Dürdane Hanım. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dürdane Hanım - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dürdane Hanım - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

kadar sorhoşlaşmaya başladılar. Hatta o zamana kadar sohbetleri pek hususi iken ondan sonra odalarına gelen birkaç aşüfteye dahi hüsnükabul yüzü göstererek cemiyetlerini büyüttüler.

      Acem Ali Bey bir aralık kendisini yokladığında sarhoşluğun derecesinden ürkerek ihtiyata lüzum gördüyse de şöyle bir mağlubiyeti dahi kahramanlık şanına yediremediğinden Sohbet’e dedi ki:

      “Bugün ağzıma lokma koymadım desem yalan değildir. Karnım bir aç ki! Bütün bütün aç karnına içtiğimiz için rakı da iyi sardı. Ama ne parlak neşeliyim!”

      “İsterseniz artık yemek yiyelim.”

      “Fena olmaz. Çünkü benim bir âdetim vardır ki ziyadece sarhoş olursam yemek de yemem. O hâlde yarın sabaha kadar açlıktan âdeta gebermek muhakkak olur.”

      “Yiyelim yiyelim! Ben de içkinin bundan ziyadesini sevmem.”

      “Yemekten sonra şarapla keyifler tazelemek dahi mümkündür.”

      “Öyle ya!”

      Yemek lafı ortaya çıkınca misafir olarak içki içmekte bulunan bir iki aşüfte kalkıp gitmeye davrandılar. Acem Ali Bey, Sohbet’in ne diyeceğini görmek için bunların dağılmasına hiçbir şey demedi. Sohbet dahi hiç ses çıkarmayınca Ali Bey kızlara dedi ki:

      “Ismarladığımız yemek hepimize yeter. Oturunuz, güle oynaya beraber yiyelim de sonra gidersiniz.”

      Hemen hiçbir vakit karınları güzelce doymamakta bulunan aşüfteler Acem Ali Bey’in şu cömertliğinden memnun kaldılar. Hatta yemeği hazırlamak için kendileri hizmete kalkıştılar.

      Bunlar hizmetteyken bir aralık Acem Ali Bey ile sandalcı yalnız kalınca Ali demişti ki:

      “Nasıl arkadaş? Bu kızlardan hangisini beğendin?”

      “Ben mi?”

      “Ya kim olacak? Artık bu geceyi bekâr geçirmek olamaz ya?”

      “Eğer benim için düşünüyorsan hiç düşünme! Kendin içinse hiç ummam ki senin gibi bir bey böyle murdar karılara tenezzül etsin.”

      “Acayip! Rakılarını içmek ve yemeklerini yemek için murdar değiller de koynumuza alıp sarılıp yatmak için mi murdardırlar?”

      “Evet!”

      “Nasıl evet? İşte buna şaşırdım. Karılardan hoşlanmaz mısın yoksa? Tabiatın başkaysa ona diyeceğim yoktur.”

      Bu son bahis Sohbet’in çehresinde öyle bir utangaçlık peyda etmişti ki Acem Ali’nin zannettiği tabiatta olmadığını ispat için bundan daha parlak delil olamazdı.

      Sonra Sohbet dedi ki:

      “Kadınlardan hoşlanmam demek, ben insan değilim demektir. Fakat sen bunlara ‘kadın’ diyebilir misin?”

      “İyi ama buralarda bulunabilen kadınlar da bunlardan iyi olamaz. Ama istersen haydi Beyoğlu’na gidelim. Bu gece nasıl istersen seni öyle eğlendireceğim.”

      Sohbet Ağa bu teklife dahi hiçbir cevap vermedi. Acem Ali Bey sordu ki:

      “Ne sustun ya? İstersen Beyoğlu’na gideriz dedim. Sen pahasına filana karışma!”

      “Paha ve para meselesinde bulunmadığımızı bilirim. Teşekkür ederim fakat ben ne Galata karılarını isterim ne de Beyoğlu!”

      Oteldeki karılar bir yandan sofrayı kurup murdar çatal bıçak ve kaşıklar ve ele alınmaz peşkirler ve yüzüne bakılmaz tabaklar, kadehler filanlarla sofrayı süslemekteydiler. Bizim iki arkadaş yine konuşmalarına devam ederlerdi.

      Acem Ali Bey dedi ki:

      “Öyleyse mutlaka sevdiğin bir karı olmalıdır.”

      “Neden sevdiğim bir karı olsun?”

      “Böyle hiçbir karıyı beğenmek istememek ancak insanın sevdiği bir karısı olmasından kaynaklanır. Yok eğer bu suallerim can sıkıyorsa sormayayım. Arkadaşımı sıkmak istemem.”

      “Hayır! Neden canım sıkılsın? Doğrusunu istersen ne sevdiğim bir karı vardır ne de yoktur.”

      “Demek oluyor ki herhâlde bir kadın vardır ama…”

      “Evet! Çamaşırlarımı yıkayan bir karı vardır.”

      “Ama sevilecek bir şey olmadığından sevmezsin. Değil mi?”

      “Ezcümle kırk beş yaşında bir karıdır.”

      “Öyleyse bir gececik genç, güzel ve parlak bir kızla vakit geçirsen olmaz mı?”

      “Senin canın istiyorsa istediğin gibi eğlenebilirsin. Hatta benim de refakat etmemi istersen beraber bulunurum. Lakin bana karı filan teklif etme!”

      “Vallahi Sohbet! Ne kafada bir adam olduğunu anlayamadım!..”

      “Hey beyim hey! Şimdiki hâlde bir Sandalcı Sohbet isem de ben de bir vakit bir Sohbet Bey’dim. Dünya gördüm beyim, çekmediğim bela kalmadıysa da gözlerim evvelden görmüş oldukları şeyleri bir türlü unutamazlar. Ben öyle beş on kuruş için koynuma girecek olan karı dünya güzeli olsa bile yine kabul etmem.

      Acem Ali bir kahkaha kopardı, dedi ki:

      “Demek oluyor ki o dünya güzeli kadının sana âşık olmasını, seni sevmesini istiyorsun ha? Fakat bir kere şu aynaya baksana! Hiç Sandalcı Sohbet öyle dünya güzeli hanımların sevebilecekleri bir herif midir?”

      “Ben sevsinler demiyorum. Sevilmeyeceğimi ben de biliyorum. Fakat şu hâlde bir Sandalcı Çerkez Sohbet’im diye varıp da kendi karılıklarını kendileri dahi bilmeyen birtakım aşüftelerin kucaklarına atılacak değilim ya!”

      “Öyleyse bir fakir kız bulup evlensene. Senin gibi adamlar fakirliğine, servetine itibar etmeyen fakat kendisini iyilikle kabul edecek olan bir kızcağızı canlarına sokarlar.”

      “Pek doğrudur! Lakin günde ancak bir mecidiye kazanabilmekle o zavallı kızcağızı mesut edemem. Kış mevsiminde onu da kazanmak mümkün olamıyor.”

      “Ama öyle bir kızda kanaat dahi bulunur.”

      “Onda bulunursa bende bulunmaz. Ben karımın biraz da karıya benzemesini isterim.”

      “Oo! Alicenaplığın da var ha?”

      “Ne yapayım? Alicenabı olan adamlar içinde büyüdüm. Onun içindir ki ben de böyle Sandalcı Sohbet olduğum hâlde geberip gidinceye kadar sürünüp kalacağım. Kabahat bende değil amma!.. Neyse! Cenabıhakk’ın takdiri böyleymiş.”

      Bu sözü söylediği zaman biçare Sohbet’in hâl ve tavrı pek ziyade nazarıdikkati ve ehemmiyeti çekecek bir suret peyda etmişti. Acem Ali, dikkat ehli bir adammış ki herifin bu tavrına çok dikkat etti. Lakin hiç sesini çıkarmadı. O zamana kadar sofra dahi kurulmuş olduğundan

Скачать книгу