Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 4

Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

yol kenarına çekti.

      “Uzun zamandan beri sana ulaşmaya çalışıyorum,” dedi Martinson. “Tabii kimse bana bugün izinli olduğunu söylemedi. Ayrıca telesekreterinin de çalışmadığının farkında mısın?”

      Wallander telesekreterinin zaman zaman takıldığının farkındaydı. Martinson’un sesini duyar duymaz önemli bir şeyler olduğunu anlamıştı. Uzun zamandan beri polis olmasına karşın her zaman aynı his söz konusu olurdu. Bedeni geriliverirdi. Soluğunu tuttu.

      “Hansson’un ofisinden arıyorum,” dedi Martinson. “Astrid Hillström’ün annesi beni görmeye geldi.”

      “Kimin annesi?”

      “Astrid Hillström’ün. Kaybolan gençlerden birinin annesi.”

      Wallander onun ne demek istediğini anlamıştı.

      “Ne istiyormuş?”

      “Çok üzgün. Kızı Viyana’dan kart göndermiş.”

      Wallander kaşlarını çattı. “Kızından bir haber alması iyi değil mi?”

      “Kartı kızının göndermediğini söylüyor. Bizi hiçbir şey yapmamakla suçluyor.”

      “Ortada bir suç işlenmemişken ve tüm kanıtlar bu gençlerin kendi istekleriyle evlerinden ayrıldıklarını gösterirken biz ne yapabiliriz ki?”

      Martinson yanıt vermeden bir an duraksadı. “Ne olduğunu bilmiyorum,” dedi. “Ama kadının söylediklerinde önemli bir şeyler olduğunu hissediyorum. Belki yani.”

      Wallander tüm dikkatini yoğunlaştırdı. Uzun yıllardan beri Martinson’la birlikte çalıştığından onun sezgilerini ciddiye alması gerektiğini bilirdi. Sezgilerinde genellikle haklı çıkardı.

      “Oraya gelmemi ister misin?”

      “Hayır ama yarın sabah sen, ben ve Svedberg bir araya gelmemiz gerek.”

      “Kaçta?”

      “Sekiz iyi mi? Svedberg’e ben haber veririm.”

      Wallander konuşma bittikten sonra tarlanın arkasındaki yolda ağır ağır ilerleyen traktöre bakıp düşüncelere daldı. Martinson’un az önce söylediklerini düşünüyordu. Kendisi de defalarca Astrid Hillström’ün annesiyle karşılaşmıştı. Olayları bir kez daha gözden geçirdi. Yaz Dönümü Bayramı’ndan birkaç gün sonra birkaç gencin kaybolduğu haber verilmişti. Yağmurlu geçen tatilinden döndükten hemen sonra haber emniyete ulaşmıştı. Birkaç iş arkadaşıyla oturup olayı incelemişlerdi. Aslında ortada bir cinayetin işlendiğine ilişkin herhangi bir ipucu yoktu ve üç gün sonra da Hamburg’dan, tren istasyonunun bulunduğu bir kartpostal gönderilmişti. Wallander kartpostalda yazılanları ezberlemişti. Avrupa turuna çıktık. Ağustos ortalarına kadar da dönmeyeceğiz.

      7 Ağustos Çarşamba’ydı. Yakında dönmeleri gerekiyordu. Oysa şimdi Astrid Hillström’ün Viyana’dan yolladığı yeni bir kartpostal gelmişti. İlk kartpostalı üçü birden imzalamıştı. Ebeveynleri çocuklarının imzalarını tanımıştı. Yalnızca Astrid Hillström’ün annesi önceleri biraz çekimser davranmış, sonra da diğerlerinin kendisini ikna etmesine ses çıkarmamıştı.

      Wallander dikiz aynasından yola baktı ve arabasını çalıştırıp ana yola çıktı. Belki de Martinson yine her zamanki gibi aşırı şüpheci davranmıştı.

      Wallander arabasını Maria Caddesi’nde park ettikten sonra bagajdaki karton kutularla babasının beş tablosunu alıp evine gitti. Sonra telefonun yanına geçip oturdu. Doktoruna telefon etti. Karşısına çıkan telesekreter doktorun 12 Ağustos’tan önce dönmeyeceğini, tatilde olduğunu söyledi. Wallander bir an için doktorunun dönmesini beklemeyi aklından geçirdi ama o sabah ölümden kıl payı nasıl kurtulduğunu anımsayınca hemen vazgeçti. Bir başka doktora telefon edip ertesi sabah saat on bir için randevu aldı. Çamaşırhaneden de randevu alıp evi temizlemeye koyuldu. Yatak odasını topladıktan sonra yorgunluktan kıpırdayacak hâli kalmamıştı. Elektrik süpürgesiyle oturma odasını süpürdükten sonra makineyi kaldırdı. Linda’nın geldiğinde kaldığı odaya karton kutularla tabloları taşıdı.

      Sürekli susamasından ve yorgunluğundan kaygılanmıştı, mutfağa gidip üç bardak su içti. Nesi vardı?

      Öğlen olmuştu. Birden çok acıktığını fark etti. Buzdolabını açtığında yiyecek bir şeyler olmadığını gördü. Ceketini giyip dışarı çıktı. Hava güzeldi. Kent merkezine doğru yürürken üç ayrı emlakçının camında satılık evler gözüne ilişince yaklaşıp fiyatlarına baktı. Robert Åkerblom’un önerdiği fiyatın makul olduğunu gördü. Löderup’taki evi üç yüz bin krondan yükseğe satamayacakları anlaşılıyordu.

      Büfelerden birine girip hamburger yedi. Ardından da iki şişe maden suyu içti. Sonra sahibini tanıdığı bir ayakkabı mağazasına gidip tuvalete girdi. Sokağa çıktığında ne yapacağını bir an için kestiremedi. Bu tatil gününü alışveriş yaparak geçirebilirdi. Evde yiyecek bir şey yoktu ama arabaya binip süpermarkete gidecek enerjiyi kendinde bulamıyordu. Hamn Caddesi’ni geçtikten hemen sonra tren vagonlarının bulunduğu yerden karşıya geçip Spanienfarare Caddesi’ne saptı. Limana geldiğinde sahilde yürümeye başladı. Teknelere bakarak aylar boyu denizde kalmanın nasıl bir şey olduğunu düşünmeye koyuldu. Böylesi bir şeyi hiç yaşamamıştı. Tuvalete gitmesi gerektiğini fark edince limandaki kafelerden birine girdi. İşini bitirdikten sonra da bir şişe maden suyu içerek liman işletmelerinin hemen karşısındaki ahşap banklardan birine oturdu.

      Buraya en son Baiba’nın gittiği gece gelmişti. Baiba’yı Sturup Havaalanı’na götürdüğünde hava çoktan kararmıştı ve rüzgârda savrulan kar tanecikleri arabanın farına yansıyordu. Arabada ikisi de konuşmamıştı. Baiba pasaport kontrolünden geçip gözden kaybolduğunda Wallander arabasına atlamış, Ystad’a dönüp limana girmiş ve şimdi oturduğu bu ahşap banka geçmişti. Hava buz gibiydi, çok üşümüştü. Yine de orada kalmış ve ilişkilerinin bittiği gerçeğini kabullenmeye çalışmıştı. Baiba’yı bir daha görmeyecekti. Artık ilişkilerine son noktayı koymuşlardı.

      Baiba, Ystad’a 1994 yılının Aralık ayında gelmişti. Babası yeni ölmüştü, kendisi de mesleğinin en zorlu soruşturmalarından birini yeni tamamlamıştı. O sonbaharda yıllardan beri ilk kez geleceğe ilişkin planlar yapmıştı. Maria Caddesi’nden şehir dışına bir yere taşınmayı ve bir köpek almayı planlamıştı. Hatta köpek çiftliklerinden birine gidip Labrador yavrularına bile bakmıştı. Yaşamında yeni bir başlangıç yapacaktı. Ayrıca Baiba’nın da evine taşınmasını ve birlikte yaşamalarını istiyordu. Baiba, Noel’de gelmiş ve Linda’yla da iyi anlaşmıştı. Daha sonra Baiba’nın Riga’ya dönmesine birkaç gün kala 1995 yılının yılbaşı gecesi oturup ciddi olarak geleceklerine ilişkin planlar yapmışlardı. Baiba o yaz İsveç’e taşınabileceğini söylemişti. Ev bile bakmışlardı. Svenstorp’un dışındaki eski bir çiftlik evini defalarca görmüşlerdi ama sonra mart ayında bir akşam Baiba, Riga’dan telefon ederek Wallander’i uyandırmış ve birlikte yaşamak konusunda bazı kuşkuları olduğunu söylemişti. Evlenmek, İsveç’e yerleşmek istemiyordu ya da en azından şimdilik. Wallander, genç kadının fikrini değiştirebileceğini sanmıştı ama konuşmaları tatsız

Скачать книгу