir. Bir okulda bir sınıfın en tembel öğrencisine, “Neden derslerinde bu kadar kötüsün?” diye sorulmuş. Öğrenci, “Eğer buradaki en tembel öğrenci olursam her zaman benimle ilgileneceksiniz. Sınıfta sorun çıkarmayan ve derslerini doğru dürüst yapan başarılı öğrencilerle hiç ilgilenmiyorsunuz.” Öğrencinin amacı öğretmeninin dikkatini çekmek ve ona hükmetmek olduğu için bunu yapmanın en iyi yolunu bulmuş. Tembelliğinden kurtulmaya çalışmak onun işine yaramazdı. Hedefine ulaşmak için buna ihtiyacı vardı. Bu konuda tam anlamıyla haklıydı ve davranışını değiştirmiş olsaydı ahmaklık etmiş olurdu. Bir başka çocuk ise evde çok itaatkârdı ancak aptal gibi görünüyordu. Okulda çok geriydi ve evde de aslında pek o kadar cin gibi değildi. Kendisinden iki yaş büyük bir erkek kardeşi vardı ve kardeşi yaşam tarzında kendisinden çok farklıydı. Zeki ve aktifti ancak arsızlığı yüzünden her zaman başı belaya giriyordu. Küçük kardeşin bir gün ağabeyine “Senin kadar arsız olmaktansa benim kadar aptal olmayı tercih ederdim,” dediği duyulmuş. Hedefinin beladan kaçmak olduğunu düşünürsek aptallığı aslında oldukça akıllıcaydı. Aptallığı yüzünden kendisinden daha az şey talep edildiği için şayet hata yapmış olsaydı bundan dolayı suçlanamazdı. Hedefi yerine gelseydi aptal değil budala olurdu.
Günümüze değin genel yaklaşım belirtilere saldırmak olmuştur. Bu tip bir yaklaşıma bireysel psikoloji hem ilaç hem de eğitim bağlamında tam anlamıyla karşıdır. Bir çocuk aritmetikte geri kaldığında ya da kötü notlar aldığında tüm ilgimizi bu noktalara yönlendirip çocuğu bu özel dışavurumlar konusunda iyileştirmeye çalışmak boşunadır. Belki öğretmenine zahmet vermek istiyordur ya da hatta okuldan atılarak büsbütün okuldan kaçmayı arzuluyordur. Şayet bir noktada kendisini frenlersek hedefine ulaşmak için yeni bir yol bulacaktır. Aynı şey yetişkin nevrotik birey için de geçerlidir. Örneğin migren ağrısı çektiğini varsayalım. Bu baş ağrıları kendisi için çok yararlı olabilir ve tam da en çok ihtiyaç duyduğu anda gerçekleşebilir. Baş ağrıları sayesinde toplumun sorunlarını çözmekten kaçabilir. Bu baş ağrıları ne zaman yeni insanlarla tanışma ya da yeni bir karar alma gereksinimiyle karşılaşsa ortaya çıkabilir. Aynı zamanda ofis çalışanları ya da eşi ile ailesi üzerinde baskı kurmada kendisine yardım edebilir. Neden böylesine doğruluğu kanıtlanmış bir araçtan vazgeçmesini bekleyelim ki? Kendisine verdiği acı, elbette halihazırda kendi bakış açısından, bilgece bir yatırımdan başka bir şey değildir. Bu yatırım dilediği her türden kazanımı geri ödeyecektir. Şüphesiz tıpkı bir zamanlar savaş döneminin nevrotik bireylerinin bazen şok tedavisi ya da sahte operasyonlarla bu belirtilerinden korkutulmaları gibi biz de bu belirtilere kendisini şok eden bir açıklama getirerek korkmasını sağlayabiliriz. Belki, ilaç tedavisi onu bu noktada rahatlatıp seçtiği belli bir belirtiyle devam etmeyi onun için zorlaştırabilir. Ancak hedefi aynı kaldığı sürece bir belirtiyi bırakırsa bir başkasını seçmek zorunda kalır. Baş ağrıları “iyileştiğinde” uykusuzluğu ya da başka bir yeni belirtiyi adet edinecektir. Hedefi aynı kaldığı müddetçe bunun peşinden gitmeye devam etmek zorundadır. Şaşırtıcı derecede hızlı bir şekilde belirtilerini bırakıp bir an bile tereddüt etmeden yenilerine tutunabilen nevrotikler bulunmaktadır. Nevroz konusunda ustalaşırlar ve sürekli olarak repertuarlarını genişletirler. Psikoterapi hakkında bir kitap okumak bu tiplere henüz deneme imkânı bulamadıkları başka sinir bozuklukları önerecektir. Her zaman asıl aramamız gereken şey belirtinin benimsediği amaç ile bu amacın genel anlamda üstünlük hedefiyle uyumluluğu olmalıdır.
Sınıfıma bir merdiven getirip üstüne tırmandığımı ve tahtanın tepesine tünediğimi düşünün. Beni bu şekilde gören herhangi biri muhtemelen “Doktor Adler hakikaten delirmiş,” diye düşünürdü. Merdivenin ne için olduğunu, neden ona tırmandığımı ya da neden böyle tuhaf bir pozisyonda oturduğumu asla bilmeyeceklerdir. Ancak “Tahtanın üstünde oturmak istiyor çünkü diğer insanlardan daha yüksekte olmadığında kendisini aşağılık hissediyor. Ancak sınıfa yukarıdan baktığında kendisini güvende hissediyor,” diyebilselerdi o kadar de deli olmadığımı düşüneceklerdi. Somut hedefime ulaşmak için mükemmel bir yol seçmiş olurdum. Merdiven artık çok mantıklı bir araç olarak görünürdü ve üzerine tırmanma çabalarım çok iyi planlanmış ve uygulanmış gibi olurdu. Sadece tek bir durumda, üstünlüğü yorumlamam konusunda delirmiş olurdum. Şayet somut hedefimin kötü bir şekilde seçildiğine ikna olabilseydim o zaman eylemimi değiştirebilirdim. Ancak şayet hedefim aynı kalsaydı ve merdiven götürülmüş olsaydı o zaman bir sandalye kullanarak yeniden denerdim. Eğer sandalye alınmış olsaydı o zaman da zıplayarak ve tahtanın üstüne sarılıp kendimi yukarı çekerek neler yapabileceğime bakardım. Her nevrotik için durum aynıdır; araç seçiminde hiçbir hataları yoktur, seçimleri eleştirilemez. Geliştirebileceğimiz tek şey somut hedefidir. Hedefin değişmesiyle zihinsel alışkanlıklar ve tavırlar da değişir. Artık eski alışkanlıklara ya da tavırlara ihtiyacı yoktur, yeni hedefine uygun yeni alışkanlıkları ile tavırları eskilerinin yerini alacaktır.
Otuz yaşlarında endişeli ve arkadaş edinmede sorun yaşayan bir kadından örnek vereyim. Meslek sorunu hakkında hiçbir ilerleme gösterememekte ve sonuç olarak ailesi için hâlâ bir yük olmaktadır. Stenograf ya da sekreter olarak arada sırada küçük işler edinebilmektedir ancak acınası bir alınyazısı yüzünden işverenleri her seferinde ona kur yapmakta ve onu işten ayrılmak zorunda kalacağı konusunda korkutmaktadır. Bununla birlikte bir keresinde işvereninin kendisiyle pek ilgilenmediği bir iş bulmuş. Kendini o kadar aşağılanmış hissetmiş ki oradan ayrılmak zorunda kalmış. Uzun süre (sanırım sekiz yıl boyunca) psikolojik tedavi görmüş ancak kanımca tedavisi onu girişken biri kılmada ya da geçimini kazanabileceği bir konuma getirmede başarılı olmamış.
Onu gördüğümde çocukluğunun ilk yıllarına giderek yaşam tarzının izini sürdüm. Çocuğu anlamayı öğrenmeyen hiç kimse yetişkin bir bireyi anlayamaz. Ailesinde en küçük çocukmuş, çok güzelmiş ve inanılmaz derecede şımartılmıştı. Ebeveynlerinin durumu o zamanlar çok iyiymiş ve bir şeyleri elde etmek için sadece dilemesi yeterliymiş.