Entelektüelin kutsal kitabı. David S. Kidder

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder страница 28

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder

Скачать книгу

Asya’dan kaynaklanan yüksek oranda bulaşıcı bakteriyel hastalık yıkıcı bir hızla yayıldı. Ortaçağ Avrupası’nın pislik yuvası şehirlerinde yaşayan kurbanlar; kusma, ishal ve deri üzerinde beliren siyah tümörler gibi tipik belirtilerin ortaya çıkmasından sonra sadece birkaç gün yaşayabiliyordu.

      Veba çoğu şehirde çok sayıda insanı öldürmekle kalmadı aynı zamanda tüm medeniyeti çöküşün kıyısına iterek hukuk ve düzeni de yıktı. Yazar Giovanni Boccaccio, 1370-71 yılları arasında yazdığı Decameron adlı ünlü eserinde, İtalya’nın zengin kenti Floransa’da vebanın yarattığı etkileri tasvir eder:

      “Şehrimizin bu ıstırap ve sefilliğinde, beşerî ve ilahî hukukun otoritesi neredeyse ortadan kayboldu. Tıpkı diğer insanlar gibi bakanlar ve hukuk adamlarının hepsi ya öldü ya hasta oldu ya da aileleri ile uğraşmaktan ses çıkaramadı ve hiçbir görev yerine getirilemedi… Her insan, bu nedenle her istediğini hiçbir engelle karşılaşmadan yapabildi.”

      Avrupa toplumunda vebanın sonuçları derin oldu. Birçok çileden çıkmış Avrupalı Hıristiyan, hastalıktan dolayı Yahudiler’i suçladı ve Kara Ölüm’ü takip eden katliamlar tarihteki en kötü anti-Semitik saldırılar arasında yerini aldı. Çoğu Avrupalı aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin öğretilerini ve mevcut siyasi düzeni sorgulamaya başladı. Tanrı böylesine zalim bir hastalığa nasıl izin verebilmişti? Hayal kırıklığına uğramış bazı Avrupalılar, kendilerini kırbaçlayarak ibadet eden ‘kırbaççılar’ gibi radikal tarikatlara yöneldiler. Bunun bir sonucu olarak kiliseye duyulan saygı azaldı. Çoğu tarihçiye göre, veba orta çağın feodal düzenini yıktı ve Rönesans’a giden yolu açtı.

EK BİLGİLER:

      1. Bilim insanları, halen Kara Ölüm’ün nedenini tartışmaya devam etmektedirler. Muhtemel adaylardan olan hıyarcıklı veba hâlâ yaşamaktadır, ama antibiyotiklerle kolaylıkla tedavi edilebilmektedirler.

      2. Orta Çağ’da veba bulaşan hemen herkes ölmesine rağmen, kurbanların % 5’i salgından sağ olarak kurtuldu ve bazı insanlar ona tümüyle yakalanmaktan kaçınabildiler. Modern bilim insanları, onların mikroplara karşı daha fazla direnç gösteren, çok ender bir genetik birleşimle korunduklarına inanıyorlar.

      3. Kara Ölüm’den sonra, Avrupa’nın 1347 öncesi nüfus düzeyini tekrar yakalaması dört yüz yıl aldı.

      Muhteşem Gatsby

      Eleştirmenler ve okuyucular, uzun süre “Büyük Amerikan Romanı” olacak tek bir eser belirlemeye çalıştılar ve bu zamana kadar çoğu, F. Scott Fitzgerald’ın (1896-1940) Muhteşem Gatsby romanı üzerinde fikir birliğine vardı. Gerçekten de başka hiçbir eser Amerikan Rüyası’nın özünü bu kadar göz alıcı bir şekilde yakalayamamış ve eleştirmemiştir.

      Başkarakter Jay Gatsby, Lond Island’a bağlı, eski zengin yerleşimi East Egg’deki limanın karşısındaki West Egg’in yeni zenginleşen kasabasında bir villa sahibi olan gizemli bir milyonerdir. Her hafta sonu, malikanesine yüzlerce “gündelik kelebek” çeken gösterişli partiler verir. Gatsby, hikâyesinin anlatıcısı olan yeni komşusu Nick Carraway ile tanışır. Nick’in ilk izlenimi, Gatsby’nin, “hayatta dört veya beş kez karşılaşabileceğiniz, içinde sonsuz bir rahatlık hissi barındıran ender gülümseyişli insanlardan biri” olduğu şeklindedir.

      Ama Nick daha fazla şey öğrendikçe, Gatsby’nin mükemmel yüzünde daha fazla çatlak belirir. Gatsby, giderek, tüm yanlışlarıyla Amerika’nın “kendi kendini yaratmış insan” idealini örnekler. Midwest’te sefalet içinde doğan Gatsby, organize suçların yardımıyla gayrimeşru iş anlaşmalarından milyonlar kazanmıştır. Başka bir adamla evlendiğinden beri Daisy Buchanan isimli uzun zamandır kayıp olan aşkını tekrar elde etme hedefiyle ismini değiştirmiş, doğuya taşınmış, West Egg’de villa satın almış ve sahte bir kişisel geçmiş oluşturmuştur.

      Gatsby, neredeyse her düzeyde bir paradokstur. O, girişimci, idealist ve yükselme tutkusundaki Amerikan ruhunu yaşar ve solur, fakat bunların hepsini çabasına layık olmayan bir kadının peşini bırakmayarak yapar. Görünüşte, yüksek bir özgüven ve benlik duygusu yansıtır fakat özünde o, yalnız ve karasevdalı bir adamdır. Kütüphanesi kitaplarla doludur, ama sayfalarına dokunulmamış, hatta kitaplardan biri bile açılmamıştır.

      Muhteşem Gatsby yalnızca 180 sayfadır, ama Fitzgerald bu kısa alanı, kelime israf etmeden ustalıkla ve itinayla kullanır. Roman, aynı anda heyecan, romans, gizem ve Caz Çağı’nın çürümüşlüğüyle iç içedir. Ama her şeyin üstünde, bu en özlü Amerikan hikâyesini unutulmaz yapan –İngiliz dilinin gördüğü en şiirsel anlatımlarından bazılarını da örnekleyen-Fitzgerald’ın düzyazısıdır.

EK BİLGİLER:

      1. Fitzgerald, Muhteşem Gatsby için aylarca uygun bir başlık aradı. Mart 1925’te yayıncısına panikle telgraf çekip, başlığın “Kırmızı, Beyaz ve Mavi Altında” olarak değiştirilmesini talep etmiş ama çok geç kalmıştı.

      2. Fitzgerald ve eşi Zelda, Zelda’nın ciddi duygusal dengesizliği ve Fitzgerald’ın alkolizm sorunuyla alt üst olan çalkantılı hayatlarıyla, Caz Çağı sosyetesinde pek de revaçta olmayan karakterlerdi.

      3. Fitzgerald, bir Hollywood film kralı hakkındaki Son Düş adlı romanını tamamlayamadan 1940’ta kalp krizinden öldü.

      Son Akşam Yemeği

      Leonardo da Vinci, hamisi Ludovico Sforza için 1495 ile 1498 yılları arasında Son Akşam Yemeği adlı tablosunu yaptı. Milano, Santa Maria dele Grazie’deki keşişlerin yemekhanesinin kuzey duvarında konumlanmış olan tablo, Batı tarihinde İncil’de geçen bir konunun en ünlü tasvirlerinden biridir.

      Son Akşam Yemeği, Yahuda tarafından Romalılar’a jurnallenmeden hemen önce, on iki havarisi ile Paskalya yemeğini kutlayan İsa’yı betimler. Hıristiyan teolojisine göre bu olay, masadaki ekmek ve şarabın İsa’nın etine ve kanına dönüştüğü yemek olarak Komünyon’un ilk kutlamasını oluşturdu.

      Tüm figürler, resmin önünde yemekhanede yemeklerini yiyen rahiplerle, kutsal olayı birbirinden ayıran bir çeşit engel vazifesi gören masanın bir tarafında düzenlenir. Soldan sağa havariler Bartholomew, Küçük James, Andrew, Peter, Yahuda ve John görünürler. İsa tam ortadadır. Ondan sonra Thomas, Büyük James, Philip, Matthew, Thaddeus ve Simon gelir.

      Rönesans’ın en ünlü İtalyan sanatçılarının biyografilerini yazan on altıncı yüzyıl yazarı Giorgio Vasari’ye göre, da Vinci’nin freski, İsa’nın, “İçinizden biri bana ihanet edecek.” (Matthew 26:21), dediği anı yakalar. Havariler böylece O’nun sözlerine karşı, her biri farklı bir duyguyu –inkar, şüphe, kin, inançsızlık veya sevgi– yansıtan ifadeleriyle gösterilir.

      İncil’den konuyla ilişkili diğer parça, İsa’nın,“Bana ihanet edenin eli masada benimle.” dediği Luka 22:21’dir. Da Vinci’nin resminde, masada eli İsa’nın elinin yanında duran tek kişi Yahuda’dır. Yüzü gölgede kalmış, vücudu fiziki olarak İsa’dan ürkmüş haldedir. Sahnenin başka sanatçılarca yapılmış daha eski betimlemelerinde, Yahuda ya grubun geri kalanının dışında kalmış ya da masanın ters tarafında yalnız oturmuş veya halesinden mahrum bırakılmış

Скачать книгу