Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?. Mikâil Bayram

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce? - Mikâil Bayram страница 21

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce? - Mikâil Bayram

Скачать книгу

sunmuş. Sultan İbrahim’den de caize almış. O dönemde devlet adamları böyle bir hizmet yaptı diye onlara mükâfat da veriyorlar. Söz gelimi bir kese altın veriyorlar. Şimdi böyle bir eserin yazıldığı dönemde toplumda bilimden bahsedilebilir mi? Eserin el yazması nüshaları matbu değil. El yazması nüshaları da hemen her kütüphanede var. Niye çoktur el yazması eser? Çünkü çok okunuyor.

      Osmanlı’da Medreseleri Islah Çalışmaları Yapıldı mı?

      Mezhepçilik o kadar ileri gitmiş ki dinî konuları geçtik, ilmî konular bile mezhebe göre yorumlanıyor. Konu medreselerden açılmışken Osmanlıların son dönemi ve Cumhuriyet’e geçiş döneminde Islah-ı Medaris’ten bahsedilir. Medreseleri yeniden ihya etmek için reform çalışmalarından söz edilir. Bu çalışma ile ilgili bakış açınız nedir?

      Tanzimat dönemine gelindiğinde Osmanlı münevverleri Batı’da büyük bir gelişmenin mevcut olduğunu görüyorlardı. Osmanlı ileri gelenleri Batı’daki gelişmeleri görünce bu ilimlerden yararlanılması gerektiğini düşündüler. Osmanlı sultanları da buna önem verdiler. Belki de buna en çok önem veren Sultan II. Abdülhamid’in kendisidir.

      Sultan II. Abdülhamid biliyorsunuz Tıbbiye-i Şahane’yi kurdu. Bu müessesenin kuruluş amacı Batı’da gelişen tıp ilmini burada devam ettirmektir. Ondan sonra Veterinerlik Fakültesini kurdu.

      Bakın bizim geçmişimizde hayvan sağlığına dair bir şey yoktur. Sadece at bakıcılığıyla ilgili bazı eserler yazılmış; ‘Feresname’ deriz onlara. O da tabii atlar toplu olarak bulunduğu için atlar arasında birtakım hastalıklar oluyor. O hastalıkların tedavisi sebebiyle bir ölçüde veterinerlik mesleğine önem verilmiş. Fakat Sultan II. Abdülhamid’den sonra veterinerliği, hayvan sağlığını bütün yurt sathında yayma operasyonları baş göstermiş. Ondan sonra Medrese-i Sanayi-i Nefise’yi (Güzel Sanatlar Akademisini) kurmuş. Bunlar II. Abdülhamid zamanında yapılmış çalışmalardır. Hâlbuki bu alanlarda Batı’da çok daha önceden gelişmeler olmuş. Batılılar bu müesseseleri harp sanatı alanında da kullanmışlar, teknoloji de geliştirmişler.

      Ve Osmanlılar Batı’ya karşı yenilgilerinin teknolojiden kaynaklandığını fark etmişler. Mesela Hadım Süleyman Paşa Kızıldeniz’de donanma kurdu. Oradan Hindistan’a gidecekti. Hint denizinde Portekizli gemicilerle karşılaştılar. O tarihte Portekizliler gemilere barutlu silah monte etmişler. O barutlu silahlarla kendi gemilerinden Osmanlı gemilerine ateş ediyorlar ve Hadım Süleyman Paşa orada mağlup oluyor. Belki Osmanlıların Avrupa’ya karşı ilk büyük mağlubiyeti budur.

      Hadım Süleyman Paşa Hint denizinde mağlup olunca bütün tayfasını kaybetti. Ondan sonra karaya çıkıp, karayoluyla memleketine dönebildi. Batılıların teknolojiyi harp alanında kullanmaları daha o zamandan başlamıştı. Osmanlılar bu gelişmeleri biraz geç de olsa fark ettiler. Oysa bu gelişmeleri daha erken görmeleri gerekirdi.

      Nizamiye Medreselerinde Gazâli’nin etkisi yok mudur?

      Sadece Gazâli’nin etkisi yok. Doğu’da ise devlet adamları ilim adamlarına yön veriyor. Bizde ters işleyen bir etkileşim. Nizamülmülk’ün kafa yapısı böyleydi. Nizam-ül Mülk medreseleri kurdu ve bu medreselere belli bir program yükledi. İlim adamlarına da Gazâli’ye de öbürlerine de verdiği programa göre çalışmalarını emretti.

      Programı da verdi.

      Genel anlamda bugünkü diyanetin fonksiyonunu yaptı. Hâlbuki metinlerde eşraf-ul ulema olarak geçiyor. Yani âlimlerin en şereflileri s sultanlara tâbi olan, onların dizinin dibinde oturan adamlar olarak ifade edilmiş.

      Karmatiler Eşkıya mıydı?

      “İhvan-ı Safa Risaleleri” hakkındaki kanaatlerinizi de yeri gelmişken konuşalım. Karmatiler döneminde “İhvan-ı Safa Risaleleri”ne baktığımızda müzikten tutun da bir sürü beşeri ilimler var.

      Evet, bütün ilimler var, doğrudur.

      Eşkıyaydı, merduddu, kâfirdi gibi yaftalarla ifade edilmelerine rağmen Karmatiler bunu nasıl başarmışlar?

      Evvela İhvan-ul Safa ilim adamlarının politik bir yönleri var. Abbasi hanedanlığının hüküm sürdüğü bir dönem. Bunlar evvela bu devlet yapısına muhaliftiler. Abbasilere muhalif oldukları için takip altında tutuluyorlar. Bu yüzden yazdıkları eserlerde adlarını zikretmemişler. Fakat bunların siyasi amaçları da Abbasi devletini alaşağı etmek, yerine Şia imamlarını iktidara getirmek. Kısaca ifade edecek olursak Şiiliği iktidara getirmeyi planlıyorlardı. Bu yüzden de Abbasiler bunları tehlikeli görmüşler. Bunların gizli olarak yazdıkları eserleri şanssızlık eseri olarak günümüze kadar gelmiş. Bu eserlerinde tabiat ilimlerinin çeşitli dallarına ait İslam dünyasında zirve olacak eserler meydana getirdiler. Maalesef onların eserleri de İslam dünyasında yeterince okunmadı. Okunmamasının sebebi dönemin zihniyetinin bunları merdud saymasıydı. Şia diyerek ötekileştirdiler. Onları kötülemek için her ifadeyi kullandılar. Bu şekilde toplumu Karmatiler’den ürküttüler. Dolayısıyla “İhvan-ı Safa Risaleleri” maalesef İslam dünyasında gerekli ilgiyi görmedi. Ancak o risaleleri yazanlar, talebelerine gizli gizli bunları okuttular. Bu, Anadolu’da da yapıldı.

      Moğollar Anadolu’ya geldiklerinde bizim Ahi Evren’in eserlerini okutmadılar. Ahi Evren’i takip altında tutuyorlardı. Hatta Mevlevi yazar Eflaki; “Gizlice falan eseri okuyorlardı.” diyor. Okudukları eser Ahi Evren’in “Tabsırat-ul Mübtedi” adlı eseridir. Eflaki’nin galiz bir ifadesi var Ahi Evren’den bahsederken. “Bazı o… çocukları gizlice Tabsıra okuyorlardı.” diyor. Taassup her dönemde var olmuş. İlerlemenin en büyük engeli de bu taassup.

      Emeviler’in Devlet Modeli Nasıldı?

      Sünnilik dediğimiz kurumsallaşmış yapı Mutezile’yi linç etmiş. Hatta merdud kabul etmiş. Nizamiye Medreseleri’nde başlayan süreçle bugünkü selefi gruplar, tekfirci gruplar hiç de ahlaki olmayan politik katliamlara girişebiliyorlar. İslam dünyasındaki mevcut süreç, Nizamiye Medreseleri’nin devamı olabilir mi? Eğer akıl devrede olsaydı bu tür şeyler yapabilirler miydi?

      Evet, dediğiniz doğrudur fakat maalesef Mutezile mezhebini benimseyenler akılcı olmalarına rağmen kendileri gibi düşünmeyenlere işkence etmeyi kendileri için avantaj saydılar. Onlar da İslam dünyasında hür düşünceyle bilim üretmeyi anlayamadılar. Üstelik kendileri de bir sürü işkence gördüler. Fakat kendileri iktidar olduklarında, kendileri gibi olmayanlara işkence yaptılar. Bu belki de İslam dünyasının içine düştüğü bir çelişkidir. İslam’ın başlangıcında insanları düşünmeye teşvik eden, insanları serbest düşündüren bir ortam, sonraki dönemlerde devam ettirilmedi.

      Hani Hz. Ömer için anlatırlar, “Ben yanlışlık yaparsam ne yaparsınız?” diye soruyor. Arap bir göçebe kalkıp “Seni kılıcımızla düzeltiriz.” diyor. Müslümanlar bu kadar rahat düşünebiliyor. Bu düşünce sonraki dönemlerde devam etmedi. Farklı devlet anlayışı tipleri ortaya çıktı.

      Hz. Peygamber’in kurduğu devletin belli bir şekli vardı. Evvela o devlete son veren Emeviler; onun yerine ırkçılığa dayanan, asabiyete dayanan bir devlet modeli meydana getirdiler. Ve bu devlet modelini de öyle kalıplaştırdılar ki Ümeyyeoğulları’ndan olmayanlar bu devleti yönetmede hak sahibi olamazdı. Ümeyyeoğulları bu devleti

Скачать книгу