Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat. Şemseddin Sami

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat - Şemseddin Sami страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat - Şemseddin Sami

Скачать книгу

bu sözleri dinliyordum ve her saniyede gönlüm bir ümit tarafına sapar ve bir meyusiyete dönerdi. Bir de bakarım ki Gülizar merdivenden çıkıyor; beni gördüğü gibi cebinden bir mektup çıkardı. Koştum, mektubunu elinden kaptım, açtım, okudum: Baktım ki Rıfat Bey’in bu musibetten haberi yok; âdeti üzere yazmış. Hemen odama koştum, kaleme alıp işbu mektubu yazdım:

      Rıfat’ım,

      Ah!.. Bu mektup ne kara haberler getirecek!.. Ah! Beni evlendirmek istiyorlar… Ah!.. Beni evlendirmek de sana vermemek!.. Demek olur ki ikimizin canına kastediyorlar. Ah!.. Ah Rıfat’ım!.. Ben anneme söyledim ki evlenmem; dadıma ahitnamelerimizi gösterdim, kendimi öldüreceğimi söyledim. Dadı buralarını anneme söyledi. Annem, babamla konuşurlarken ben perdenin arkasından işitiyordum: Seni istiyorlar ama… sizin evinize beni yollamak istemiyorlarmış, Rıfat’ım! Valide hanımı kandırıp da seni evvelemirde iç güveyisi girmeye bırakırsa ve anneme gelip söylerse Hak Taala’mdan ümit ederim ki bir şey olur. İnşallah, Cenabıhak iki genç insanın kanının dökülmesine razı olmaz. Rıfat’ım, Allah’a ısmarladım. Cevabını acele bekliyorum. Ah!.. Ah!.. Ah!..

Saliha

      Bu mektubu temize çekmeksizin Gülizar’ın eline koydum, yolladım: O gün akşama kadar gönlüm karar bulmazdı. Odamda sürekli gezerdim. Akşam, pederim yemeğe çağırdı ise de gitmeye utandım; hem de gözlerim yaş dökmeden bir dakika durmazdı ki… Ah! On senelik bir sevda, bir saat içinde gönülden çıkmaz!.. Ah, ne bir saat, bin yılda da çıkmaz! Sevilen adam unutulmak!.. Ah! İşte, imkânsız şeyler… Nihayet o gece bazısı ümitlendirir ve bazısı meyusiyet getirir bin türlü hayaller kurduktan sonra uyumuşum. Uykumda bazısı tatlı tatlı ve bazısı korkulu korkulu bin türlü rüyalar gördükten sonra sabahleyin uyanırım; bir iki dakika nerede olduğumu, ne hâlde bulunduğumu hatırıma getiremem. Nihayet kendimi topladım, bir büyük felaketin içinde, bir büyük tehlikede bulunduğumu anladım. Bir köşeye çekilirim; düşünürüm, ağlarım. Bir iki saat böyle geçtikten sonra bir de pencereden bakarım ki bir hanım geliyor, gördüğüm gibi Kâmile Hanım’ın olduğunu tanıdım; artık o sevinç, o sevinç!.. Güya hep o kederden kurtuldum, güya beni bir sürü düşmanların elinden kurtarmak için gökten bir yardımcı indi; gönlüm karar bulmaz, bir yerde duramam, kendi kendime söylerim ki: “Elbette o iş için geliyor, evet. Ah… Şüphem yoktur… Aferin Rıfat… Bak annesini kandırdı da… Ah benim de Kâmile Hanım gibi bir anam olaydı, kandırırdım ama… Ah… Bu benim annem, bu benim babam… Hele baba… Ah… Hiç adama söz söyletmezler!” Bin defa kurarım ki gideyim, gittiğim gibi cesaret edemem, söyleyemem; vücudum titremeye başlar… Oh… Olacak inşallah! Bu iş bitecek, Kâmile Hanım annemi kandıracak… Oh… Oh… kurtulduk! Ya Rabbi… şükür… ah… bin kere şükür!..”

      Böyle diyerek odanın içinde sürekli geziyordum, bir de bakarım ki Kâmile Hanım çıkıyor, gidiyor. “Ah… Gidiyor! Bir şey yapamadı! Nasıl? Yoksa işi uydurdular da gidiyor mu? Ne bileyim… Ah ya Rabbi!.. Lakin düşünerek… ah, işte işte… düşünerek gidiyor!.. Bir iş yaptılarsa annem gelecek, bana söyleyecek. Hele dur bakalım… Ah, nasıl geçmiyor zaman! Nasıl uzadı saatler!..” diyerek bir iki saat (Bir iki saat, saate bakarak; yoksa bana sorsan bir iki ay!) daha düşünmekle geçirdim. Bakarım ki Gülizar kapıdan giriverir, cebinden bir mektup çıkarır, bana verir. Bu mektubu nasıl aldım, nasıl açtım? Hiç bilmem… İşte nasıl yazıyordu:

      Ah!.. Saliha’m… Ah!..

      Bu son defadır ki sana yazıyorum!.. Eyvah bu son defadır ki sana hitap ediyorum!.. Sevdiğim, altı senedir ki seni göremiyorum! Beraber konuşamıyoruz! Ah… O mektepte olduğumuz zamanlar, ah o zamanlar! Nasıl çabuk geçti!.. Nasıl kıymetini bilemedik! Her dakikası dünyalar kadar değerdi! Ah… Ah o zamanlar geçti de bir daha dönmeyecek! Bir daha, gözlerim Saliha’yı göremeyecek… Bir daha konuşamayacağız!.. Altı yıldır sabrediyoruz; nasıl ediyoruz, niçin ediyoruz? Bir ümit ile, evet bir ümit ile… Yine görüşmek, bir gün birleşmek ümidi ile… Lakin eyvah!.. Bu ümit bitti… Bu ümit daha yok… Evet, yok! Şimdiden sonra yok artık! Anan, baban… Ah o zalimler!.. Bizi birleştirmek istemiyorlarmış, seni nişanlamışlarmış! Evlendirecek kızları yokmuş artık!.. Ah biçare Rıfat!.. Ah… Ah!.. Zavallı Saliha! Ah, ne yapalım, esiriz… Kendimize malik değiliz, istediğimizi yapamayız, evet, kendimize malik değiliz, lakin hayatımıza, ölümümüze malikiz!.. Kendimizi yokluk çölüne atabiliriz… Orada hür yaşayabiliriz… Bu dünyada hürriyet yokmuş. Dünyanın en ziyade hürleri esir imişler! Hemen bu dünyadan kurtulalım Saliha’m, benim hançer önümde duruyor; ahitnamemiz ve senin gönderdiğin mektuplar koynumda duruyor ki onlar dahi kanla boyansınlar! Gözyaşlarımız üzerlerine düşmüş, kanımız da üzerlerine dökülsün!.. Saliha’m, senden bu mektubun cevabını bekliyorum; bir daha o güzel elinle yazılmış yazıyı göreyim de sonra kendimi öldüreyim!.. Sen de… Saliha’m… sen de… bildiğin… istediğin gibi yap… Ah felek!.. Ah… Bu sözü bana nasıl söyletirsin? Ah, bu vücutlarımız toprak altına girecek… dökülecek… çürüyecek!.. Eyvah, eyvah, senin o nazenin vücudun, o gül gibi yüzün çürüyecek, bir daha göremeyeceğim! Lakin yok… Yok yanlış söyledim, o mezarda çürüyecek şey, etten, kemikten ibaret bir şey; sevişen, ruhlarımızdır. Evet, ruhlarımızdır ki, bu cisim kafesinden kurtuldukları gibi, görüşecekler… Ah, şüphem yok ki görüşecekler. Cenabıhak böyle iki âşığı ayırıp bir daha görüştürmemeye razı olmaz! Ah Saliha’m ah!.. Bu mektubu kapamayı gönlüm istemez… Daha yazmak isterim, lakin elim kaldı, zihnim durdu, gözlerim görmez oldu. Hemen Allah’a ısmarlarım… Ah!.. Ah!.. Ah!..

SevdiğinRıfat

      İşte, ben bir hayırlı haber beklerken bu mektubu okuduğumda aklım başımdan gitti, vücudum titremeye, gözyaşlarım çeşme gibi akmaya başladı. Nihayet kendimde olmadığım hâlde, mektubu okudum; bitirdiğim gibi mektup elimden düştü. Vücuduma fena hâlde bir titreme geldi. Biçare Gülizar şaştı: Yüzüme bakıyor, bir şey söylemeye cesaret etmez. Hemen kendimi öldürmek istiyordum, lakin vasıtam yoktu. Ah, insanın dünyadan ve dünyada en ziyade sevdiği şeyden ümidini kesmesi ne müşkül şey!.. Nihayet kalemi aldım; elim, vücudum titreyerek, gözyaşlarım aka aka, Rıfat Bey’e son defa olarak bir iki söz yazmaya başladım.

      Ah!.. Rıfat’ım… Ah!..

      Ecelimizin ve ecelden müşkül olan ilelebet ayrılığımızın haberini getiren mektubunuzu aldım. Ah!.. Ah!.. Bugüne nasıl yetiştik! Bugün ne kara gündür!.. Ah bayılıyorum! Ziyade yazmaya mecalim yoktur… Ben dahi sözleşmemiz üzere, kendimi öldüreceğim!.. Başka vasıtam yok, ancak kendimi kuyuya atıvereceğim… Ah Rıfat’ım ah!.. Allah’a ısmarlarım… Biz bu ömrü böyle ayrılıkla geçirdik! İnşallah öbür dünyada görüşelim… Ah!.. Ah Rıfat’ım! Daha yazmak istiyorum, lakin yazamam. Eyvah, hem de bizim için şimdiden sonra bir dakika yaşamak haramdır… Hemen kendimizi bu dünyadan kurtaralım. Allah’a ısmarlarım… Ah!.. Ah!.. Ah!..

SevdiğinSaliha

      MURAT

      Bu mektubu kapamaya, zarfa koymaya mecalim yok. Hemen bitirdiğim gibi Gülizar’ın eline bıraktım. Biçare kız da acemi; mektubu elinde tutarak kapıdan dışarı çıkıyor… Lakin şu kadere bak, şu bahta bak: Annem sofada bulunmasın mı, mektubu kızın elinden kapıp pederime getirmesin mi?.. Ben Gülizar çıktıktan sonra, bulunduğum yerde donmuş gibi kalmışım, aklımı şaşırmışım, gözlerimi bir yere dikmişim. Bir dakika geçer geçmez annem koşarak ve ağlayarak gelir, kapıyı şiddetle itiverir, gelir boynuma sarılır, beni öper, kucaklar, gözyaşları

Скачать книгу