Afrika masalları. E. J. Bourhill

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Afrika masalları - E. J. Bourhill страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Afrika masalları - E. J. Bourhill

Скачать книгу

görmemişti. Genç adam ne kadar etrafına bakınsa da bir patika bulamadı. Ağaçlar başının üzerinde birleştiğinden içeri ancak loş bir ışık sızıyordu. Her yanda uzun eğreltiotları bitmişti. Prens, arada sırada kenarları baldırıkara otlarıyla kaplı küçük çayların yanından geçiyordu. Ağaçsız bir alan bulma ümidiyle işte böylece hiç güneş görmeden saatlerce dolaştı. Nihayet biraz uzakta güneş altında parlayan bir gölet gördü. Ağaçların arasından sızan titrek ışığın rehberliğinde suya doğru ilerledi. Yaklaştığında göletin kamışlarla çevrili olduğunu gördü. Tam ortada uzunca bir kamış titriyordu. Suyun ışıltısı giderek büyüyor ve altın rengini alıyordu. Sonunda sık çalılıkların hepsini aşan Prens, bunun bir gölet olmadığını anladı. Işık Saçan Prenses, uzun çimlerin oluşturduğu bir dairenin ortasında oturmaktaydı.

      Prens, genç kızı neşeyle selamladı. Böylesi bir güzellikle karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Maholia’ya gelince, gelen delikanlının nişanlısı olduğunu hemen anlamıştı zira başka hiç kimse böyle yetenekli ve cesur olamazdı. Üstelik, peri öküz de oradaydı. Hayvanın iki omzu arasındaki ışık coşkuyla yanıyordu.

      Eğreltiotlarının arasında saatlerce oturup başlarından geçenleri birbirlerine anlattılar. Kızın anlattığına göre yamyamlar Maholia’yı büyük ormanın kenarına götürmüştü zira o tarafta yer alan krallarının ülkesine doğru gidiyorlardı. Karanlık bir gecede, genç kız ellerinden kaçmayı başarmıştı. İşte o günden beri büyük çalılığın ortasında saklanarak hayatta kalmıştı. Prenses yaşadıklarını anlattıktan sonra kendi macerasını anlatma sırası Prens’e geldi. Ardından genç kıza çok güzel olduğunu ve onun için her tehlikeye atılmaya değeceğini söyledi. Bu sözler, Prenses’in tekrar tekrar işitmek istediği şeylerdi.

      Doğrusu, Prenses bir anda annesini hatırlayıp “Benim için nasıl da üzülmüştür,” diye düşünmeseydi, ormandan ayrılmak akıllarına dahi gelmeyecekti.

      “Peki ama seni eve nasıl götüreceğim?” diye sordu Prens. “Seni saklamam imkânsız. Öte yandan, seni yanımda görenler kıskançlığa kapılıp elimden almaya kalkışacaktır.”

      “Ben size yardım edebilirim,” dedi sihirli öküz, burnunu şefkatle genç kıza sürterek. “Prenses’i çirkin ve ihtiyar bir adama dönüştüreceğim. Böylece onu kimse tanıyamayacak. Sonra rüzgâr gibi uçup ayrılacağız buradan.”

      Prenses bir anda ufak tefek, ihtiyar bir adama dönüştü. Prens ile birlikte peri öküzün sırtına binip yedi gün boyunca ormanın, nehrin ve dağların üzerinden uçtular, ta ki Prenses’in annesinin yaşadığı evin kapısına varana kadar.

      Nihayet tehlikeden kurtulmuşlardı. Işık Saçan Prenses ve cesur Prens evlenip kendi krallıklarında yaşamaya başladılar. Yıllarca huzur ve mutluluk içinde hüküm sürdüler. Peri öküze gelince, ömrünün sonuna dek onların sadık hizmetkârı ve akıl hocası olarak yaşadı.

      Tavşan Prens

      Bir Şangani Masalı

      Çok uzun yıllar önce çok sıkı dost olan bir Tavşan ile Duiker11 yaşardı. Tavşan, diğer tüm hayvanlardan daha zeki ve kurnazdı. Oysa Duiker insanları pek seven masum bir antilop yavrusuydu. Bu yüzden kraaldan çok uzaklaşmazdı.

      Günlerden bir gün Tavşan, Duiker’e dedi ki: “Şu ötedeki kraalda yaşayan insanlar gibi biz de kendi arazimizi çevirip darı ve sukabağı yetiştirsek olmaz mı? Toprağın verimli olduğu bir yer biliyorum.”

      Duiker bunu hemen kabul etti. Böylece iki arkadaş bir toprak parçası seçtiler. Sonra toprağı çapalayıp darı, sukabağı ve fıstık ektiler. Komşu kraaldaki şefin eşlerinin böyle yaptığını görmüşlerdi. Duiker daha büyük olan toprak parçasını almıştı, ektiği darılar fevkalade uzun ve güzeldi. Sonbahar yaklaşınca Tavşan her gün eline bir çuval alıp darı ve fıstık toplamaya gidiyordu. Ne var ki kendi tarlasından toplamıyordu bu ürünleri. Bu sayede tarlası hiç bozulmadan kalmıştı. Günlerden bir gün Duiker tarlasına bakmaya gitmiş ve ekinlerinin toplanmış olduğunu gördü. Hemen Tavşan’dan şüphelenerek onu hırsızlıkla suçladı.

      Bu suçlama karşısında çok öfkelenen Tavşan her şeyi inkâr etti: “Senin tarlana elimi bile sürmedim. Kralların Kralı bunu yapmış olmalı. Ne var ki hırsızı asla yakalayamayacaksın.”

      “Madem öyle, yediğin darıları nereden buldun söyle bakalım. Senin tarlandan değil o darılar!”

      “Ne diye bir kraalın yakınında yaşıyoruz sanıyorsun?” dedi Tavşan neşeyle. “Ben şefin darılarından yiyorum.”

      Bu duydukları Duiker’in aklını iyice karıştırmıştı. Özellikle de sadece bir gün sonra ekinleri bir kez daha çalınınca iyice şaşkına döndü.

      “Böyle giderse yakında yiyecek hiçbir şeyim kalmayacak,” dedi Tavşan’a. “Ne yapabilirim sence?”

      “İyisi mi bir tuzak kuralım,” dedi Tavşan. “Belki bu sayede hırsızı yakalamayı başarırız.”

      Tavşan, bir atın kuyruğundan birkaç kıl koparıp bunlara ilmek atarak uzunca bir ip yaptı. Ardından bu ipi yere koyup küçük sopalarla sabitledi ve kimseler farkına varmasın diye üzerine toprak serpti. Bunun üzerine de darı serpti. Böylece darıları yemek isteyecek olan kuşlar ayaklarını düğümlere sürtüp ipe takılacak, kaçmaya çalıştıkça ip daha da sıkı hale gelecekti.

      Ertesi sabah Tavşan ile Duiker birlikte tuzağı incelemek üzere darı ekili olan toprağa gitti. İnce siyah iplere çok güzel bir kuşun yakalanmış olduğunu görünce pek sevindiler. Kuş, uzun kanatlarını çaresizce çırpmaktaydı. Tavşan düğümleri dişleriyle tuttu, bu sırada Duiker de kuşu yakaladı. Ne var ki bu küçük hayvan pek hızlıydı. Düğümlerin çözüldüğünü fark eder etmez, kanatlarını var gücüyle çırparak Duiker’in elinden kurtuldu ve bulutlara doğru süzüldü.

      “Aldırma,” dedi Tavşan. “Bu gece tuzağı tekrar kurarız.”

      Ertesi gün aynı güzel kuşun bir kez daha ipe takılmış olduğunu gördüler. Ama bu defa yalnız değildi. Onun kadar güzel bir sürü kuş vardı yanında. Havada daireler çizip uçuşan kuşlar, suçluyu yakalayıp düğümleri çözmeye çalışan Tavşan ile Duiker’i izliyordu. Bu defa daha dikkatli davrandıkları için avlarının kaçma şansı kalmamıştı. Çok güzel bir kuştu bu ama en dikkat çekici özelliği sadece bir kanadında bulunan upuzun bir tüydü. Kurnaz Tavşan, bu tüyün kuşa güç verdiğini hemen tahmin etmişti. Tüyü çekip kopardı ama çok şaşırtıcı bir şey oldu: Kuş bir anda ortadan kayboldu. Onun yerinde şimdi güzel bir prenses vardı. Tavşan hemen sihirli tüyü saklayıp Prenses’ten kulübede kalmasını rica etti. Ona çok iyi bakacak ve her gün yemek getirecekti.

      Böylece Prenses kulübede kaldı. Zaten sihirli tüyünü yitirdiği için bulutlardaki evine geri dönmesi imkânsızdı. Kuşlar her gün kulübenin kapısına gelip ne zaman eve döneceğini soruyordu güzel kıza.

      “Sabırlı olun,” diye cevap veriyordu Prenses. “Tam zamanında eve

Скачать книгу


<p>11</p>

Duiker: Afrika’nın güneyinde yaygın bir antilop türü. (ç.n.)