Fetih 1453. İskender Fahrettin Sertelli

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli страница 12

Жанр:
Серия:
Издательство:
Fetih 1453 - İskender Fahrettin Sertelli

Скачать книгу

bu kadar durgun ve mahzun görünüyorsun?”

      “Benim böyle olmamı sen istemedin mi?”

      “Ben hayata bu gece yeniden kavuşmuş bir insanım. Bütün dostlarımın neşelenmesini isterim.”

      Anivas neşesizliğinin sebebini söylemeye fırsat buldu:

      “Dostlarınızın hepsi neşelidir.”

      “Ya siz?”

      “Beni dostlar sırasında çağırmadınız ki…”

      “Niçin? Ne demek istediğini bir türlü anlamıyorum. Ben dostlarımı ayırmadan çağırdım.”

      “Yalan söylüyorsun, Elvira!”

      “Ben mi?”

      “Evet.”

      “Yalan söylemeye sebep ne?”

      “Ben de bilmiyorum ve akşamdan beri bu muammayı çözemediğim için merakımdan çatlıyorum.”

      Anivas, güzel kadının kulağına eğilerek devam etti.

      “Elvira, artık sabrım tükendi. Bu mecliste bir kimsenin eksikliğini hissetmiyor musun?”

      Elvira kahkahayla cevap verdi:

      “Hayır!”

      Ve etrafına bakınarak yapay bir merakla inceledi.

      “Bütün dostlarım burada, Anivas!”

      “Biraz daha dikkat et bakalım.”

      “Ediyorum, fakat…”

      “Klio’yu bir türlü burada görmek istemiyorsun, değil mi?”

      Odanın köşesinden ikinci bir kahkaha daha yükseldi. Fakat bu kahkaha, evvelkinden çok daha mânâlı ve alaycı idi.

      Anivas asabi bir gençti.

      “Rica ederim benimle alay etme,” dedi. “Başkaları hissederse, bu çirkin hareketine karşılık vermeye mecbur kalacağım.”

      Elvira, sarhoş bir kadın edasıyla elindeki şarap kadehini Anivas’ın üzerine fırlattı ve arkasını dönerek misafirlerinin yanına doğru yürüdü.

      Agripas, garip olduğu kadar da mânâsız bulduğu bu manzaradan, Klio’nun bir kıskançlık neticesi olarak davet edilmediğine hükmetmişti.

      “Acaba Elvira ile Anivas arasında gizli bir ilişki mi vardı?” Agripas, zihnini kurcalayan bu soruyu kendi kendine tekrarlayıp duruyordu. Klio’yu niçin çağırmamışlardı?

      Ziyafette kadınsız bir erkek yok gibiydi. Yalnız, saray kâtiplerinden ihtiyar ve bekâr bir adam vardı.

      İhtiyar zaten göze çarpan bir şahsiyet değildi. Karısı çoktan ölmüştü. Elli beşlik saray kâtibine herkesin hürmeti vardı. Bilhassa Agripas’ın…

      Saray kâtibi, Elvira ile Agripas’a İmparatorun en gizli haberleşmelerini bile haber verirdi. Onun dışında, Anivas’tan başka ziyafette göze çarpan kadınsız erkek yoktu. Kâtip, Anivas’ın yanına gidip,

      “Seninki nerede?” dedi.

      Genç asker, Elvira’nın yüzüne bakarak:

      “Rahatsız olduğu için gelemedi,” diye cevap verdi. Davetlilerden bazıları,

      “Öyleyse Klio’nun sıhhatine de içelim,” dediler ve şarap kadehlerini doldurdular.

      Fakat tam bu sırada çok çirkin görünen bir hadise oldu. Elvira, Klio’nun şerefine şarap içilmesini teklif eden misafirlerinin kadehlerine çarparak hepsini yere devirdi ve çılgınca bağırdı:

      “Hayır! Sizi men ederim! Onun şerefine, benim odamda bir yudum su bile içemezsiniz!”

      Halbuki Klio bir kıskançlık yüzünden Teofilos tarafından zindana atılmıştı. Ve bu esnada Klio’nun yattığı zindan, sebepsiz ve esrarengiz hadiselere sahne oluyordu.

      Klio, Anivas’ın idam edildiğini zannettiği günden beri zindanda hasta ve şuursuz bir insan gibi ne yaptığını, ne söylediğini bilmeyerek yaşıyordu.

      Bir sabah gözlerini açtığı zaman, kendisini tehdit eden siyah hançerli meçhul bir elin göğsüne doğru uzandığını gördü. Bağırmak istedi.

      “Kimsin? Benden ne istiyorsun?”

      Klio’nun bu sorusu cevapsız kaldı. Meçhul el, Bizans dilberinin sol memesi üzerine uzanmıştı. Klio korkudan bağıramadı. Ve siyah saplı hançer, sol memesi üzerine saplandı.

      Klio, tıpkı birinci tehditte olduğu gibi, bu defa da yalnız korkudan değil, can acısından da bayılmıştı.

      Zindan kapısında duran nöbetçi, ekmek vermek üzere içeriye girdiğinde Klio’nun kanlar içinde yerde yattığını gördü.

      Bizans dilberini beş on gün evvel aynı el bir daha tehdit etmişti. Acaba bu meçhul el kimindi?

      Zindan nöbetçisi yalnız Teofilos’tan aldığı emir üzerine hareket ediyor, Klio’yla kimsenin görüşmesine meydan vermiyordu.

      Nöbetçi, zindan kapısını kendi eliyle açmıştı. Klio’ nun yerde kanlar içinde yattığını hayretle görünce, zindanı boş ve yalnız bırakmamak için, boynunda asılı olan imdat borusunu çalmaya başladı.

      Silahşorlar sarayın zemin katına koştular.

      Teofilos, saraydan Hipodrom’a doğru gitmek üzereydi. İmdat borusu, Teofilos’u yolundan çevirdi.

      Hassa askerleri ona, Bizans dilberinin meçhul bir kimse tarafından yaralanmış olduğunu haber verdiler.

      Teofilos zindana koştu. Klio’nun göğsü kanlı, gözleri kapalıydı. Nöbetçi, korkusundan titriyordu. Kumandanı sormadan anlatmaya başlamıştı:

      “Kapının önünden bir dakika bile ayrılmadım, Efendim! Şimdi getirdikleri ekmeği vermek için kilidi açtım, içeriye girdiğim zaman Klio’yu bu hâlde gördüm.”

      Teofilos, sevgilisini bu hâlde görünce hiddet ve kederinden ne yapacağını şaşırdı.

      “Çabuk, hekim getiriniz. Hadiseyi kimse duymasın. Haydi, hepiniz dışarıya çıkınız!”

      Hassa askerleri odadan çıktılar. Eski nöbetçi, silahını çatarak zindan kapısının önüne dikildi.

      Teofilos, Bizans dilberinin yarasını muayene etti. Klio’nun yarası çok hafifti. Siyah saplı hançer genç kadının kalbi üzerine saplanmışsa da, yaranın vaziyetinden hançerin öldürmek kastıyla vurulmadığı anlaşılıyordu!

      Teofilos hayretinden

Скачать книгу