Yaşamın Anlamı ve Amacı. Alfred Adler

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yaşamın Anlamı ve Amacı - Alfred Adler страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yaşamın Anlamı ve Amacı - Alfred Adler

Скачать книгу

bırakıp annemin yanına gittim ve ona anlattım. Artık piyano çalmayı hiç istemiyordum.” Burada yine kendisiyle erkekler arasına büyük bir mesafe koyacak şekilde eğitildiğini görebiliyoruz. Böylece cinsel gelişimi kendisini aşka karşı koruma hedefine uygun düşmektedir. Artık âşık olmayı bir zayıflık olarak görmektedir. Burada belirtmem gerekir ki çoğu insan âşık olduğunda zayıf hisseder. Belli bir dereceye kadar haklıdırlar. Eğer âşık olduysak nazik olmamız gerekir ve bir başka insana olan ilgimiz bizi huzursuzluğa açık duruma getirir. Aşkın karşılıklı bağımlılığından kaçınabilecek olan kişi üstünlük kurma hedefi “Asla zayıf olmamalıyım, asla korunmasız kalmamalıyım,” olan bireydir. Böyleleri kendilerini aşktan uzak duracak şekilde eğitirler ve aşk için de yeterince iyi bir şekilde hazırlıklı değillerdir. Çoğu kez kendilerini âşık olma tehlikesinde hissettiklerinde durumu dalga geçecek bir hale çevirirler. Gülüp şakalaşırlar ve kendilerini tehlikede hissettikleri kişiye takılırlar. Böylelikle zayıflık hislerinden kurtulmaya çalışırlar.

      Bu kız, aşk ve evliliği düşündüğünde zayıf hisseder. Sonuç olarak çalıştığı yerlerde erkekler kendisine kur yaptığında olması gerektiğinden çok daha güçlü bir şekilde etkilenmekteydi. Bu durumdaa kaçmaktan başka bir çare bulamıyordu. Bir yandan bu tip sorunlarla yüzleşirken annesi ile babası vefat etmiş ve saltanatı neredeyse sona ermiş. Gelip kendisiyle ilgilenecek akrabalar bulmuş ancak konumu artık pek de o kadar memnun edici değilmiş. Bir süre sonra akrabaları ondan bezmiş ve ihtiyaç duyduğunu hissettiği tüm ilgiyi vermeyi bırakmışlar. Akrabalarına darılmış ve onlara yalnız kalmanın onun için ne kadar tehlikeli olduğunu söylemiş. Bu şekilde de kendi başına bırakılma felaketini bertaraf etmiş. Şayet ailesi onunla ilgilenmeyi tamamen bırakmış olsaydı delireceğinden eminim. Üstünlük hedefine ulaşmanın tek yolu ailesini kendisine destek olmaya zorlamak ile kendini yaşamın tüm sorunlarının dışında tutmak idi. Zihninde “Bu gezegene ait değilim, prenses olduğum bir başka gezegene aidim. Bu zavallı gezegen beni ve ne kadar önemli olduğumu anlamıyor,” gibi bir imge vardı. Bunun bir adım ötesi onu deliliğe sürüklerdi. Ancak kendi adına birtakım küçük kaynakları olduğu ve aile dostları onunla ilgilendiği sürece bu son adımı atmasına gerek yoktu.

      Hem aşağılık hem de üstünlük kompleksinin açıkça fark edilebileceği başka bir örnek daha vardır. Altı ya da yedi yaşından beri hırsızlık yapan ve on iki yaşından beri dışarıda erkeklerle yatan on altı yaşında bir kız bana gönderildi. İki yaşındayken anne ve babası uzun ve şiddetli geçen şahsi bir mücadelenin ardından ayrılmışlar. Annesiyle birlikte büyük annesinin yanında yaşamaya götürülmüş. Büyük annesi sıklıkla olduğu gibi kendisini çocuğu şımartmaya adamış. Kız tam da ebeveynleri arasındaki tartışma zirve noktasına vardığı zaman doğmuş ve annesi doğumunu iyi karşılamamış. Kızını sevmemiş ve aralarında her zaman bir gerginlik olmuş. Kız beni görmeye geldiğinde kendisiyle dostane bir şekilde konuştum. Bana “Bir şeyler çalmayı ya da erkeklerle takılmaktan hoşlanmıyorum ama anneme beni idare edemeyeceğini göstermek zorundayım,” dedi. “Bunu intikam almak için mi yapıyorsun?” diye sordum. “Sanırım öyle,” diye yanıtladı. Kendisine annesinden daha güçlü olduğunu ispatlamak istiyordu ancak bu hedefi sırf zayıf hissettiği için edinmişti. Annesinin kendisinden hoşlanmadığını hissetmiş ve aşağılık kompleksine kapılmıştı. Üstünlüğünü ispat etmek için düşünebildiği tek yöntem ise sorun yaratmaktı. Çocuklar hırsızlık yaptığında ya da kabahat işlediklerinde nedeni genellikle intikamdır.

      On beş yaşındaki kız sekiz gün boyunca ortadan kaybolmuş. Bulunduğunda çocuk mahkemesine götürülmüş ve orada kendisini bağlayıp sekiz gün boyunca bir odada kilitli tutan bir adam tarafından kaçırıldığına dair bir hikâye anlatmış. Hiç kimse kendisine inanmamış. Doktor kendisiyle içtenlikle konuşup onu doğruyu söylemeye zorlamış. Kız hikâyesine inanmadığı için doktora çok kızmış ve ona bir tokat atmış. Kendisiyle görüştüğümde ne olmak istediğini sordum ve sadece kendi kaderiyle kendisi için ne yapabileceğimle ilgilendiğim izlenimini verdim. Kendisinden bir rüyasını anlatmasını istediğimde bana gülüp şu rüyayı anlattı: “Gizli bir meyhanedeydim. Dışarı çıktığımda annemle karşılaştım. Hemen sonra babam geldi ve annemden babam görmesin diye beni saklamasını istedim.” Babasından korkuyordu ve onunla çatışma halindeydi. Babası onu cezalandırırmış ve cezalandırılmaktan korktuğu için yalan söylemek zorunda kalırmış. Ne zaman yalan söyleme vakasıyla karşılaşsak sert bir ebeveynin olup olmadığına bakmamız gerekir. Doğruyu söylemek olarak görülmedikçe yalanın hiçbir anlamı olmaz. Şimdi ise birilerinin kendisini gizli meyhaneye gitmek üzere baştan çıkardığını ve sekiz gün boyunca orada kaldığını anlattı. Babası yüzünden olanları itiraf etmekten korkmuştu. Ancak aynı zamanda yöntemi de babasından üstün gelme arzusuyla belirlenmişti. Babası tarafından zapt edilmiş hissediyordu ve ancak onu inciterek ona karşı galip hissedebilecekti.

      Üstünlük kurma yolunda hataya düşenlere nasıl yardım edilebilir? Üstünlük kurma çabasının tüm insanlara mahsus olduğunun farkına varırsak bu hiç de zor olmaz. Ancak o zaman kendimizi onların yerine koyup çabalarını anlayabiliriz. Yaptıkları tek hata çabalarının yaşamın yararsız tarafında olmasıdır. Her bir insan icadının ardında yatan şey üstünlük kurma çabasıdır ve medeniyetimize yapılan tüm katkıların kaynağı da odur. İnsanın yaşamının tümü bu büyük hareket tarzında ilerler – aşağıdan yukarı, eksiden artıya ve yenilgiden zafere doğru. Bununla birlikte yalnızca yaşamın sorunları ile gerçekten yüzleşip üstesinden gelebilen bireyler çabalarında diğer insanların tümünü güçlendirme eğilimi gösteren, diğerlerinin de yararlanabileceği biçimde ilerleyenlerdir. Şayet insanlara doğru biçimde yaklaşırsak ikna edilmelerinin zor olmadığını görürüz. Neticede insanların bütün değer ve başarı yargıları işbirliğine dayanmaktadır. İşte bu insan ırkının en büyük ortak noktasıdır. Tavırlardan, düşüncelerden, hedeflerden, eylemlerden ve karakter özelliklerinden tek istediğimiz şey insan işbirliğimize yönelik hizmet etmeleridir. Asla sosyal duygudan tamamen yoksun birisine rastlamayız. Nevrotik ve suçlu bireyler de herkesin bildiği bu sırrı bilir. Bildiklerini yaşam tarzlarını savunmak ya da sorumluluğu başkalarına yüklemede gösterdikleri zahmette görebiliriz. Bununla birlikte yaşamın yararlı tarafına doğru ilerlemede cesaretlerini yitirmişlerdir. Bir aşağılık duygusu onlara “İşbirliğinde başarı sana göre değil,” demektedir. Yaşamın gerçek sorunlarından uzaklaşmış ve kendilerine güçlerini ispatlamak için hayali bir kavgayla meşgul olmaktadırlar.

      İnsanlar arasında işbirliğinde çok çeşitli somut hedef için yeterince alan vardır. Belki de daha önce gördüğümüz gibi, her bir hedef küçük bir oranda da olsa hatalı olmayı içermektedir ve her zaman eleştirecek bir şeyler bulabiliriz. Bir çocuğa göre üstünlük matematik bilgisinde, bir başkasında sanatta ve üçüncü için ise fiziksel güçte olabilir. Sindirim sorunu olan bir çocuk karşısına çıkan sorunların çoğunlukla beslenmeyle ilgili olduğunu düşünebilir. İlgisi yiyeceğe yönelebilir çünkü bu şekilde durumunu düzeltebileceğini düşünmektedir. Sonuç olarak uzman bir aşçı ya da diyetetik profesörü olabilir. Tüm bu özel hedeflerde gerçek anlamda bir telafinin yanı sıra olasılıkların kısmen dışlanması ve kendini sınırlandırmaya yönelik biraz eğitimle karşılaşabiliriz. Örneğin bir düşünürün arada sırada düşünmek ve kitaplarını yazmak için kendisini toplumdan uzaklaştırmak zorunda olduğunu anlayabiliriz. Ancak bu durumda karşımıza çıkan hata şayet yüksek derecede bir sosyal duygu üstünlük hedefine bağlı ise asla çok büyük bir hata olmaz. İşbirliğimiz çok sayıda farklı üstün başarıyı gerektirmektedir.

Скачать книгу