Afrika masalları. E. J. Bourhill

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Afrika masalları - E. J. Bourhill страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Afrika masalları - E. J. Bourhill

Скачать книгу

yeşil kraalı gördüğünde umudu arttı. Prenses onu hemen kapıda karşıladı. Genç kız, parlak güneşin altında tepeden tırnağa ışık saçıyordu. Boynunda kızıl ve altın rengi bakırdan kalın halkalar vardı. Güzel kollarını ise bileğinden dirseğine kadar bakır ve tunç bileziklerle süslemişti. Bacakları da, ince ayak bileklerinden dizlerine kadar aynı takılarla donatılmıştı. Belini saran altın boncuklu kemer arkada kalınca bir ip halinde burulmuştu, öndeki kısmı ise uzun ve ışıl ışıl bir püskül şeklinde kısa deri önlüğünün üzerine sarkıyordu. Önlüğü, altın ve bakır boncuklarla kareler halinde işlenmişti. Güzel omuzlarını yine altından dairelerle işlenmiş ve geniş kenarı ışıltılı boncuklarla çevrelenmiş bir şal örtüyordu. Enfiye kutusu olarak kullandığı sukabağı bile altın renkliydi ve çakal derisiyle kaplıydı. Genç kızın her hareketi zarafet doluydu. Gülen yüzü ve ışıl ışıl gözleri, kalbinin güzelliğini gösteriyordu.

      Induna, tıpkı geceleri göklerde yükselen ay gibi ışıldayan altınlara bürünmüş bu güzel kızı görünce “İşte aylardır aradığım prenses!” dedi. “Yüce Kralımızın oğlu, işte bu kızla evlenecek!”

      Induna hemen Maholia’nın annesiyle görüşmeyi talep etti. Sonra Kral’ın oğlu adına genç kızı annesinden istedi. Günlerce meseleyi tartıştılar. Kraliçe biricik evladından ayrılmak istemiyordu. Fakat induna efendisinin kudreti ve zenginliğinden, damadın cesaret ve bilgeliğinden öyle güzel bir dille söz etti ki nihayet Kraliçe kızını vermeyi kabul etti. Bunun üzerine elçi kendi ülkesine geri dönüp büyük bir neşeyle Kral’ın yanına gitti. Işık Saçan Prenses’in güzelliğini ve iyiliğini uzun uzun anlattı. Kral, şefine dinlenmesini söyledi. Bu sırada kendisi ise Kraliçe’ye düğün armağanı olarak gönderilecek büyükbaş hayvanların toplanmasıyla ilgilenecekti. Tam yüz tane semiz hayvan seçildi, sürünün başında ise bir peri öküz yürümekteydi. Kral’ın gurur kaynağı olan bu muhteşem hayvan, Işık Saçan Prenses gibi güzel bir kız için verilebilecek yegâne armağan olarak görülmüştü. İki uzun beyaz boynuzu dışında bütün vücudu kömür karasıydı. Omuzlarının arasında ise hiç sönmeyen bir ateş yanıyordu. Bu ateş, geceleri hayvanın yolunu aydınlatıp ona sihirli güçler veriyordu.

      Bütün hazırlıklar tamamlanınca düğün alayı gelini almak ve armağanları kızın annesine teslim etmek için yola çıktı. Kraliçe, hediye edilen sürüyü görünce çok sevinmiş, bilhassa da peri öküzü pek beğenmişti.

      “Kızım, bu öküzü yanına al,” dedi kızına. “Bu sana hediyemdir. Yolun uzun, bu hayvana binebildiğin için minnettar olacaksın.”

      Ardından Kral’ın adamlarına döndü: “Kızımı yalnız bırakmayın. Başına kötü bir şey gelmesinden çok korkuyorum. Eğer onu tek başına bırakacak olursanız, hemen anlarım; zira evdeyken oturduğu köşe un gibi ufalanıp yıkılacaktır.”

      Düğün alayındakiler Maholia’yı özenle koruyacaklarına, bir an bile gözlerini ondan ayırmayacaklarına samimiyetle söz verdiler. Prenses ve annesi acı acı ağlayarak vedalaştı. Ardından güzel Prenses ve emrindeki hizmetçi kızlar Kral’ın adamlarıyla beraber yola çıktı.

      İki gün her şey yolunda gitti. Fakat üçüncü gün büyüklü küçüklü yüzlerce geyik çıktı karşılarına. Bunların arkasından kalabalık fil ve zürafa sürüleri belirdi. Bütün arazi av hayvanlarıyla dolmuştu. Kral’ın adamları bu manzara karşısında daha fazla dayanamayıp avlanmaya başladılar. Ömürlerinde böyle bolluk görmemişlerdi. Sonunda kızlar bile avcılara katıldı. Çok geçmeden herkes hayvanların peşindeydi. Tek başına kalan Işık Saçan Prenses, tümsek şeklindeki bir karınca yuvasının üzerinde oturmaktaydı. Yanında sadece peri öküz vardı. Tam o sırada, annesi kulübesinde oturmuş uzaklardaki kızı için endişelenirken, altın kilimin serili olduğu köşe baştan aşağı yıkılıverdi.

      Bu arada düğün alayı neşeyle avlanmaktaydı. Onlar ilerledikçe daha güzel hayvanlar çıkıyordu karşılarına. Sonunda güzel Prenses tamamen akıllarından çıkmıştı. Av günlerce sürdü. Zavallı gelin oracıkta bir başına oturmaya devam etti, ta ki bir grup yamyam tarafından fark edilene kadar. Yamyamlar hemen kızı yakalayıp götürdüler. Peri öküzü götürmek için de çok çabaladılar ancak hayvan bir anda havaya sıçrayıp düşmanların arasından kurtuldu ve adeta uçarak Prenses’in annesine koşturdu.

      Zavallı Kraliçe, öküzü kraal kapısında karşıladı. Kızının başına kötü bir şey geldiğini anladı. Kraliçe, önünde diz çökmüş anlattıklarını dinlerken sihirli öküz hiç kıpırdamadan duruyordu.

      “Peki ama kızım şimdi nerede?” diye haykırdı Kraliçe, “Nereye götürdüler onu?”

      “Bütün bildiklerim bu kadar,” dedi öküz. “Yamyamlar onu alıp götürdü. Ben de var gücümle sizin yanınıza koştum. Ama üzülmeyin, her şey yoluna girecek.”

      Bu arada Kral ile oğlu müstakbel gelinin gelmesini bekliyordu. Haftalar ve aylar geçtiği halde düğün alayı ortalıkta görünmeyince korkuya kapıldılar. Büyük bir felaket yaşanmış olduğunu düşünmeye başladılar. Sonra adamları birer birer görünmeye başladı. Olanları büyük bir utançla anlattılar. Prenses’i yalnız bırakıp avlanmaya gitmişler ve kızı unutmuşlardı. Geri döndüklerinde her yeri arasalar da onu bulamamışlardı. Bunu duyan Kral hepsini idam ettirdi. Ardından bütün şeflerini toplayıp ona tavsiye vermelerini istedi. Sonunda şu karara vardılar: Damat, seçkin adamlarıyla birlikte bizzat yola çıkmalı ve gelini annesinin evinde aramalıydı.

      Kraliçe onları büyük bir sevinçle karşıladı fakat kızından hiç haberleri olmadığını görünce tarifsiz bir acıya kapıldı. Sonra onlara peri öküzün nasıl geri döndüğünü ve kızının başına gelenleri anlattı.

      “İçiniz rahat olsun,” dedi Prens. “Peri öküzü yanıma alacağım ve kızınızı bulmadan geri dönmeyeceğim.”

      Bu sözlerin ardından Prens öküzü alıp yolculuğuna başladı. Haftalarca ve aylarca yol aldığı halde Prenses’in izini bulamadı. Günlerden bir gün parlak sarı meyvelerle kaplı bir marula ağacına10 geldi.

      “Bunun şırası güzel olur,” dedi Prens. “Biraz meyvelerinden yiyeyim.”

      Birkaç meyve yemişti ki ağaçtan tok bir ses geldi: “Ne istiyorsun?”

      “Işık Saçan Prenses’i arıyordum,” dedi Prens. “Doğru yolda mıyım?”

      “Büyük incir ağacına kadar devam et,” dedi marula ağacı.

      Prens, bir ırmağın kenarında kırmızı incirlerle dolu ulu ağaca varana dek otlarla kaplı arazide ilerledi. Ağacın kökleri dahi meyvelerle kaplıydı. Yaprakları öyle sıktı ki güneş ışığı içlerinden geçemiyordu.

      “Işık Saçan Prenses’i arıyorum. Doğru yolda mıyım?” diye sordu Prens.

      “Büyük bir nehre varana kadar devam et,” dedi incir ağacı. “Nehrin ardında büyük bir orman vardır, işte Prenses’i o ormanda

Скачать книгу


<p>10</p>

Meyvelerinde alkol bulunan bir ağaç. (ç.n.)