Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 17

Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

bu isimde bir kaltak oturmuyor,” diye homurdanarak telefonu kapattı adam. Wallander yanlış numara çevirdiğini fark etti. Yeniden ama bu kez ağır ağır numaraları çevirdi. Höglund, Holgersson gibi ikinci çalışta telefona yanıt verdi.

      “Ben Kurt.”

      Genç kadının sesi uykulu çıkmıyordu. Belki de uyanmıştı. Sorunları onu uyutmamış olabilirdi. Şimdi sorunlarına bir tane daha eklendi, diye geçirdi içinden Wallander.

      “Ne oldu?”

      “Svedberg öldü, öldürüldü.”

      “Olamaz.”

      “Ne yazık ki oldu. Lilla Norre Caddesi’ndeki evinde öldürülmüş.”

      “Nerede oturduğunu biliyorum.”

      “Buraya gelebilir misin?”

      “Hemen geliyorum.”

      Wallander telefonu kapattı, yerinden kalkmadı. Teknisyenlerden biri başını mutfak kapısından içeri uzattı ama Wallander eliyle ona gitmesini işaret etti. Birkaç dakika bile olsa düşünmek istiyordu. Tüm bu olaylarda garip bir şeyler olduğunu seziyordu. Birbirine uymayan, garip şeyler. Teknisyen yeniden içeri girdi.

      “Nyberg sizinle konuşmak istiyor.”

      Wallander yerinden kalkıp oturma odasına gitti. Görevliler burada tedirgin bir şekilde acı içinde çalışıyorlardı. Svedberg renkli biri değildi ama herkes onu severdi. Artık ölmüştü.

      Doktor cesedin yanına çömelmişti. Odanın içinde zaman zaman flaşlar patlıyordu. Nyberg not tutuyordu. Kapının eşiğinde duran Wallander’in yanına geldi.

      “Svedberg’in silahı var mıydı?”

      “Av tüfeği mi demek istiyorsun?”

      “Evet.”

      “Bilmiyorum ama olduğunu sanmıyorum.”

      “Katilin silahı burada bırakması garip.”

      Wallander evet dercesine başını salladı. Bu onun da aklına ilk gelen şey olmuştu.

      “Burada daha başka garip bir şeylere rastladın mı?”

      Nyberg gözlerini kıstı. “Bir meslektaşımızın kafasının havaya uçurulması yeterince garip değil mi?”

      “Ne demek istediğimi biliyorsun.”

      Wallander, Nyberg’in yanıtını beklemedi. Arkasını dönüp uzaklaştı. Holde Martinson’la karşılaştı.

      “Nasıl geçti? Zamanı öğrenebildin mi?”

      “Kimse bir şey duymamış ama öğrendiğime göre pazartesiden beri binada sürekli birileri var. Ya bu katta ya da aşağı katta.”

      “Ve kimse bir şey duymamış, öyle mi? Bu olanaksız.”

      “Ağır işiten emekli bir öğretmen dışında hepsi de sağlıklı ve genç.”

      Wallander anlayamıyordu. Biri mutlaka silah sesini ya da seslerini duymuş olmalıydı.

      “Araştırmaya devam,” dedi. “Ben hastaneye gidiyorum. Svedberg’in kuzeni Ylva Brink’i hatırlıyorsun, değil mi?”

      Martinson evet dercesine başını salladı.

      “Ylva Brink büyük olasılıkla Svedberg’in tek akrabası.”

      “Västergötland’da oturan bir teyzesi yok muydu?”

      “Ylva’ya sorarım.”

      Wallander aşağı indi. Temiz havaya gereksinimi vardı. Kapının önünde bir gazeteci bekliyordu. Wallander, onun Ystad’ın günlük gazetelerinden birinde çalıştığını hatırladı.

      “Neler oluyor? Tüm birimler gece yarısı Karl Evert Svedberg adındaki bir polis memurunun evine çağrıldı, neden?”

      “Şu anda hiçbir şey söyleyemem,” dedi Wallander. “Sabah saat on birde basına bir açıklama yapacağız.”

      “Söyleyemez misiniz yoksa söylemeyecek misiniz?”

      “Söyleyemem.”

      Adı Wickberg olan gazeteci başını tamam dercesine salladı.

      “Bu, birinin öldürüldüğü ve yakın akrabasına haber verilinceye dek sizlerin herhangi bir şey söyleyemeyeceği anlamına mı geliyor?”

      “Eğer dediğin gibi olsaydı söz konusu yakın akrabaya hemen telefon ederdim, değil mi?”

      Wickberg düşmanca bir tavırla gülümsedi.

      “Sizde işlerin böyle yürümediğini biliyoruz. Öncelikle polis müdürünü ararsınız. Demek Svedberg öldü, ha?”

      Wallander öfkelenemeyecek kadar kendini yorgun hissediyordu.

      “Canın ne isterse ona inanmakta özgürsün,” dedi. “Sabah on birde açıklama yapacağız. Ondan önce de ağzımı açıp tek bir şey bile söylemeyeceğim.”

      “Nereye gidiyorsunuz?”

      “Hava almaya.”

      Wallander, Lilla Norre Caddesi’nden çıkıp birkaç blok yürüdü, sonra arkasına baktı. Wickberg onu izlemiyordu. Wallander hemen Sladder Caddesi’ne doğru sağa saptı, sonra sola dönüp Stora Norre Caddesi’ne gitti. Susamıştı ve tuvalete gitmesi gerekiyordu. Etrafta tek bir araba bile yoktu. Bir binanın yanına yaklaşıp çişini yaptı. Sonra da yürümeyi sürdürdü.

      Ters bir şeyler var, diye geçirdi içinden. Bu olayda garip bir şey var. Ne olduğunu bilmiyordu ama içini kemiren bu his gittikçe güçleniyordu. Karnında yoğun bir sancı vardı. Svedberg neden vurulmuştu? Başından vurulmuş birinin görüntüsü kadar korkunç bir görüntü olamazdı.

      Wallander hastaneye gelmişti, acil servise yaklaşıp zili çaldı. Sonra doğumhaneye gitmek için asansöre bindi. İki yıl öncesini hatırlamıştı. Svedberg’le birlikte Ylva Brink’i görmeye gittikleri dün gibiydi sanki. Ne var ki artık Svedberg yaşamıyordu. Sanki hiç yaşamamış gibiydi.

      Camdan çift kapının arasında birden Ylva Brink’i gördü. Bir an için göz göze geldiler. Ylva Brink onun kim olduğunu anımsamaya çalıştı. Sonra yerinden kalkıp kapıya yaklaştı. Wallander tam o sırada Ylva Brink’in bir tatsızlık olduğunu hissettiğini anladı.

      5

      Hemşirelerin dinlenme odasına geçip oturdular. Saat gecenin üçüydü. Wallander her şeyi anlattı. Svedberg ölmüştü. Bir av tüfeğiyle öldürülmüştü. Katilin kim olduğunu, bu cinayeti neden ve ne zaman işlediğini henüz bilmiyorlardı. Daha ayrıntılı bilgi vermekten kaçınmıştı Wallander.

      Sözlerini tamamladığında

Скачать книгу