Efsuncu Baba. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Efsuncu Baba - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 2

Жанр:
Серия:
Издательство:
Efsuncu Baba - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

cümlesinin makamını bularak birer birer yerlerine oturttum. Şarkıda eşek vardır. Ahur yoktur. Gel babana selam söyle! Zo bu hayvanı ben nereye sokayım? Bostana koydum. Beyit gustosundan düştü. Araya bir de koca bir hıyar yerleştirmiş. Bunu kim yiyecek? Nihayet naçar kaldım. Uydu uymadı hıyarı merkebe yedirdim. Laf teraziden düştü düşmedi işte bu işi böyle ettim…”

      “Pek güzel etmişsin…”

      “Hıyara yer bulduk. Şimdi meydanda koca bir eşek kaldı. Bu meret hayvanı zırlatmadan nereye koysak acep? Meyhaneye götürsem olur?”

      “Çüş ol Agop! Eşek meyhanede ne yapacak? Gazel bağıracak? Bırak ki oradan eşekten beter zırlayanlar vardır. Fakat sözüm ona sanki onlar işte insandır. Eşekle bir ağaz olmak istemezler… Kizişadelikleri bozulur… Sen bu hayvana şimdi münasip bir yer bul…”

      “Zo buldum. Bu eşek beni zor ile şuara yaptı. Onu çimenistana koydum.”

      “Gustosunda bir iş ettim sanorsun? Bu hayvan bülbüldür? Yahut öten ve şarkı bağıran bir kuş cinsindendir ki çimene koydun?”

      “Koyunca alacak değilim ya ahbar? Elbette bir tarafa sığdıracağım… Ben onu çayıra saldım. Nazik nazik ötede otlasın… Şimdi bakalım, şarkıda vezneye, tartıya sığmayan başka aygırı laflar var.”

      “Tulum peyniri, kaşer peyniri, bunları kilere, yoksa dolaba koyacağız?”

      “Onlar kolay, hiç yer bulamazsam karnıma korum. Biraz da ekmek olursa hıyar ile iyi kaçar…”

      “Agop, zevzekliği bırak! Bu şarkıda koca eşek mide bozar. Bu hayvanı ondan bütün bütün çıkarsak olmaz?”

      “Şarkının kadrosundan dışarı edeceğiz?”

      “He…”

      “Bu olmaz ahbar. Biz bu işi Artin Ağa ile çok düşündük. Artin’e merkebi laftan dışarı edelim dedi isem bilirsin bana ne cevap etti?”

      “Söyle ki bileyim…”

      “Eski Osmanlı şuarasının merakıdır. Her şarkıya bir eşek bağlarlar… Bunun da birçok meselasını getirdi. Okuyayım da dinle:

      (Eşek) çeşmin hazretinde bıngır bıngır ağlayor,

      Langa’nın bostan dolabı matem ile çağlayor.

      Sonra efendim:

      (Eşek) elemi çekme gönül nafile şeydir.

      ve

      Hep ah edip zırlarsın gönül eşeğim durmaz.

      Ve daha böyle eşekli beyitler bin tane vardır. Hepsini bir araya toplasan koca bir kervan olur. Ahurlar almaz… Zo bu ne meraktır? Ne gustodur? Artin Ağa ile çok düşündük. Şuara lafına hiç akıl erer ahbar? Herif anzorotu yutmuş. Kafayı tutmuş, fikrine ne ki geldiyse laftır deyi meydana koymuş. Sen ben söylesek kimse kulak asmaz. Lafımıza on para veren olmaz. Agop’u Kirkor’u kim alır? Kim satar? Dinle beni ki biraz edep olasın.”

      “İşte dinleyorum. Sen de lafa bir başladın mı kafa patlatırsın. Ne ise devam ol… Dinleyorum…”

      “Artin Ağa’nın defterini başından dibinicek mütalaa ettik. Eski derin Osmanlı şuarasının gustolarını aradık. Evelki zamanın beyitleri hep ‘divane âşık’, ‘aşüfte karı’, ‘kambur felek’ ve içlerinden arak, bade, şarap; hayvanlardan eşek, bülbül, ahu, ceylan, yılan; çiçeklerden gül, sümbül, yasemin, lâle ile doludur. Öyle şimdikiler gibi şampanya, gazoz, körasu, şartröz, viski, konyak, bira ve kokulardan kamelya, leylak, çayırkokusu, atkeston, lüben falan bilmeyorlar…”

      “Her zamanın şair şuarası lafın vaktinin gidişine uydurur. İşte asıl kurnazlık da buradadır.”

      “Şimdiki zamanede öyle dipsiz, kıyak, derin şuara var imiş ki seksen kulaç aşağı insen lafın dibi bulunmaz imiş…”

      “Bu yenilerden fikrine hiçbir şey sındıramadın?”

      “Bunların dediklerini kendilerinden başka kimse ağnamaz imiş…”

      “Artin Ağa ile siz bunları deftere çekip gustoya koysanız olmaz?”

      “He biraz uğraştık. Lakin bizim hesaba, bizim kantara gelmeyor. Bunların köfteleri bizim havalardan makam tutmayor… Akordaya uymayor. Yalnız alafranka tonaya gelor. Bu yeni şair şuaranın içinde öyle cakalı söz doğuranları var imiş ki Frenklerin meşhur şuarası Köse’dir Müse’dir? Gugo’dur, Hügo’dur? Nedir işte bu kıyak herifler mekabirlerinden5 kalkup da bu beyitleri okuyacak olsalar hayran kalup şaşarlar imiş ki acep bu lafları eden biziz yoksa Türklerdir? Ayırt edemezler imiş… O kadar engine, derine varmışlar, dibe oturmuşlar…”

      “Boş laf etme Agop! Bilirsin maymundan büyük ayı vardır… Dünyadır bu, her aygırıdan daha aygırı, her dipsizden daha dipsiz bulunur… Engine çıkıp, derine varıp da ne yapacaklar ki? Torik avlayacaklar?”

      “Ahbar bu nazik işin içine bir de torik sokar isen eh altık laflar tuzlu lakerdaya döner…”

      “Toriği beğenmedin ne nev balık istersin?”

      “Biçimsizlenme zo! Böyle yüksek laf ederek toriğin, palamutun ne sırası vardır? Söyle bakayım, Artin Ağa’dan geçtiğin bu meyhane şarkısı hangi makamattandır?”

      “Uşak…”

      “Uşağa beğenmem. Aşağı havadır…”

      “He ben de bilirim. Mekamatın etbaı takımındandır. Bayağı şeydir. Fakat eşekli şarkıya da uşak makamı uyar, öyle değil mi?”

      “Ağır aksar daha yaraşıklı düşemez?”

      “Sen her şeyi ağır aksar sanırsın? Mısır merkebi vardır ki beygiri ardında bırakır.”

      “Zo divane olma. Mısır’ın eşeği Mısır’da gider. Sıcak hava ister. Çünküm sertesi beyazdır. Buraya gelirse kulakları öne düşer… Türkçe bilmez; Arapça, İngilizce ağnar…”

      2

      “Divane dedin de fikrime geldi. Hani buraya gelen ufacık herif üç gündür gözükmeyor… Ne oldu acep?”

      “Meraka kalma… ‘Kuyruğunu fikrine getiren, tilkiyi görür.’ derler. Nerede ise bugün yarın zıp deyi karşımıza çıkar.”

      “Be ahbar o herif ne biçim budaladır. Ağnayamadım. Pek akıllı bir adam çalımı atmak ister…”

      “Zaten her budala böyledir. En en budalalar akıllı kurumu satarlar… Görünüyor ki bu herifin beyni üç yüz dirhem eksiktir…”

      “Herifin kafasını kantara urdun ki dirhemile laf edorsun?”

      “Zo o, sözün pelesengidir. Bir adama beş paralık aklı yok

Скачать книгу


<p>5</p>

Mezarlarından.