Kelt masalları. Joseph Jacobs

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kelt masalları - Joseph Jacobs страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kelt masalları - Joseph Jacobs

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Kocası daha dikkatli olmaya başladı. Ancak bir gün cenazedeyken kız kahkaha atmaya başladı. Kocası da bir anlık dalgınlıkla kızın omzuna biraz sertçe dokunup “Gülmenin sırası mı?” diye söylendi.

      “Güldüm, çünkü ölenler dertlerinden kurtuluyorlar, ancak senin derdin yeni başlıyor. Bana üçüncü kez vurdun, evliliğimiz sona erdi, kendine iyi bak,” deyip kalktı ve cenazeden ayrılıp evlerine gitti.

      Sonra evine şöyle bir baktı, beraberinde getirdiği büyükbaş hayvanlara seslendi:

      “Kahverengi, beyaz lekeli ineğim,

      Benekli, çilli ineğim,

      Beyaz yüzlü, kirli ineğim,

      Kralın kıyısından gelen beyaz boğam,

      Gri öküzüm, siyah danam,

      Hepiniz benimle gelin, burası değil yuvam.”

      Siyah dana daha yeni kesilmişti ve kancada asılıydı, ancak birden canlandı ve kızı takip etti; öküzler ise çift sürüyordu, ancak buna rağmen onun isteğini gerçekleştirdiler. Böylece kız tekrar göle gitti, hayvanlar da onu takip etti. Hep birlikte karanlık sulara daldılar. Dağ gölüne uzanan yoldaki saban izlerinin bugün bile göründüğü söylenir.

      Kız, geriye yalnızca bir kez, çocukları büyüyüp koskoca adamlar olunca döndü. Onlara hediye olarak şifa yetenekleri verdi ve bu yetenekler sayesinde çocukları Meddygon Myddvai, yani Myddvai’nin Hekimleri olarak tanındılar.

      Hayat Dolu Terzi

      Hayat dolu bir terzi, Saddell Kalesi’ndeki Muhteşem Macdonald tarafından, geçmiş zamanlarda kullanılan dar pantolonlardan yapması için görevlendirilmişti. Bu pantolonlar, tek bir parça şeklinde birleştirilen fanila ve dize kadar bir pantolondan oluşuyordu; püsküllerle süsleniyorlardı ve çok rahatlardı, hem yürümek hem de dans etmek için uygunlardı. Bir gün Macdonald, terziye “Eğer bu pantolonları gece vakti kilisede yaparsan büyük bir mükâfat alacaksın,” dedi. Çünkü bu eski harabe kilisenin perili olduğu, geceleri orada korkunç yaratıkların ortaya çıktığı düşünülüyordu.

      Terzi de bu söylentilerin farkındaydı, ancak o hayat dolu bir adamdı ve pantolonları gece vakti kilisede yapması söylenip meydan okunduğunda gözü korkmadı. Ödülü kazanmak için görevi üstlendi. Gece çöktü, terzi vadiye indi ve kaleden yaklaşık bir kilometre uzakta olan eski kiliseye varana kadar yürüdü. Sonra oturmak için sağlam bir mezar taşı seçip kandilini yaktı, yüksüğünü çıkardı ve pantolonu dikmeye başladı; iğnesini hızlıca kullanırken aklında alacağı ücret vardı.

      Bir süre böyle devam etti, ta ki ayağının altındaki zeminde bir sallantı hissedene kadar; parmakları çalışsa da gözleri etrafı süzüyordu, birden kocaman bir insan kafasının kilise döşemesinin taşlarından yükseldiğini gördü. Kafa yeryüzüne kadar yükselince çok yüksek ve gürültülü bir ses duyuldu: “Benim bu kocaman kafamı görüyor musun?”

      “Görüyorum, ancak bu pantolonu dikeceğim!” diye cevap verdi hayat dolu terzi, pantolonu dikmeye devam etti.

      Sonra terzinin gördüğü kafa, boynu görünene kadar döşemeden yükselmeye devam etti. Boynu göründüğünde gürleyen bir ses, “Benim bu kocaman boynumu görüyor musun?” diye sordu.

      “Görüyorum, ancak bu pantolonu dikeceğim!” dedi hayat dolu terzi, pantolonu dikmeye devam etti.

      Sonra adamın kafası ve boynu daha da yükselirken koskocaman omuzları ve gövdesi zeminde göründü. Kuvvetle gürleyen ses tekrar duyuldu: “Benim bu koskocaman gövdemi görüyor musun?”

      Yine “Görüyorum, ancak bu pantolonu dikeceğim!” deyip pantolonu dikmeye devam etti hayat dolu terzi.

      Ancak adam hâlâ yükselmeye devam ediyordu, kocaman iki çift kol terzinin gözleri önündeydi: “Benim bu kocaman kollarımı görüyor musun?”

      “Görüyorum, ancak bu pantolonu dikeceğim!” diye cevapladı terzi, pantolonu dikmeye devam etti çünkü biliyordu ki kaybedecek zamanı yoktu.

      Hayat dolu terzi, adamın yavaş yavaş çıkmaya başladığını görünce uzun dikişler atmaya başladı; sonra adam kocaman bacağını kaldırıp zemine vurdu ve kükreyen bir sesle “Benim bu kocaman bacağımı görüyor musun?” diye sordu.

      “He he, görüyorum, ancak bu pantolonu dikeceğim!” diye bağırdı terzi, parmakları iğneyle dans ediyordu; adam diğer bacağını da çıkarmaya başlayınca terzi o kadar uzun dikişler atmaya başlamıştı ki pantolonun neredeyse sonuna gelmişti. Adam bacağını zeminden çıkarmadan hemen önce, hayat dolu terzi görevini bitirip kandilini söndürdü, tabanları yağlayıp mezar taşından uzağa doğru koşmaya başladı ve kolunun altındaki pantolonla kiliseden uzaklaştı. Sonra korkunç yaratık yüksek sesle gürledi, iki ayağını da zemine vurdu ve kiliseden çıkıp terzinin peşine düştü.

      Vadide koştular, bir selin akıntısından daha hızlılardı; ancak terzi yola daha önce çıkmıştı ve bacakları çevikti, ayrıca ödülü de kaybetmek istemiyordu. Yaratık ona dur diye kükrese de, hayat dolu terzi bir canavarın dediğini yapacak biri değildi. Bu yüzden elindeki pantolonu sıkı sıkı tutup Saddell Kalesi’ne varana kadar adımlarının karanlığa karışmasına izin vermedi. Çok geçmeden kale kapısından içeri girdi ve kapıyı kapattı; onun ardından canavar geldi ve terziyi elinden kaçırdığı için sinirlenip kapının üstündeki duvara vurdu. Orada koskocaman beş parmağının izini bıraktı. Eğer yeterince yakından bakarsanız o parmakların orada durduğunu apaçık bir şekilde görebilirsiniz.

      Terzi ödülünü aldı, Macdonald pantolonun ödemesini cömertçe yaptı. Dikişlerin bazılarının biraz uzun olduğunu ise hiçbir zaman fark etmedi.

      Munachar Ve Manachar

      Bir zamanlar Munachar ve Manachar adında iki arkadaş vardı, bu çok uzun zaman önceydi. O kadar uzun zaman önceydi ki eğer şimdi yaşasalar, yaşları birkaç yüzü geçmiş olurdu. Munachar ve Manachar birlikte ahududu toplamaya çıkarlardı, Munachar ne kadar topluyorsa Manachar o kadar yiyordu. Munachar, tüm ahududularını yiyen Manachar’ı asmak için bir dal bulup darağacı yapması gerektiğine karar verdi; dalın yanına gitti. “Ne var ne yok?” diye sordu dal. “Bir şeyler arıyorum. Bir dal bulup darağacı yapacağım, darağacına tüm ahududularımı yiyen Manachar’ı asacağım,” diye cevap verdi Munachar.

      “Beni alamazsın,” dedi dal, “Ta ki bir balta bulup beni kesene kadar.” Baltaya gitti. “Ne var ne yok?” diye sordu balta. “Bir şeyler arıyorum. Bir balta bulacağım. Balta ile dalı kesecek, dal ile darağacı yapacak, darağacı ile tüm ahududularımı yiyen Manachar’ı asacağım.”

      “Beni alamazsın,” dedi balta, “Ta ki beni bilemek için bir taş bulana kadar.” Taşa gitti. “Ne var ne yok?” diye sordu taş. “Bir şeyler arıyorum. Bir taş bulacağım. Taş ile baltayı bileyecek, balta ile dalı kesecek, dal ile darağacı yapacak, darağacı ile tüm ahududularımı yiyen Manachar’ı asacağım.”

      “Beni alamazsın,” dedi taş, “Ta ki beni ıslatmak için

Скачать книгу