Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri. Hasan Yılmaz

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri - Hasan Yılmaz страница 16

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri - Hasan Yılmaz

Скачать книгу

bir yandan bölgeyi dolaşırken, diğer yandan Avrupa’da papanın önderliğinde gelişen yeni bir haçlı seferiyle ilgili hazırlıkları dikkatle izledi. Mısır seferi sırasında Macarların Osmanlı sınırlarına yönelik niyetleri konusunda sınır boylarındaki beylerden çeşitli haberler alınmıştı. Ancak haçlı seferi kararının fiiliyata geçirilmesi çeşitli problemler yüzünden mümkün olmadı.

      1519 yılının Nisan ayına kadar Edirne’de kalan Yavuz Sultan Selim, Avrupa devletlerinin haçlı ittifakı arayışlarına karşı yeni bir sefer için hazırlığı başlattı. İstanbul’a döndüğünde donanmanın hazırlıklarını yakından takip etti. Tarihçiler, bu hazırlığın sebebinin Rodos Adası’nın fethedilmesi olduğunu kaydetmişlerdir. Bir kısım tarihçi de İran’a sefer yapmak amacını taşıdığını belirtmiştir. Ancak toplanan danışma meclisinde Rodos’a sefer yapılması uygun görülmedi. Danışma meclisinde Anadolu’daki karışıklıklar nedeniyle Şah İsmail’e karşı yürümenin daha öncelikli olduğu yolunda fetva çıktı. Yavuz Sultan Selim bu duruma öfkelenerek seferden vazgeçti ve Edirne’ye gitmek için 18 Temmuz 1520’de İstanbul’dan ayrıldı.

      Yavuz Sultan Selim, sırtında çıkan bir büyük ur yüzünden Çorlu’dan ileri gidemedi; hekimlerin müdahalesine rağmen hastalığı giderek ağırlaştı ve iki ay kadar burada ümitsiz bir tedavi gördükten sonra 21-22 Eylül 1520 gecesi sabaha karşı vefat etti.

      Ölümü oğlu Süleyman’ın Manisa’dan İstanbul’a gelişine kadar gizli tutuldu. 1 Ekim’de İstanbul’a getirilen naaşı oğlu ve devlet adamları tarafından şehir girişinde karşılandı ve Fatih Camii’ne indirildi. Burada kılınan namazdan sonra bugünkü türbesinin bulunduğu Mirza Sarayı denilen yerde (Sultanselim) defnedildi. Üzerine geçici olarak bir çadır kuruldu, daha sonra oğlu Süleyman tarafından buraya bir türbe ve cami yaptırıldı.

      8 Yıl Hükümdarlık Yaptı

      8 yıl hükümdarlık görevini yürüten Yavuz Sultan Selim dönemi, Osmanlı Devleti tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Özellikle doğuya yaptığı seferler ve aldığı tedbirler, yaptığı düzenlemeler sadece dönemini değil, günümüz tarihini de etkilemiştir.

      Şii tehdidine karşı Sünni anlayışı öne çıkarması, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken Memlûk Sultanlığı’na son verişi ile de İslam dünyasını tek bir bayrak altında toplama idealinin bir adımını teşkil etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti halifeliğin vârisi hâline gelmiştir.

      İstanbul’da iken Ayasofya’da düzenlenen bir törenle hilafeti halifeden devraldığı rivayetini tarihçiler şüpheli bulmaktadırlar. Yavuz Sultan Selim’in İslam dünyası üzerinde bütünleştirici bir lider sıfatını haiz olması dönemin bazı kaynaklarınca “hilafet tahtının sultanı” şeklinde anılmasına yol açmıştır. Resmî belgelerde, Mekke ve Medine’nin koruyucusu (hadimü’l-haremeyn) unvanıyla anılmıştır.

      Batılı kaynaklarda daha çok merhametsizliği, kan dökücülüğü ile tasvir edilmişse de bazı elçilik raporlarında Yavuz Sultan Selim’in adaleti öne çıkartılmıştır. Âlimlerle sohbet etmeyi ve siyasi meselelerde bunların ve diğer devlet adamlarının görüşlerini almayı prensip edindiği anlaşılan Yavuz Sultan Selim’in çok okuduğu ve tarihe büyük merakı olduğu, Farsçayı çok iyi bildiği, Arapçaya ve Tatar lehçesine de aşina olduğu ifade edilir. Farsça şiirlerini ihtiva eden divanı basılmıştır. Türkçe şiirlerine de bazı tezkirelerde rastlanır.

      Sohbet meclislerinde takdir ettiği âlimler arasında Zenbilli Ali Efendi, Kemalpaşazade, İdris-i Bitlisî, hocası Halimî Çelebi’nin başta geldiği, Tacizade Cafer Çelebi, Ahi Benli Hasan ve Revanî gibi şairlere değer verdiği bilinmektedir.

      Halk arasında ismi, gözü pekliği ve sertliğinden ilhamla “Yavuz” şeklinde anılan bir padişah olarak adı türlü menkıbelere ve hikâyelere konu olmuştur. Hakkındaki menkıbelerin bazıları bir kısım yazarlarca tarihî bir gerçek şeklinde algılanıp nakledilmiştir. Bunların çoğu, onun diğer padişahlarla mukayese edilemeyecek ölçüde farklı tavırlarından kaynaklanmış olmalıdır.

      Adı bilinen tek hanımı Hafsa Sultan’dır. Ayrıca Ayşe Hatun isimli birinden daha söz edilir. Kızları Beyhan Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Hatice Sultan, Şah Sultan, Hanım Hatun’dur. Bazı kaynaklarda Trabzon, Edirne, Şam ve Kahire’deki imar hareketleri dışında İstanbul’da kendi adını taşıyan caminin temellerini attırdığı, ancak tamamlatamadığı, tersaneyi genişlettiği, Sirkeci ile Sarayburnu arasında sahilde bir köşk yaptırdığı kaydedilir.

      I. SÜLEYMAN (KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN) (1520-1566)

      6 Kasım 1494 tarihinde Trabzon’da dünyaya geldi. Döneminde Batılı yazarlar tarafından “Muhteşem” ve “Büyük Türk” unvanlarıyla anılan Sultan Süleyman için Kanuni sıfatı ilk defa çağından yüz yıl sonra kullanılmıştır. Bugün isminden çok Kanuni unvanıyla tanınırsa da bu sıfat ilk defa 18. yüzyılda Dimitrie Cantemir’in Osmanlı tarihinde geçmiş, 19. yüzyılda Osmanlı tarihçileri tarafından benimsenerek yaygınlık kazanmıştır.

      Çocukluğu Trabzon’da geçti. Evliya Çelebi’ye göre Trabzon’da iken sütkardeşi Kadı Ömer Efendi’nin oğlu Yahya ile birlikte bir Rum’dan kuyumculuk öğrendi. Amcası Ahmet tarafından dedesi II. Bayezid’in baskı altında tutulması nedeniyle, 10 yaşında çıkması gereken sancak beyliğine 15 yaşına geldiğinde babası Şehzade Selim’in sitemi üzerine Temmuz 1509’da Kefe sancak beyi olarak çıkabildi.

      I. Süleyman, Kefe’de kaldığı dönemde babasının iktidar mücadelesine tanık oldu. Babasının 1512’de tahta çıkması, ona da hükümdarlık yolunu açtı. I. Selim’in hükümdarlık payesini elde etmesinden kısa süre sonra İstanbul’a çağrıldı. Babası, amcalarıyla iktidar mücadelesi yaparken onun yardımcısı olarak bir süre İstanbul’un korumasını yürüttü. Yavuz Sultan Selim, kardeşlerini bertaraf ettikten sonra, Nisan 1513’te Süleyman’ı Manisa’ya sancak beyi olarak gönderdi.

      Tahta çıkacağı 1520 yılına kadar Manisa’da kalan Şehzade Süleyman, babasının doğuya ve Mısır’a yaptığı seferler sırasında tahta vekâlet ve muhafaza göreviyle Edirne’de de görev yaptı.

      21-22 Eylül 1520 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in vefat etmesi üzerine, I. Süleyman’ın Manisa günleri sona verdi ve Başvezir Pîrî Mehmet Paşa’nın gönderdiği haber üzerine İstanbul’a hareket etti. 30 Eylül 1520’de İstanbul’da tahta çıktı ve ertesi gün babasının naaşını karşılamak için Edirnekapı’ya kadar gitti.

      Divandaki Vezir Sayısını Dörde Çıkarttı

      Sultan Süleyman’ın tahta çıktıktan sonra ilk işi, eski lalası Kasım’a vezirlik payesi vermek oldu. Pîrî Mehmet Paşa, Mustafa Paşa ve Ferhat Paşa ile birlikte divandaki vezir sayısı dörde yükselmiş oldu.

      Sultan Süleyman’ın tahta çıktıktan sonraki ikinci önemli işlerinden biri de Şah İsmail ile çekişmesinden dolayı, Tebriz ve Kahire’yi ele geçirdikten sonra buralardan sürülen yaklaşık 800 kadar sanatkâr ve ileri gelenin memleketlerine dönmelerine izin vererek önemli bir sosyal yarayı tedavi etti. Ayrıca İran ile yapılan ipek ticareti üzerindeki yasağı kaldırdı, bundan dolayı mallarına el konulan tüccarların zararlarını karşıladı.

Скачать книгу