Şanlı Olaf. Robert Leighton

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şanlı Olaf - Robert Leighton страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Şanlı Olaf - Robert Leighton

Скачать книгу

haber aldım.”

      Çocuk konuşurken kederle Viking gemilerinin yavaşça adacıkların gölgelerine ilerlediği denize baktı. Sigurd’un gözleri meraklı bir istekle ona çevrildi.

      “Doğu Denizi’ne doğru yelken açtık,” diye devam etti Olaf, “ve gemimizde oldukça yüklü paraları ve zengin ürünleri olan pek çok tüccar vardı. Ve her zamanki gibi Thoralf ve oğlu Thorgils yanımızdaydı. Gemimiz güç bela kara görüşünden uzakta kalırken büyük bir Viking gemisiyle karşılaştık ve süratle üzerimize gelip önce oklar ve taşlarla, sonra da kalkanlar ve kılıçlarla denizcilerimize saldırdılar ve büyük bir savaş çıktı. Böylece Vikingler bir sürü adamımızı öldürüp gemimize ve içindeki her şeye el koydular. Tutsak alındığımızda korsanlar bizi kendi aralarında köle olarak paylaştılar ve bu olaydan sonra annemle ayrı düştük. Klerkon Düzyüz adındaki Estonyalı bir adam beni Thoralf ve Thorgils’le birlikte kendi payı olarak aldı. Klerkon, Thoralf’ın köle olmak için fazla yaşlı olduğunu ve işe yaramayacağını farz ederek acımasızca onu gözümüzün önünde katletti ve bedenini denize attı. Fakat ikimizi yanına aldı ve beyaz bir keçi karşılığında pazarda sattı. Sonrasında talihsizliğimizle baş başa kalan Thorgils’le ben üvey kardeş olduk ve el sıkışarak yeterince güçlendiğimizde denize açılıp sadık Thoralf’ın katilinden intikam almak üzere yemin ettik.”

      Sigurd loş ufuk çizgisindeki gemiyi işaret etti.

      “Bahsettiğin kişi Jarl Klerkon,” dedi, “şu anda şuradaki gemide.”

      “Gayet iyi biliyorum,” diye cevapladı Olaf. “Bugün geminin geçme iskelesinde dururken onu güvertede gördüm ve suratındaki düz burnundan o olduğunu anladım. Aklımda bıçaklardan birini ona fırlatmak vardı ama etrafta bana baskın gelecek çok fazla insan olduğundan vazgeçtim. Ve şimdi,” diye ekledi oğlan, kararan gökyüzüne doğru bakarak, “gece kararmadan ve kurtlar gelmeden önce efendimin koyunlarını tepeden toplama zamanı geldi. Zaten burada fazla oyalandım.”

      Ve Sigurd onu tutmak için elini uzatamadan kayalardan indi ve çok geçmeden gözden kayboldu.

      II

      SIGURD ERIKSON

      Bir sonraki sabah kızıl güneş Rathsdale’in sis kaplı tepelerinden yükselirken Olaf efendisinin domuzlarının arasında çalışıyor, ahırlarını temizliyor ve yemlerini dolduruyordu. Çalışırken dün gece sahilde kendisiyle konuşan uzun boylu adamın kim olduğunu sorguladı ve çok fazla şey anlattığı için pişmanlık duymaya başladı; artık o yabancının bir düşman, belki de haklarını ihtilaf etmek için gücü olanları yolundan temizleyerek kendi güvenliğini sağlamaya çalışan aşağılık Kraliçe Gunnhild’in bir casusu olabileceğine inanıyordu. Gunnhild son derece düzenbaz bir kadındı ve Kral Triggvi’nin küçük oğlunun yerini gizlice tespit etmiş ve onu tuzağa düşürmek için adamlarını Estonya’ya göndermiş olabilirdi.

      “Bir daha asla bir yabancıya öykümü anlatmayacağım,” dedi Olaf kendi kendine. “Thorgils, Triggvi Olafson’la olan akrabalığımı sır olarak saklamamı söylemekte haklıydı. Erkek olduğumda ve kendi savaşımı verebildiğimde babamın topraklarında hak iddia etme zamanı gelecek ve belki o zamana dek esaret altında kalırsam kimse kim olduğumu anlamaz. O halde bir köle olarak efendimin ahırlarını ve domuz ağılarını temizlemek zorunda kalsam bile işimi yapmalıyım. Geri dön, seni açgözlü domuz!”

      Son emri yanından geçerek yeni otlardan yatağına yol alan büyük, kıllı yabandomuzuna vermişti. Olaf hayvanı arka bacağından yakaladı, domuz ciyaklayarak ve öfkeyle tekmeleyerek şiddetle yan tarafına dönene kadar onunla didişti. Sonra diğer üç domuz ileri doğru koştu, biri ona öyle bir güçle çarptı ki oğlanı dizlerinin üzerine düşürdü. Bunun üzerine Olaf oldukça sinirlendi, hızla ayağa kalktı ve domuzlarla güreşerek onları yumruk yaptığı elleriyle geriye doğru ittirdi. Ancak domuz kolayca hareket etmedi. İnatla dikilip küçük, kan dolu gözleriyle ona baktı, ardından da bir anda vahşi bir kükremeyle ona koştu. Olaf yerinde sıçradı fakat sol ayağı domuzun yüksek sırtına takıldığından fazla yavaş kaldı ve çamurun içinde yuvarlandı. Öfkesi Olaf’ı ele geçirdi ve vahşi bir çığlıkla domuzun üzerine atlayarak iki eliyle hayvanın kulaklarını tuttu. Sonra birkaç dakika boyunca birlikte kıvrandılar, yuvarlandılar, ardından ayrılıp tekrar saldırıya hazırlandılar. Ama Olaf nihayet üstünlüğü kazanarak hasmını göz diktiği samanların içinde nefes nefese ve yorgun halde bıraktı. Hayvanın yan tarafına, burnuna doğru çıplak ayağıyla bastırdı. Kolu kanıyordu ve yanağında uzun bir çizik vardı. Ne var ki zafer kazandığından yaralarına aldırış etmedi.

      O otururken sarı samanların karşısında bir gölge hareket etti. Başını kaldırdığında domuz ağılının çitinden ona bakan iki adamın yüzünü gördü. İçlerinden biri efendisi Reas’tı. Diğerinin geçen akşam konuştuğu uzun boylu adam olduğunu hemen anladı. Sigurd Erikson güzel, beyaz atının üzerinde oturuyordu ve uzun bir yolculuğa hazırdı.

      “Bahsettiğin oğlan bu,” dedi Reas, Olaf ayağa kalkıp işine dönerken. “Çirkin bir çocuk olduğunu düşünüyorsundur. Ama geleceğini bilsem onu yıkatır, daha iyi giydirirdim. Yine de ağır işlere vereceksen en azından güçlü ve sağlıklı olduğunu, vücudunda bir kusur olmadığını garanti ederim. Biraz vahşi ve inatçı olabilir ama onu ehlileştirebilirsin. Kırbaç sesinin zararı olmaz, bizzat tasdik ettim. Onun için nasıl bir fiyat sunuyorsun, hersir?”

      Olaf endişeli bir şaşkınlıkla başını kaldırdı; yabancının gerçekten aşağılık Kraliçe Gunnhild’e götürmek için onu almaya gelip gelmediğini merak ediyordu.

      “Karşılığında iki gümüş para veririm,” dedi Sigurd. “Ki bu yetişkin bir erkek köle fiyatıdır.”

      Reas, oğlanın daha düzgün görünüşlü olmamasına pişman olmuşçasına Olaf’a göz attı.

      “Hayır,” dedi sonunda. “Böylesi bir köleyi kolay kolay bulamazsın. Biraz daha temiz olsaydı ne kadar güzel bir oğlan olduğunu anlardın. Şu gözlere baksana; genç bir yılan kadar akıllı bakıyor! Kadınların gözleri bile bu kadar güzel değildir! Şu cilde, fistanının yırtıldığı yere bak. Açık renkli değil mi? Ve bir sürü yeteneği var. Oğlum Rekoni bile ondan zeki değil. Hiç yorulmadan yarım gün boyunca koşabilir. Geçen ekim vaktinde bir mavi kestanekargası yuvasını bozmak için yaptığı gibi Rathsdale’deki en uzun çam ağacına tırmanabilir ve hiçbir martı suyun üzerinde ondan rahat yüzemez.”

      “Tırmanma konusunda,” dedi Sigurd, mavi gözlerinde meraklı bir bakışla, “bir gün söylediğinden daha yükseğe tırmanacağına dair şüphem yok. Ama denizin olmadığı yerde yüzmek işe yaramaz. Hem o kadar iyi koşuyorsa kaçma tehlikesi var demektir. Bence iki gümüş senin için iyi bir ücret olacak. Ama güzelliğine ve yeteneklerine bu kadar değer biçiyorsan yanında hoş hanımının takması için bu küçük yüzüğü verebilirim. Ne diyorsun?”

      “Anlaştık!” dedi Reas, Sigurd’un kemer kesesinden çıkardığı yüzüğü hevesle kaptı. “Oğlanı hemen götürebilirsin.”

      Olaf domuz ağılının en köşe tarafına çekildi. Kaşları çatılmıştı ve mavi gözlerinde ani bir öfke görülüyordu.

      “Gitmeyeceğim!” dedi sertçe ve hızlı bir hareketle çiti

Скачать книгу