Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 9
Bir grup şen şakrak adam emniyetten çıkıyordu. Wallander onların emniyeti görmeye gelen emekli denizciler olduklarını anladı.
Eva Hillström uzun boylu ve zayıf bir kadındı. Yüzünden ne düşündüğü belli olmuyordu. Wallander görür görmez onun her zaman olayların en kötüsünü düşünen biri olduğu izlenimine kapılmıştı. Konuğunun elini sıkıp odasına götürdü. Koridorda, kahve içmek isteyip istemediğini sordu.
“Kahve içemem,” dedi Eva Hillström. “Mideme dokunuyor.”
Gözlerini Wallander’den ayırmadan masanın hemen karşısındaki ziyaretçi koltuklarından birine geçip oturdu.
Ona yeni bir şeyler söyleyeceğimi sanıyor, diye geçirdi içinden Wallander. Söyleyeceklerimin kötü şeyler olduğunu düşünüyor.
Wallander yerine geçip oturdu. “Meslektaşımla dün görüşmüşsünüz,” dedi. “Kızınızın imzasıyla Viyana’dan postalanan ve birkaç gün önce size ulaşan kartpostalı da beraberinizde getirmişsiniz ama bu kartın kızınız tarafından yazılmadığını ileri sürüyorsunuz. Doğru mu?”
“Evet,” dedi kadın güçlükle.
“Martinson neden bu şekilde düşündüğünüzü bir türlü açıklayamadığınızı söyledi.”
“Evet, doğru, açıklayamıyorum.”
Wallander dosyadan kartı çıkarıp masanın üstüne koydu.
“Kızınızın el yazısıyla imzasının kolaylıkla taklit edilebileceğini söylemişsiniz.”
“İsterseniz siz de deneyin, göreceksiniz.”
“Denedim bile. Size katılıyorum, kızınızın el yazısını taklit etmek hiç de zor değil.”
“O zaman neden aynı şeyleri sorup duruyorsunuz?”
Wallander karşısındaki kadına bir an için baktı. Martinson’un da söylediği gibi çok gergindi.
“Verdiğiniz bilgileri onaylamak için bu soruları soruyorum,” dedi. “Bazen buna gerek oluyor.”
Eva Hillström sabırsızlıkla başını salladı.
“Bu kartları Astrid dışında birinin yazdığına inanmamız için elimizde somut bir nedenimiz yok,” dedi Wallander. “Kuşkularınızı haklı çıkartabilecek geçerli bir nedeniniz var mı?”
“Hayır yok ama haklı olduğumu biliyorum.”
“Hangi konuda haklı?”
“Kızımın ne bunu ne de diğer kartları yazdığı konusunda.”
Birden ayağa kalkıp Wallander’e bağırmaya başladı. Wallander böyle saldırgan bir tepkiye doğrusu hiç de hazırlıklı değildi. Kadın masadan Wallander’e uzanmış, kolundan yakalayarak bir yandan haykırıyor, bir yandan da onu sarsıyordu.
“Neden eliniz kolunuz bağlı oturuyorsunuz? Neden hiçbir şey yapmıyorsunuz? Bir şeyler yapmanız gerekiyor. Kızımın ve arkadaşlarının başına korkunç şeyler gelmiş olabilir.”
Wallander kolunu onun elinden güçlükle kurtarıp ayağa kalktı.
“Sakinleşseniz iyi olacak,” dedi.
Ne var ki Eva Hillström bağırmayı sürdürüyordu. Wallander kapısının önünden geçenlerin neler düşünebileceklerini merak etti. Kadının yanına yaklaşarak onu omuzlarından sıkıca tutup koltuğa oturttu, kıpırdamamasını söyledi. Kadının öfkesi başladığı gibi birden sönüvermişti. Wallander masasına döndü. Eva Hillström bakışlarını yere indirdi. Wallander şaşkınlık içinde onun konuşmasını beklemeye koyuldu. Kadının tepkisinde, bu inançlı duruşunda karşısındakine de bulaşan bir şey vardı.
“Sizce neler olmuş olabilir?” diye sordu sonunda daha fazla beklememeye karar vererek.
Eva Hillström başını iki yana salladı. “Bilmiyorum.”
“Bir kaza ya da başka bir şey olduğuna ilişkin herhangi bir ipucu yok.”
Kadın, Wallander’e baktı.
“Astrid’le arkadaşları daha önce de yolculuklara çıkmışlar,” dedi Wallander. “Belki bu seferki kadar uzun değil ama yine de çıkmışlar. Arabaları, paraları ve pasaportları da yanlarında. Meslektaşlarım bu konuyu daha önce de araştırmışlardı. Ayrıca hepsi de on sekiz yaşın üstünde. Benim de Astrid’den birkaç yaş büyük bir kızım var. Gençlerin nasıl davrandığını gayet iyi biliyorum.”
“Burada ters bir şeylerin olduğunu biliyorum,” dedi Eva Hillström. “Kötümser yapıda biri olduğumu da biliyorum ama bu kez hislerimde haklıyım. Bunu yüreğimde hissediyorum.”
“Diğer çocukların aileleri sizin kadar endişeli değil ama. Martin Boge’yle Lena Norman’ın ailesi neden sizin gibi tepki vermiyor?”
“Onları anlayamıyorum.”
“Kaygılarınızı ciddiye alıyoruz,” dedi Wallander. “Bu zaten bizim işimiz. Durumu bir kez daha inceleyeceğime söz veriyorum.”
Wallander’in bu sözleri kadını biraz rahatlatmıştı ama bu rahatlık uzun sürmedi. Yüzünden ne denli endişeli olduğu kolayca görülüyordu. Wallander ona acıdı.
Konuşmaları bitmişti. Eva Hillström ayağa kalktı, Wallander onunla birlikte danışmaya kadar gitti.
“Bir an kendimi yitirdiğim için özür dilerim,” dedi.
“Bir annenin kızı için endişelenmesi kadar doğal bir şey yoktur,” diye karşılık verdi Wallander.
Wallander’in elini sıkıp telaşla cam kapıdan çıkıp gitti.
Wallander odasına dönerken Martinson odasından başını uzatıp ona merak dolu bakışlarla baktı.
“Az önce neler oldu?”
“Çok korkmuş,” dedi Wallander. “Gerçekten kaygılı. Bu konuda bir şey yapmamız gerekiyor ama ne yapalım bilmiyorum doğrusu.” Wallander düşünceli bir tavırla Martinson’a baktı. “Yarın herkesin daha rahat olduğu bir zaman bu olaya bir kez daha bakmak istiyorum. Bu kişilerin kayıp olduklarını kabul edip etmemeye karar vermeliyiz. Bu konu bir şekilde beni de tedirgin ediyor.”
Martinson onaylarcasına başını salladı. “Svedberg’i gördün mü?” diye sordu.
“Hâlâ aramadı mı?”
“Hayır. Sürekli karşıma telesekreter çıkıp duruyor.”
Wallander yüzünü buruşturdu. “Svedberg böyle yapmazdı.”
“Bir daha deneyeyim.”
Wallander