Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 8
“Girebilir miyim?”
Wallander masasının hemen yanındaki sandalyeyi eliyle gösterdi. Genç kadın geçip oturdu.
“Svedberg’i gördün mü?” diye sordu Wallander.
Höglund başını hayır dercesine salladı.
“Bu sabah Martinson ve benimle birlikte toplantıya katılacaktı ama gelmedi.”
“Svedberg toplantıları asla kaçırmaz.”
“Haklısın ama bugün kaçırdı işte.”
“Evden aradın mı? Kim bilir, belki de hastadır.”
“Martinson telesekreterine birkaç mesaj bıraktı. Ayrıca Svedberg hiç hastalanmaz.”
Bir süre Svedberg’in yokluğu üstüne tahminde bulunmaya çalıştılar.
“Benimle konuşmak istediğin konu neydi?” diye sordu Wallander.
“Şu Baltık araba kaçakçılarını hatırlıyor musun?”
“Nasıl unutabilirim? Onları yakalamak için tam iki yıl uğraşmıştım.”
“Galiba yeniden işe başladılar.”
“Liderleri hapisteyken mi?”
“Galiba birileri boşluğu doldurmaya karar vermiş ama bu kez Göteborg merkezli değiller. Sürülen izler diğer yerlerin yanı sıra Lycksele’yi gösteriyor.”
Wallander şaşırmıştı. “Laponya mı?”
“Günümüz teknolojisiyle dünyanın dört bir yanından iş yapabilirsin artık.”
Wallander başını iki yana salladı ama Höglund’un haklı olduğunu biliyordu. Organize suçlular her zaman en son teknolojiyi kullanırlardı.
“Her şeye yeniden başlayacak enerjim yok artık benim,” dedi. “Araba kaçakçılarının peşine düşmek benim işim değil artık.”
“Lisa görevi benim üstlenmemi istedi. Çalıntı arabalardan ne denli sıkıldığını sanırım sonunda o da fark etti ama bana konuyla ilgili bilgi vermeni istiyorum.”
Wallander evet dercesine başını salladı. Ertesi gün bu konuyu görüşmek üzere anlaştılar, sonra kantine gidip açık pencerenin önündeki masalardan birine oturarak kahve içtiler.
“Tatilin nasıl geçti?” diye sordu Wallander.
Genç kadının gözleri birden yaşlarla doldu. Wallander onu rahatlatmak için bir şeyler söylemeye hazırlanırken Höglund onu eliyle durdurdu.
“Pek harika sayılmazdı,” dedi kendini toparlamaya çalışırken. “Ama bu konuda konuşmak istemiyorum.”
Kahve fincanını alıp ayağa kalktı. Wallander genç kadının arkasından baktı. Höglund’un verdiği az önceki tepkiyi düşünerek bir süre daha oturdu.
Birbirimiz hakkında fazla bir şey bilmiyoruz, diye geçirdi içinden. Onlar benimle ilgili hemen hemen hiçbir şey bilmiyorlar, ben de onlarla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Birlikte çalışıyoruz, yaşantımızın büyük bölümü burada geçiyor ama birbirimiz hakkında ne biliyoruz? Hiçbir şey.
Saatine baktı. Daha çok zamanı vardı, yine de doktorunun muayenehanesinin bulunduğu Kapell Caddesi’ne doğru yürümeye karar verdi. Endişeliydi.
Doktoru gençti. Adı Göransson’du ve Kuzeyliydi. Wallander ona şikâyetlerini anlattı. Sürekli yorgun hissetmesinden, susamasından ve sık sık tuvalete gitmesinden söz etti. Ayrıca geceleri bacaklarına giren krampları da anlattı.
Doktor hiç zaman yitirmeden tanısını açıkladı.
“Sanırım şekerin yükselmiş,” dedi.
“Şeker mi?” diye sordu Wallander şaşkınlıkla.
“Diyabet. Şeker hastalığı.”
Wallander bir an için tüm kanının donduğunu hissetti. Şeker hastası olabileceği hiç aklına gelmemişti.
“Kilonuza da dikkat etmelisiniz,” dedi doktor. “Şeker hastası olup olmadığınızı bazı testler yaptıktan sonra anlayacağız ama önce kalbinizi dinlemek istiyorum. Tansiyonunuz yüksek mi?”
Wallander hayır dercesine başını salladı. Sonra da gömleğini çıkarıp muayene masasına uzandı.
Nabzı normaldi ama tansiyonu oldukça yüksekti. Basküle çıktı. Tam 92 kiloydu. Doktor onu idrar ve kan tahlillerinin yapılması için laboratuvara gönderdi. Hemşire gülümsedi. Wallander onu kız kardeşi Kristina’ya benzetti. Hemşire kan aldıktan sonra Wallander yeniden doktorun yanına gitti.
“Kan şekeri düzeyinin normal değeri 90 ila 120 arasıdır,” dedi Göransson. “Oysa sizinki 200. Oldukça yüksek yani.”
Wallander midesinin bulandığını hissetti.
“Bu da neden yorgun hissettiğinizi açıklıyor,” diye sürdürdü konuşmasını Göransson. “Ayrıca susamanızı ve bacaklarınıza kramp girmesini de buna bağlıyoruz. Sıklıkla tuvalete gitmenizin nedeni de yüksek şeker.”
“İlaçla tedavi edilebilir bir hastalık mı bu?” diye sordu Wallander.
“Öncelikle beslenme alışkanlıklarınızı değiştirerek şekeri denetim altına almaya çalışacağız,” dedi Göransson. “Tansiyonunuzu da düşürmemiz gerekiyor. Düzenli olarak spor yapar mısınız?”
“Hayır.”
“O zaman hemen spora başlamanız gerekiyor. Diyet ve spor. Bunların bir yararı olmazsa o zaman başka yöntemlere başvuracağız. Bu kan şekeri düzeyinizle tüm sisteminizi yoruyorsunuz.”
Şeker hastasıyım, diye geçirdi içinden Wallander. O anda bunun son derece utanç verici bir şey olduğunu düşünüyordu.
Göransson onun içinde bulunduğu ruh hâlini sezmişti. “Bizim kontrol edebileceğimiz bir durum,” dedi. “Bu yüzden ölmeyeceksiniz. En azından şimdilik.”
Biraz daha kan aldılar, Wallander’e beslenme konusunda uzunca bir liste verildi ve doktor pazartesi günü kendisini yeniden görmek istediğini söyledi.
Wallander saat on bir buçukta klinikten ayrıldı. Mezarlığa gidip ahşap banklardan birine oturdu. Doktorun kendisine az önce söylediklerini düşündü. Aslında söylenilenleri tam olarak algılamamıştı. Cebinden gözlüğünü çıkarıp doktorun verdiği beslenme listesini okumaya başladı.
Saat on iki buçukta emniyete döndü. Kendisini birkaç kişi aramıştı ama hiçbiri de acil değildi. Koridorda Hansson’la karşılaştı.
“Svedberg geldi mi?” diye sordu Wallander.