Entelektüelin kutsal kitabı. David S. Kidder

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder страница 30

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder

Скачать книгу

metne bir dizi sözlü öğretinin eşlik ettiğine inanılır. MS 200 civarında Yahudi tapınakları yıkılmıştı ve topluluk sert baskıların hedefiydi. Bu ikincil öğretileri kaydetmek gerekli olmuştu.

      Talmud’un ikinci parçası Gemara’dır. Gemara, hahamların Mişna’ya dair tartışmalarından oluşur. Mişna mutlak fikirler içerirken, Gemara farklı fikirlerin bir diyalogu halinde yazılır.

      En yaygın olarak kastedilen ve kullanılan Talmud, MS 400-600 yılları arasında derlenen, Aramice olan Talmud Bavli’dir. Kudüs’ten gelen ikinci bir Talmud daha vardır, ama bu versiyonda öğretiler daha bölük pörçüktür ve anlaşılması oldukça zordur.

      Talmud, Yahudi hukukunun bir kaynağı olarak görülür ve toplumda ortaya çıkan kavgaları karara bağlamak için kullanılırdı. Dinî ve laik kanunlar geleneksel olarak Yahudi topluluklarda aynıyken, Talmud’un oldukça değişen çeşitlilikte uygulamaları vardı.

EK BİLGİLER:

      1. Mişna’nın, “Hahamların Deyişleri” anlamına gelen “Pirkei Avot” denen bir bölümü, ünlü hahamların deyişlerini ve mesellerini içerir.

      2. Talmud, geleneksel olarak kullanılan ‘havruta yöntemi’ –ikili gruplar soru-cevap şeklinde çalışır, böylece öğrenciler her bir satırı grup eşiyle beraber gözden geçirebilir ve tartışabilir– ile öğrenilir.

      Jan Dark (Joan of Arc)

      Jan Dark (1412-1431), İngilizler’le savaşan ortaçağ Fransız ordularının komutasını hayranlık uyandıracak bir şekilde henüz on yedi yaşında ele alan genç bir köylü kadınıydı. Bir dizi şaşırtıcı zaferden sonra yakalandı, sapkınlıkla suçlandı ve hemen kazığa bağlanarak yakıldı. Ancak Jan’ın cesur liderliğinden esinlenen Fransızlar sonunda İngilizler’i topraklarından çıkardılar. Böylelikle genç kadın, hafızalarda ulusal bir kahraman ve Fransa’nın sembolü olarak yer etti.

      Avrupa kralları, özellikle de İngiliz ve Fransızlar arasındaki savaşlar, ortaçağ hayatının daimi bir özelliğiydi. Jan’ın 1429’daki üstün başarılarının gerçekleştiği sırada iki ülke, gerçekte 116 yıl süren, ara sıra tekrarlanan çatışmalardan oluşan Yüz Yıl Savaşları’nın tam ortasındaydı. Birçok açıdan savaş basitçe, Ortaçağ’da Avrupa’yı yöneten açgözlü feodal baronlar için bir iş teklifiydi. Asilzadeler toprak istemişlerdi ve savaş onu almanın bir yoluydu. Sonuç olarak, ortaçağ dönemi boyunca ulusal sınırlar da, herhangi bir hükümdar ile akrabalık bağı hissetmeyen Jan’ın ailesi gibi kıtanın ortak halkları da sürekli olarak yer değiştirdi.

      Ama Jan’ın doğumuyla bu durum değişmeye başladı. İngilizler’e karşı Jan’ın hareketi, Avrupa milliyetçiliğinin ne olabileceğine dair ilk örneklerden biri oldu. Jan için Fransa, sadece harita üzerinde bir sınır veya asil bir ailenin mülkiyeti değildi. Orası özeldi, vatansever bir bağ hissettiği ülkesiydi. Bir ergen olarak tecrübe ettiği görülerinde, Jan, Tanrı’nın ondan İngilizler’i Fransa’dan çıkarmasını istediğini iddia etti. İngiliz ve Fransız soylularının arasındaki toprak kavgası, milletlerin savaşına dönüştü. Gelecek yüzyıllarda Avrupa’nın çeşitli feodal krallıkları, hem vatanseverliği hem de onun şeytanî ikizi ırkçılığı körükleyerek ayrı kültürel kimliklere sahip ulus-devletlere doğru evrildiler.

      Jan’ın 1431’de yakalanmasından sonra, İngilizler onu uydurdukları sapkınlık suçuyla idam ettiler. Papa sonraları suçlamasını geri çekti ve Jan, 1920 yılında Katolik Kilisesi’nin bir azizesi ilan edildi.

EK BİLGİLER:

      1. II. Dünya Savaşı sırasında, Fransız Direnişi’nin yeraltı savaşçıları, Jan’ın amblemi olan Lorraine haçını kendi sembolleri olarak benimsediler.

      2. Jan’ın orduların yönetimini ele almasına izin verilmeden önce, Fransız kralı kayınvalidesinden Jan’ın bakire olduğundan emin olmasını istedi. Öyleydi.

      3. On dokuzuncu yüzyılın Amerikalı yazarlarından Mark Twain, Jan’ın hikayesiyle adeta büyülenmişti ve “insan ırkının şimdiye dek çıkardığı, açıkça ve açık ara farkla en sıra dışı kişi” olarak gördüğü bu kadın hakkında bir kitap yazarak ve araştırarak on iki yılını geçirdi. Kitap, Twain’in en meşhur çalışmalarından olmamasına rağmen, Twain onu en iyi kitapları arasında saydı.

      John Steinbeck

      Yirminci yüzyılın en sevilen Amerikalı romancılarından biri olan John Steinbeck (1902-1968), eserlerini yerlisi olduğu California’nın yerel renkleri ile demlendirdi. Çoğu eleştirmen yazımını çağdaşlarınınki kadar zarif ve ses getirici bulmayıp görmezden gelmesine rağmen, okuyucular arasında uzun süre gözde oldu. Her halükârda Steinbeck’in dokunaklı, sembolizm açısından zengin ve sosyal içerikli hikâyelerini ustalıkla işlediği tartışılmaz bir gerçektir.

      Steinbeck, San Francisco ile Monterey arasındaki tarım bölgesinin kalbinde, California, Salinas’ta dünyaya geldi. Stanford Üniversitesi’nde ve çeşitli ağır işlerde çalışarak geçirdiği yıllardan sonra, 1920’lerin sonlarında azimli bir şekilde yazmaya başladı. Fakat bu yöndeki ilk birkaç girişimi hem eleştirel hem de ticari anlamda başarısızlıkla sonuçlandı. Nihayet Steinbeck, Büyük Buhran zamanında Monterey’de yaşayan paisanolar (ABD’deki Meksikalılar için kullanılan, ‘hemşeri’ anlamına gelen bir sözcük) hakkındaki Yukarı Mahalle (1935) adlı romanıyla başarıyı yakaladı. Bunu, bir California çiftliğindeki iki göçmen işçi olan Lenny ve George’un dokunaklı hikâyesi Fareler ve İnsanlar (1937) adlı kısa romanı takip etti.

      Steinbeck’in başyapıtı ve en ünlü çalışması, kuraklığın vurduğu Midwest’ten kaçıp California’ya daha iyi bir hayat aramaya gelen Dust Bowl “Okies” ailesi hakkındaki Gazap Üzümleri (1939) adlı romanıdır. Son derece yoksul ve bir o kadar da dürüst insanlar olan Joad’lar yolculuk boyunca büyük zorluklarla yüzleşir, fakat karşılıklı fedakarlıkları ve kırılmaz aile bağlarından aldıkları güç ve umutla bunlara göğüs gererler. Romanın etkisi büyük oldu ve Buhran günleri yoksulluğunun kötü şartlarına emsalsiz bir şekilde dikkatleri çekti. O zamandan bu yana İngilizce müfredatın hem en temel, hem de en popüler yazarlarından biri olarak kaldı.

      Meslek hayatının sonlarında Steinbeck, değişen başarı seviyelerinde farklı tür ve biçimlerle hevesli denemeler yaptı. Bu çağdan geriye, Monterey’in sanayi mahallesinde geçen pikaresk bir hikâyesi olan Sardalye Sokağı (1945) ve “Yaratılış” kitabının Salinas Vadisi ortamında yeniden anlatımı olan Cennetin Doğusu (1952) kitapları kaldı. Steinbeck, Cennetin Doğusu’nu en iyi eseri –ve inkar edilemez şekilde en çok satan romanı– olarak düşünmesine rağmen eleştirmenler onu fazla nasihatçı ve sert buldular. Yine de, bölgenin tarihinin ve insanlarının ayrıntılı ve zengin bir resmini sunarak, Steinbeck’in California’nın önde gelen edebî yorumcusu olma şöhretini pekiştirdi,

      1962’de Steinbeck, “sempatik mizahı keskin bir sosyal algıyla birleştiren… gerçekçi ve düşsel yazıları” sayesinde edebiyat dalında Nobel Ödülü’nü almaya hak kazandı. Bu eşsiz kabiliyeti –fakirliğin acımasız ve sert bir betimlemesiyle kuşatıcı bir iyimser bakışın birleşimi-Steinbeck’e

Скачать книгу