Dokuz Diyar. Mary E. Litchfield

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dokuz Diyar - Mary E. Litchfield страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Dokuz Diyar - Mary E. Litchfield

Скачать книгу

düz çayırlıkların geniş sahası içinde yok oldu. Etrafta derin ve huzur dolu nehirler akıyordu. Her yerde çiçekler açıyor, rengârenk tonları küçük su birikintilerinin durgun suları üzerine yansıyordu. Geyik sürüleri ürkekçe Odin’e yaklaştı, o yürüdükçe kuşlar cıvıldadı. Yaprakları hareket ettiren tek şey narin esen meltemdi, tüm sesler alçak ve hoştu.

      Güney ufkunda beyaz bulut kümeleri görülüyordu, birbirleri üstüne birikip yüksek bir yığın oluşturmuşlardı. Fakat Odin onlara doğru yürüdükçe bu bulutların mermerden dağlar olduğunu fark etti, kutsal bir yeri çevreledikleri aşikârdı. Binbir çeşit renk altında âdeta yıkanırken, bembeyaz gözcüler gibi dikiliyorlardı.

      Bu mermer duvarın üzerinde bir giriş yokmuş gibi görünüyordu. Ne var ki Odin buraya vardığında mermerin üstüne asasını vurdu ve bir kapı açıldı. Odin’i ciddi, muhterem bir adam karşıladı, sonrasında meşalesinin ışığını yansıtan kristaller sayesinde ışıldayan geniş bir mağaranın içinde Odin’e yol gösterdi. Mağaranın öteki ucunda bir kapı vardı. Bu kapı, Odin’in içeri girdiği kapıdan daha büyüktü, yuvarlak bir vadiye açılıyordu.

      Vadinin yanları mermer dağlardan oluşuyordu fakat içeriden bakıldığında dağ gibi görünmüyorlardı, çünkü çok güzel bir biçimde oyulmuşlardı. Mermerlerin üstü, onların beyazlığını bir örtü gibi gizleyen zarif asmalarla kaplıydı.

      Vadinin ortasında, devasa Dünya Ağacı’nın kökü büyüyordu. Derin bilgelik kuyusunun suları ise ağacın bu kökünü besliyordu. Vadinin öte ucunda görkemli bir saray vardı. Orada burada ağaç grupları bulunuyordu, her yanda nadir bitkiler çiçek açmıştı. Bir göletin yanında kocaman bir kaplumbağa vardı, sırtı çağlar boyunca oluşmuş kabuklarla kaplıydı, ışığın altında tembelce yayılıyordu. Muhteşem gözlere sahip zararsız yılanlar, ağaç gövdelerinin etrafına dolanıyordu. Ejderhalar kanatlarını kıvırmış uyuyordu. Bunların yanı sıra birçok kadim ve görülmemiş yaratık da ya korulukların ortasında dinleniyor ya da mermer duvarların oyuklarının altında ışıkla yıkanıyordu. Canlı renklere sahip kuşlar bir daldan diğerine uçuyor, bu sırada tavus kuşları da gururla yürüyerek kuyruklarını açıyordu. Manzara, üzerine düşen ışık sayesinde daha da hoş bir hal alıyordu. Bu ışık, gün ışığı değildi. Nereden geldiği de belli değildi, ama yumuşak aydınlığıyla vadiyi âdeta bir huzur seline boğuyordu.

      Odin, bir süre boyunca bu manzarayı izledi, sonra vadinin ortasına doğru yavaşça yürüdü. Devasa endamıyla bir adam, Dünya Ağacı’nın kökünün altında oturuyordu, görünüşe göre tüm dikkatini kuyunun sularını izlemeye vermişti. Uzun gümüşi bukleleri omuzlarının üzerinde salınıyor, beyaz sakalıysa göğsüne düşüyordu. Yüzünde hiçbir yaşlılık belirtisi yoktu, buna rağmen kafasını kaldırdığında derin mavi gözlerinde çağların bilgeliğinin ışıltısı belirmişti, tüm tavırlarına kusursuz bir huzur hâkimdi. Eli, oldukça kalın bir altın tabakayla kaplanmış kuyu ağzının üstünde duruyordu. Hemen yanında çok büyük bir sandık vardı, ilginç bir biçimde oyulmuştu ve geçmiş çağlardan hazineleri içeriyordu. Bu sandığın üstünde gümüş bir borazan duruyordu, bu borazanın üstünde ise altından rünlerle Heimdall’ın adı yazılıydı.

      Odin iyice yaklaşınca Mimir ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Hoş geldin Odin! Görüyorum ki kuzeyden geliyorsun. Bu kez zor bir yol seçmişsin, üstelik yürüyerek gelmişsin!”

      “Evet, Mimir,” diye cevap verdi Odin. “O yolu seçtim, çünkü hasımlarımın topraklarını keşfetmek istedim. Sana danışmak, yardım almak için geldim.”

      “Biliyorsun, sana seve seve yardım ederim,” dedi Mimir.

      “Hevesini anlıyorum,” diye cevap verdi Odin. “Fakat bu kez, daha önce senden hiç istenmemiş bir şey isteyeceğim. Tehlikeler, hükümdarlığımın etrafını dört koldan çevrelemiş durumda. Loki gitgide kötülüğe yöneliyor. Demirorman’ın Cadısı’yla15 evlendi, çocukları bizim ölümcül düşmanlarımız olacak gibi duruyor. Üstelik bildiğin üzere, buz devleri ve dağ devleri de bir zafer ihtimali gördükleri anda bize saldırmaya hazırlar. Asgard ile insanların dünyası Midgard’ı korumak ve yönetmek için şüphe yok ki yüce bir bilgeliğe ihtiyacım var.”

      Her ikisi de bir süreliğine sessiz kaldı, sonra Odin samimiyetle Mimir’e bakarak “Bu bilgeliği kazanmak için de derin kuyundan bir yudum su içmek istiyorum,” dedi.

      Uzun bir sessizlikten sonra Mimir yavaşça konuştu. “Bu çok büyük bir istek Odin! Bunun bedelini ödemeye hazır mısın?”

      Odin hevesle cevap verdi. “Evet! Asgard’daki tüm altınları, en iyi kılıçlarımızı ve mücevherlerle kaplı kalkanlarımızı verebilirim! Hatta o değerli sudan bir yudum içebilmek için Sleipnir’i bile veririm!”

      “Bunlar, arzuladığını sana kazandırmaz,” dedi Mimir. “Bilgelik, yalnızca acı ve fedakârlık sayesinde kazanılabilir. Bilgelik uğruna gözlerinden birini verebilir misin?”

      Odin’in çetin çehresinden bir gölge geçti, uzun uzun düşündü. En sonunda ağır ağır şöyle dedi: “Eğer ihtiyacım olan bilgeliği bana kazandıracaksa gözlerimden birini verecek, gerekli her acıyı çekeceğim.”

      Odin’in o gizemli vadide ne acılar çektiğini, neler öğrendiğini kimse bilmiyordu. Bazıları, Mimir’in kuyusundan bir yudum alabilmek için gözlerinden birini gerçekten verdiğini söylüyor. Fakat bu konuya dair “Odin’in Rün Şarkısı” adı verilen eski şarkıda hiçbir ibare bulunmuyor. Üstelik en eski şiirlerin bazılarında da Odin’in tek gözlülüğüne dair hiçbir belirti yok. Bu sebeple ondan böyle bir fedakârlıkta bulunmasının istenmiş olması şüphelidir. Odin, rün şarkısında şöyle söylüyor:

      Tam dokuz gece

      rüzgârlı bir ağaçta

      sallandım da sallandım.

      Sonradan Odin’e sunulmuş

      bir mızrakla yaralandım;

      kökünün nereden geldiğini

      kimsenin bilmediği

      o ağaçta,

      kendimi kendime feda ettim.

      Kimse vermedi bir ekmek,

      ya da bir boynuz içecek.

      Aşağı doğru baktım,

      elimi rünlere uzattım.

      Hepsini inleyerek bir bir öğrendim

      sonra o ağaçtan aşağı indim.

      Bestial dölü Bolthorn’un

      ünlü oğlundan dokuz tesirli

      şiir öğrendim;

      Odhrasrir’den alınmış

      o değerli likörden

      bir yudum içtim.

      Sonra büyümek ve serpilmek için,

      başladım meyve vermeye

      ve birçok şeyi bilmeye.

      Kelime kelime

      aradım kelimeleri;

      hakikat hakikat

      aradım hakikatleri16.

      KURT

Скачать книгу


<p>15</p>

Kötülük emsallerinden biri. Loki’nin kadın karşıtı. (y. n.) Angrboda. (ç. n)

<p>16</p>

“Odin’s Rune Song”, Saemund’un Edda’sı (çev. Thorpe). (y. n.)