Efsuncu Baba. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Efsuncu Baba - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Efsuncu Baba - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

o saçaklı, pösteki babalar ‘ya Dost’ deyi kimi çağırırlar?”

      “Ellerine kim bir mangır verir ise onların dostu işte odur.”

      Agop telaşla başını kaldırıp bir daha önüne bakarak yavaşça:

      “Aman Kirkor?”

      “Zo ne var?”

      “Gelor…”

      “Kim?”

      “İşte o divane…”

      Kirkor gözünün ucuyla merdivene bakarak:

      “He gördüm…”

      “Kendisine baktığımızı hiç çaktırmayalım. Bakalım yine ne iş edecek…”

      “Gözümün bir ucunu ona diktim, öbür ucunu da yere verdim…”

      “Kurnaz ol… Tınmaz gibi dur…”

      “Tınmaz kurnaz olayım?”

      “Her işten ol, şimdi sus pus ol!”

      “Laf eder gibi yapalım ki bizim kendisinin dikkatinde olduğumuzu çakmasın…”

      3

      Gerçekten de merdivenin üst başında, koca fesi, kubbeli bir sahan kapağı gibi kulaklarına kadar suratının yarısını örtmüş, kır sakalı göğsüne inmiş, cübbeye benzer uzun, geniş paltosu topuklarını döven ve iri, yuvarlak puhu kuşu gözlü bir insan karaltısı peyda olur.

      Orta oyununda büyücü güldürüsüne çıkar gibi sır dolu davranışlar, sinsi sinsi bakışlarla Binbirdirek’in koyu loşluklarını süzerek Ermenileri kurnazca incelemeye başlar…

      Kirkor pek yavaş:

      “Agop…”

      “He…”

      “Dikkatli dikkatli bize dikiz edor…”

      “He görürüm…”

      “Ne edelim ki bizim onu gözedir olduğumuzun farkına varmasın…”

      “Şarkı bağıralım…”

      Bu iki delikanlı yüzlerini aykırı yana çevirir gibi yaparlar. Hızlı hızlı elemgelerini çevirerek ikisi birden baso, primo bir ahenkle türküye girişirler:

      “Aman aman bızdık

      Aman aman bızdık

      Topumuz da sızdık

      Topumuz da sızdık

      Ceviz içi badem de

      Şam fıstık”

      Ermenilerin kendi deyimlerince tınmaz görünmelerinden emniyete gelmiş gibi bu esrarlı adam ağır ağır beş altı basamak iner. Durur. Göze görünmezleri görüyor, onlarla selamlaşıyor gibi tavırlar alır. Kâh ince gülümsemelerle gözleri süzülür kâh küçük bir kızgınlıkla kaşları çatılır. Açıklama, açıklanmasını isteme davranışlarında bulunur. Bakanlara merakla düşünmekten başka bir anlam çıkarılmayan bir pandomima oynar…

      Agop daha alçak bir sesle:

      “Bu herif zır divanedir? Yoksam bize kandırmak içün böyle edor?”

      “Ben bilirim ahbar ki ne halt edor?”

      “O kurnaz ise biz ondan daha atık olalım. Çaktırmayalım.”

      Ermeniler yine ezgili makamdan şarkıya giriştiler:

      “Zo ben dolma yemem

      Afiye hiç gelemem

      Ben o lafı diyemem

      Edeptir söyleyemem

      Kız kozu kırdık

      İncir ile fındık

      Ceviz içi badem de

      Şam fıstık”

      Sakallı yine dört yana efsunlamaya benzer süzgünlükler, püfler-den sonra birdenbire bir şeyden ürkmüş gibi merdivenin indiği basamaklarını ters yüzü çıkmaya başlar.

      Kirkor: “Vay geçmişine be herif ürktü! Senden mi? Benden mi?”

      Agop: “Zo sus ol!”

      Sakallı, ufak bir duraksamadan sonra ağır ağır, oynamakla yürümek arasında kaçıkça bir yürüyüşle yine inmeye başlar…

      Kirkor: “Yine inor.”

      “Dur bakalım inecek, yoksam yine birdenbire pişman olacak?”

      Ermeniler yine başlarını ters yöne döndürdüler. Şarkı tutturdular:

      “Ben şakaya gelemem

      Edeptir söyleyemem

      Lambayı kıstık

      Ateş gibi kızdık

      Kız kozu kırdık

      Boğaz içi gerdan da

      Top fıstık”

      Ziyaretçi, kazazların kendisiyle uğraşmadıklarına kanmış gibi merdiveni iner. Direklerin arasından bu yer altının doğu yönüne doğru yürür. Yere, havaya, önüne, arkasına sağına, soluna, yavaş yavaş göz gezdirerek dolaşır.

      Kirkor: “Zo bu ne arayor böyle?”

      “Hava…”

      “Bu koskoca dünyanın üstünde hava bulamadı da dibinde arayor?”

      “Divane, bal kabağından olur sanırsın?”

      Ziyaretçi birdenbire durur. Ermenilere doğru gizli bir bakış fırlattıktan sonra şapşal paltosunun yan cebinden bir kitap çıkarır. Bir müddet sessizce okur. Direklerin aralarını adımlamaya başlar. Sağa sola zikzakladıktan sonra duvarla yerin birleştiği çizgiyi karışlar…

      Agop: “Görorsun yere parmak parmak karış edor…”

      “Polise haber etsek acep?”

      “Ne deyi?”

      “Acayip tertip herifin biri Binbirdirek’in dibini parmaklıyor deyi…”

      “Avallanma ahbar! Şu divane herif edepten dışarı böyle bir iş edorsa bundan Binbirdirek’in lamusuna bir keder gelir sanırsın.”

      “Bırak ki Binbirdirek de ardından kötü laf söylenmemiş hayırlı bir şey değildir…”

      “Zo neden?”

      “Burası parasız hovardaların sevda yeridir. Ellerine ne geçerse buraya aşırırlar… Üstünden yağmur sızmaz. Altından çamur tutmaz…”

      “Hiç yerin dibinde hındım olur?”

Скачать книгу