Deliler saltanatı. İskender Fahrettin Sertelli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Deliler saltanatı - İskender Fahrettin Sertelli страница 14

Жанр:
Серия:
Издательство:
Deliler saltanatı - İskender Fahrettin Sertelli

Скачать книгу

Mehmet Paşa’nın, kadınlar üzerinde hiç de nüfuzu yoktu. Hasekilere ayrı ayrı rica etse bile, sarayda her gün bin fitne icat eden yüz elli cariyenin ağzına nasıl kilit vuracaktı?

      Turhan Sultan Zindanda

      Hamza Bey iki günden beri ortalarda gözükmüyordu. Kösem Sultan, sevgili Ferahfeza’sının başsız bedenini görünce, derhal Padişaha giderek “Ferahfeza’yı öldürmüşler. Turhan’dan şüphe ediyorum!” demişti. Valide Sultan, Turhan’ı sevse de böyle bir olay karşısında sessiz kalamazdı.

      Padişah da, Ferahfeza’nın ölümüne önem vermedi. Kösem Sultan da Turhan’ı tamamıyla ele vermek istemediğinden;

      “Ben hakikati araştırıyorum. Kesin sonucu alıncaya kadar ferman buyurunuz da Turhan’ı bir müddet menetsinler” dedi.

      Padişah “Pekâlâ. Öyle olsun!” dedi.

      O akşam Turhan Sultan’ı yakaladılar ve zindana attılar. Sultan İbrahim, Turhan’ı tamamıyla ihmal etmek istemediğinden, annesine:

      “Bu cinayeti benim aklım almadı. Turhan, geçen sene havuz başında ufak bir güvercini bile kesememişti! Böyle bir elmaspâreye nasıl kıydı acaba?” demiş ve her zamanki gibi alın hainin başını tarzında muamele etmemişti.

      Turhan Sultan’ı zindana attıkları günün akşamı, sarayda Şivekâr Sultan tarafından muhteşem bir ziyafet tertip edildi.

      Sultan İbrahim bu ziyafette sancılanıp yatağına yatırıldı.

      Şivekâr Sultan, Padişahın bu ani rahatsızlığıyla meclisten uzaklaşmasına memnun oldu. Bir kolunu Şekerpare’nin diğer kolunu da Dilâşup Sultan’ın omuzuna atan Pdişah odasına götürülüp yatağına yatırılınca Dilâşup Sultan masallarla Padişahı eğlendirmeye, Şekerpare de elindeki yelpazeyle onu rahatlatmaya çalışıyordu.

      Sultan İbrahim, Şivekâr Sultan’ın dairesinden çıkarken “Elmasparem, sen eğlencene devam et, ben biraz rahatsızlandım, odama geçip dinleneceğim” demişti.

      Şivekâr Sultan, Padişah odadan çıkınca cariyeleri dağıtıp, müziği durdurmak istedi;

      “Efendimiz rahatsızlandı. Görmüyor musunuz? Saz, söz, her şey duracak!” diye söylenirken, kadına ve eğlenceye bir türlü doymak bilmeyen çılgın hükümdar, hastalandığı halde bile, saz ve kadın sesinin durmasını istemiyordu.

      “Kapıları açık bırakın. Müziğin sesini yattığım yerden işiteyim!” diye emir veren Padişah bu sözü söylerken baygınlık geçiriyordu.

* * *

      Padişahın emriyle devam eden eğlencede Şivekâr Sultan, Turhan Sultan’ın zindana atılmasından o kadar memnundu ki, mütemadiyen şarap içiyor, amber tütsüsü ile odanın havasını zehirlemeye çalışıyordu.

      Saz devam ederken Şivekâr Sultan, dalında çatlayan olgun nar gibi memelerini şarapla yıkayan cariyelere “Padişah bana Şam eyaletini hediye etti ama” dedi, “Mısır hazinelerini galiba başka bir Hasekiye ihsan edecek!”

      Şivekâr Sultan, bu korkusunda haklıydı, çünkü Padişahın o günlerde sık sık odasına kabul ettiği Şekerpare’den başka, çok güzel bir kızla da münasebette bulunduğu duymuştu.

      Şarap kadehleri dolaşır ve kafalar dumanlanırken, Şivekâr Sultan, olası tehlikelerden kendini kurtaracak tedbirler düşünüyordu.

      Padişahı gizli gizli oyalayan bu kadın acaba kimdi?

      Bu düşüncelerle zihni dumanlanan Şivekâr’ın kulağına bir şey girmiyor, içtiği şarap başını bile döndürmüyordu.

      Şivekar Sultan, Padişahın yeni gözdesinin kim olduğunu bulmaya çalışırken bir yandan da Artin ismindeki üvey kardeşini sarayda önemli vazifelere getirmenin yollarını arıyordu.

      Samur ticareti ile uğraşan Artin, etraftan aldığı samurların en kıymetlilerini saraya satıp samur tacirlerinden daha fazla para kazanan bir tüccardı.

      Hatta bir gün Şivekâr Sultan, Behram Ağa’nın bulduğu çok kıymetli bir samuru Kösem Sultan’ın Padişaha hediye ettiği öğrenince hemen Artin’den daha kıymetli bir samur bulmasını istemişti. Ablasından beklentileri olduğu için bir dediğini iki yapmayan Ar-tin, hemen istenilen samuru ayarladı. Artin’in getirdiği samur gerçekten de İstanbul’daki samurların en büyüğü ve en güzeliydi.

      O günlerde Padişah tarafından iltifat görmeyen Şivekâr Sultan, Artin’in getirdiği bu büyük samuru atlas bir bohçaya sararak Kızlarağasının koluna verdi. Kendisi de Kızlarağasını peşine takıldı ve Padişahın dairesinin kapısına gittiler. Onlar kapıya geldikleri sırada bostancılar kapının önünde nöbet tutuyordu.

      Şivekâr Sultan bostancıların nöbet tutmasından, Hünkârın içerde bir kadınla meşgul olduğunu derhal anladı, fakat sesini çıkarmadı ve hiçbir şey anlamamış gibi görünerek, Kızlarağasına hitaben:

      “Haydi, ne duruyorsun? Efendimizin emanetini götür ve bizzat kendisine teslim et. Seni bekliyorum!” dedi.

      Bu telkin üzerine Kızlarağası huzura girdi.

      Padişah bu sırada Şekerpare’ye sarılıp dolanmıştı. Sultan İbrahim, böyle heyecan dakikalarında irade ve muhakemesini tamamen kaybederek kendinden geçer, ne yapacağım bilmezdi

      Kızlarağasını karşısında görünce, sinirden gözleri döndü.

      “Kelleni uçurtmaya mı geldin hınzır fellâh?” diye haykırdı.

      Korkudan dudakları çatlayan Arap, cellâdın elinden başını kurtarmak için, hemen bohçayı açarak “Padişahım, kölenizi mazur görünüz,” dedi, “size dünyanın en güzel ve en kıymetli samurlarından birini getirdim. Ümit ederim ki, Mısır püskülü gibi parıldayan şu güzel samur, yatakta duyduğunuz zevke bedeldir!”

      Bu sözleri duyan Sultan İbrahim, baygın nazarlarını samurun üzerinde gezdirmeye başladı.

      “Çevir bakayım. Biraz beri gel!”

      Kızlarağası yatağın kenarına kadar sokularak, elinde tuttuğu samuru evirip çevirmeye başladı.

      Şekerpare yatakta, utancından yüzünü örtmüştü.

      “Sevgili Padişahım, samurla sonra meşgul olursunuz!” diye mırıldandı.

      Ancak sarı bir samur parçasını koynundaki, sarayın en güzel ve işvebaz kadınına tercih edecek kadar çılgınlık gösteren Padişah, birden yataktan fırladı.

      Şehvet kaynağına benzeyen gözlerini ovuşturarak sordu.

      “Ben bu kadar güzel bir samur parçasını ilk defa görüyorum. Bu kıymetli hazine senin eline nereden geçti?”

      Ve samuru göğsüne koyarak, bir çocuk gibi sevip öpmeye başladı.

      “Bak Şekerpare, bak! Sen böyle parlak ve uzun tüylü samur gördün mü? Sıhhatli bir çocuk

Скачать книгу