Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?. Mikâil Bayram

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce? - Mikâil Bayram страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce? - Mikâil Bayram

Скачать книгу

tatillerinde Saray’da oluyordum. Saray’a vardığım zaman hep tarla işlerinde çalışırdım. Tırpan çekerdim, orakla buğday biçerdim. Bu işlerle uğraştığım sıralarda da yanımda kitabım eksik olmazdı. Şöyle bir boş zaman bulduğum zaman sırtımı ekin saplarına dayayıp başlardım kitap okumaya. O zaman okuduğum kitaplar da Kerem ile Aslı, Köroğlu gibi halk hikâyeleriydi. Bir de çok okuduğum kitaplardan biri Emrah ile Selvehan idi.

      Babam ile hala çocuğu olan, İran’dan gelme Davut Telli diye bir akrabamız vardı; Âşık Davut Telli. Çok meddah bir kişiydi. Onun babası da âşıkmış. Babasının adı Âşık Mahmut imiş. Bu Davut Amca kalaycıydı. Köylere gidip kap kalaylardı.

      Gündüz bakırcılıkla, kalaycılıkla meşgul olurken geceleri de belli evlerde hikâye anlatırdı. Mesela Köroğlu Hikâyesi anlatırdı. Dört beş gece Köroğlu anlattığını bilirim. Emrah ile Selvihan’ı, Âşık Masem’a-anlatırdı. Onları dinlemeyi çok severdim. Onun tesiriyle ben de Kerem ile Aslı, Köroğlu hikâyeleri, Emrah ile Selvihan hikâyelerini, Karacaoğlan şiirlerini okuyordum. Çok da şiir ezberliyordum. Tabii bu okuduklarım ortaokulda çok işime yaradı. Türkçe derslerinde en yüksek notu ben alıyordum.

      Şah İsmail’i çok okurduk. Üstelik de Şah İsmail’i severdik. Severek okurduk. Ancak Berberya’yı bilmem. Yalnız Şah İsmail okunurdu. Üstelik yörede de insanların Şah İsmail’e karşı muhabbetleri vardı. Hatta babam dahi Şah İsmail’den şiirler bilirdi. Şah İsmail böyle tutulan bir adamdı.

      Günümüzde Devlet Kürtlere Nasıl Bakıyor?

      Ortaokul yıllarında musiki hocasından bahsediyorduk. Muğlalı Osman Daloğlu… Muğlalı Mustafa’nın 33 kişiyi öldürmesine tepkisi “iyi yapmış” şeklinde oluyor. Bugünkü Türkiye’de de Kürt sorunu olarak bahsedilen bir sorun bu. Nihayetinde kaç yıldır Türkiye’nin gündeminde.

      Aynı alışkanlıklar bugün de var. Bunlar devletin arşivlerinde kayıtlıdır. Türkiye’de 17.615 kişi faili meçhul olarak katledilmiştir. Bu katledilenlerin büyük ekseriyeti Doğu insanıdır. Hatta ben bir yerlerden duydum; Amerikan ajanları 140 tane kuyu tespit etmişler. Adamlar öldürülüp bu kuyulara atılmışlar. Devlet bunu birçok defa ilan da etti. Gazeteler yazdı.

      Şimdi bu kadar Müslüman, hatta Diyanet teşkilatı var. Bunların hiçbirisi bugüne kadar “ayıptır, bunu yapmayın” demedi. Bunu yapanlar da JİTEM elemanlarıydı. Her yerden jandarma birlikleri adamları “ifadeni alacağız” diye evlerinden alıyorlardı. Adam bir daha evine dönmüyordu. Ne oldu? Nereye gitti? Belli değildi. Bir Allah’ın kulu, bir Müslüman kişi çıkıp “Yapmayın, ayıptır.” demedi. Devlet de, Diyanet teşkilatı da demedi. İslam’a göre en büyük suçlardan biri insan öldürmektir. Hele masum insanları öldürmek çok ağır bir suçtur. Peki, Diyanet teşkilatının o kadar din görevlisi var; bunlarda hiç mi duygu yoktu?

      Bugün dahi çokları “Ellerine sağlık, iyi yapmış.” diyorlar. Eğitim Fakültesinde kaç adam “iyi yapmışlar, keşke hepsini de öldürselerdi” diyorlar. Yani hâlâ Doğu’da katliam yapma heveslisi olan insanlar aramızda yaşıyorlar.

      Hocam sizin PKK’nın Yahudi kurgusu olduğu, Yahudi kuruluşu olduğu şeklinde bir yazınız var. Okuduğum kadarıyla PKK’nın böyle bir misyonu, böyle bir görevi var. Özellikle Kürt nüfusunun yaşadığı bölgede, hatta İran kısmında, Türkiye kısmında, Irak ve şu anda da Suriye kısmında ne gibi bir görev yapıyor?

      Evvela Kürt olan vatandaşlar, hatta Kürt partisi olduklarını ileri süren siyasi gruplar dahi PKK ile Siyonizm arasında veya MOSSAD arasında bir ilişki olduğunu düşünemiyorlar. Fakat herkes biliyor, PKK bir Yahudi oyunudur. Fakat Kürt partisinin temsilcileri bunun farkında değiller. Bunu belki bir tek Abdülmelik Fırat biliyordu. Fakat bugünkü Kürt münevverleri maalesef bunu bilmiyorlar. Bunu bilmedikleri için bugün hâlâ Öcalan lehinde gösteriler yapıyorlar. Hatta Cizre’de bir sürü insan sokağa döküldü, Öcalan’ın serbest bırakılması konusunda nümayişler yaptılar. Onu serok (başkan) diye zikrediyorlar. Hâlbuki bu adam Kürtçe de bilmeyen ve ne babası yönüyle ne anası yönüyle Kürt olmayan bir ailenin çocuğudur. Kendisi Arap orijinlidir. Annesi Ermeni orijinlidir. Yani Kürtlerle soyca da bir bağlantısı yoktur. Ama o daha talebe iken MOSSAD onunla ilişki kurmuş ve önce o işçi hareketleri içerisinde, sol örgütler arasında faaliyet göstermiş; daha sonra da MOSSAD onu bu alanda görevlendirmiş. Kürt halkının kurtarıcı bir lideri olarak lanse edilmiş ve bugün hâlâ Kürtler, Kürt vatandaşlar Abdullah Öcalan’ı kendileri için Serok addediyorlar.

      Serok?

      Başkan demek. Evet, bu şey hâlâ böyle devam edip gidiyor. Daha ne kadar devam edeceği belli değil. Sanıyorum ileride belki bu alanda birtakım aydınlanmalar da olabilir. Mesela ben o yazıyı yazdım ama tamamen güme gitti. Hiç kimse okumadı, hiçbir şey olmadı. Hiçbir tesiri olmadı.

      Türkiye’de yeni kurulan Türkiye devletinin, Türkçü ve Turancı bir ayağından bahsediliyor; dolayısıyla bu ayağın varlığının bir şekilde Kürt sorununu ürettiği şeklinde bir yaklaşım var. Fakat Türkiye tarihinde dindar kesimler de genelde sanki bu Türk ve Turanist şeye paralel hareket ettiler. Tabii devlet de onları öyle yetiştirdi. İnsanlarımız öyle eğitim gördüler. Devlette ve dindar kesimlerde dahi Kürtçe konuşmayı çok ayıplarlardı; biz bunları çok defalarca gördük yani. Dindar, Müslüman bir adamdır. Ama birisi Kürtçe konuştu mu dindarlığı biter.

      Bu konuyla ilgili Hayrettin Karaman’la bir hatıram var; Senenin birinde Hayrettin Karaman bizim İhsan Süreyya Sırma ile Konya’ya geldiler. Bir panele katılacaklardı. Biz de gittik havaalanında onları karşıladık. Hayrettin Karaman’la İhsan Süreyya Sırma bize doğru geldiler. İhsan Süreyya Sırma benim sınıf arkadaşımdı. Talebeliğimizden beri onunla Kürtçe konuşuruz, birbirimize Kürtçe şiir okuruz. İhsan Süreyya’ya Kürtçe bir şiir okudum.

      “Here şoku

      Here şenge

      Bı bıt kurbante canan”

      gibi böyle şiirler okudum. Hayrettin Karaman, eliyle işaret edip “Ayıp ayıp, çok ayıp!” dedi. Ondan sonra da benimle konuşmadı. El dahi sıkışmadı. Bana arkasını döndü.

      Hayrettin Karaman gibi bir adam bu düşüncede neşvünema bulmuş, diğer münevver Müslüman insanlar da bundan farklı değillerdi.

      Ancak son zamanlarda bu biraz yıkıldı. Sonra biz ilkokul talebesiyken sınıfımızda Kürt ailelerin çocukları da bulunurdu. Onlar Türkçe bilmezlerdi. Öğretmen de onlarla tek tek meşgul olamazdı. Biz Türkçe bilen çocuklar onlara -Kürt çocuklara- Türkçe öğretirdik. Kürtçe konuşmak yasaktı. Fakat çocuk ağzından Kürtçe bir söz kaçırdı mı öğretmene söylerdik. Kaç kelime Kürtçe konuşmuşsa o kadar eline cetvelle vurarak cezalandırırdı. Yani düşünün, o çağda bile bu kadar ağır bir baskı vardı.

      Sizin ortaokula gittiğiniz yıllarda Menderes iktidarı var. 17 yaşında genç bir adamsınız. O zamanki gençliğin Menderes iktidarına, CHP’ye bakışı nasıldı? En azından 17 yaşındaki bir delikanlının bu bakışı önemli. Yani Menderes gelince sizin o bölgelerde ne değişti? Önceden neydi, Menderes hükûmeti ile birlikte neler oldu?

      Bir defa Menderes iktidarından önce, yani 50’li yıllarda Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın bütün illere gönderdiği bir genelgesi

Скачать книгу