Dürdane Hanım. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dürdane Hanım - Ахмет Мидхат страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dürdane Hanım - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

Sohbet hemen kalkıp alelacele elbisesini giyindi, tam potinlerini ayağına giyerken kapı açılıp Acem Ali içeriye girdi.

      “Uyandın mı arkadaş?”

      “Şimdi kalktım.”

      “Bu sarhoşluk üzerine bir işkembe çorbası yarar ya?”

      “Hayhay!”

      “Ben hesapları ödedim. Haydi öyleyse işkembeci dükkânına!”

      Bunlar oradan çıktılar. İşkembeci dükkânında kahvaltılarını ettiler. Fakat Acem Ali Bey hep dün akşamki Acem Ali Bey olduğu gibi Sandalcı Sohbet de hep dün akşamki Sandalcı Sohbet olup Ali’nin bir kız olduğunu keşfettiğine dair sandalcıda hiçbir tavır, bir alâmet yoktu.

      İşkembeciden dahi çıktıktan sonra Acem Ali arkadaşına dedi ki:

      “Ey Sohbet! Bu gece güzel eğlenebildin mi?”

      “Benim gibi bir adam ne kadar güzel eğlenebilirse o kadar!”

      “Şimdi beni dinle! İstersen her zaman böyle eğlenebilmek ve güzel bir kız ile evlenerek rahat bir köşeye çekilmek, rahatlamak senin için mümkündür. Fakat benim de sana gördürecek bir hizmetim vardır.”

      “Ben eğlenmek, yaşamak, ölmek filan gibi hesaplarda değilim. Senin arkadaşın olmak bana yeter. Hizmetin neyse hemen söyle.”

      “Lakin bu hizmette körü körüne itaat isterim. Eğer zerre kadar itaatsizlik olursa…”

      “Zerre kadar itaatsizlik olursa o anda beni öldür. Kanım katlim helal olsun!”

      “Bir de esrarı meydana çıkarmamak…”

      “Onların hepsi belli şeyler…”

      “Öyleyse iki gün sonra, yani pazartesi akşamı seni yine dün akşam bulduğum meyhanede bulmalıyım.”

      “Allah ölümden aman verirse muhakkak olarak bulursun.”

      “Tamam. Şimdi bana izin ver de ayrılalım!”

      “Uğurlar olsun!”

      İKİNCİ KISIM

      AYŞE EBE

      (…) semtlerinde Ayşe Ebe diye şöhret bulan bir ebe hanımın başına gelen acayip vakayı işittiniz mi? Henüz unutulmuş olması muhtemel olacak kadar eski vukuattan değilse de bu vaka herkesin hayret nazarlarını çekmiş olduğu zamanlar bile birbirini nakzetmiş olan birçok rivayet, bu vaka hakkında pek çok kimselerin şüphesiz bir fikir hasıl edememelerine yol açmış olduğundan durumu bu defa size etrafıyla anlatmayı lazım saydık.

      Bu Ayşe Ebe her ne kadar loğusalar nezdinde alışılageldiği gibi “ebe nine” hitabına mazhar olursa da kendisi “nine” sayılacak kadar ihtiyar olmayıp âdeta “hemşire” sayılacak genç bir kadındır.

      Yalnız genç değil! Hem genç hem de oldukça ve daha doğrusu pek ziyade güzeldir.

      Bir akşam bu kadın, ev halkıyla güzel güzel oturup yedikten içtikten ve söz sohbet ettikten sonra yatak odasına çekilir. Ertesi sabah herkes uykudan uyanmasını beklerse de ebe hanım uyanmaz. Şayet gece, uykusu kaçmıştır da biraz geç uyanacaktır diye bir hayli zaman kendisini rahatsız etmezlerse de öğle vakti olduğu hâlde yine Ayşe Ebe’den bir eser görülmeyince gelip odasının kapısını vururlar.

      Tabii ki odadan ses seda alınamaz.

      Herkeste merak artar. Kapıyı kırmak lazım gelirse de içlerinden birisi kapının zembereğini kurcaladığında kapı açılır. Böyle sürmeli olmayan ve kendi kendisine açılan kapıyı tekrar kırmaya gerek görülmeyeceği tabiidir.

      Kapı açılır ama oda içinde kimse yok. “Acaba ebe hanım biraz evvel kalktı da dışarıya mı çıktı?” diye öte beri aranırsa da ebe hanım evin içinde yoktur.

      Al bir merak daha!

      “Sakın kara sevdaya filana uğrayıp da kendisini kuyuya muyuya atmasın?” denilir. Araştırmalara daha ziyade devam edilir. Yine bir eser yok. Hatta hırsız filan gibi bir düşman eliyle öldürülmüş olması lazım gelse mutlaka bir emare görülmesi gerekirken öyle bir emare dahi yok.

      Meraklar gittikçe artar. “Sabah erkenden bazı konuya komşuya gitmiş olmasın?” diye en ziyade münasebet alacak konu komşu dahi aranırsa da hiçbir tarafta iz bulunamaz.

      Artık çaresiz zaptiyeye müracaat olunarak birkaç müfettiş tayin olunup evin içi ve dışı etraflıca incelenirse de içeriye hırsız filan girdiğine dair hiçbir eser bulunamaz.

      Bundan sonra bir taraftan zaptiye ve bir taraftan da hane halkı bütün İstanbul içinde Ayşe Ebe diye aramaya başlarlar. Sanki yer yarılmış da içine girmiş, Ayşe Ebe hiçbir yerde yok vesselam!

      Bir gün iki gün böyle devam eder. Ebeden haber yok. Üçüncü, dördüncü gün dahi geçer, yine haber yok.

      Nihayet beşinci gece hane halkı kâh ağlayarak kâh düşünerek Ayşe Ebe’ye ne hâl olduğuna bir mana vermekte şaşkın iken sokak kapısı açılıp sonra kapanarak “Kızlar! Mumu çıkarınız! Ben geldim!” diye bir ses işitilir.

      Bu sesin Ayşe Ebe’nin kendi sesi olduğu tanınmayla herkes dışarıya fırlar. “Acaba Ayşe Ebe ne hâlde görülecek?” diye herkes ebe hanımı bir başka hâl ve surette göreceğiz zannederken bilakis Ayşe Ebe arkasında bir kat gayet güzel elbise olduğu hâlde bir yandan feracesini yaşmağını çıkararak kendisini karşılamaya gelenlerin yanına yaklaşır.

      Herkes “Canım! A ebe hanım! Ne oldun? Nereye kaybolup gittin?!” diye işin aslını öğrenmeye girişirler. Ebe hanım da “Hiç, ne olacağım? Ebe değil miyim? Gece gündüz denilir mi? Ebe kısmı her zaman hizmetine muntazır ve hazır olmalıdır!” diye izaha başlar ve hem de ev halkına yaklaşırsa da sanki arka tarafında kendisini bir tehlike takip ediyormuş gibi sık sık arkasına dönüp bakarak korku, çekinme alametleri gösterir.

      Hasılı kadıncağız oda içine can atıp da kendisini ev halkı içinde ve selamette bulunca bir kere “Hay!” diye haykırıp hemen kendisinden geçer!

      Herkeste tabii olarak oluşan telaşı izaha ve etraflıca bildirmeye gerek var mı?

      Kadın evinden kaybolduğu gece, arkasında bir basma entari varken bu gece gayet mükellef bir canfes elbise bulunması hane halkının dikkatini her şeyden önce çekerek baygın bir hâlde bulunan Ayşe Ebe için ilk edilecek tedbir, elbisesini çıkarmak olmakla kadınlar bu elbiseyi çıkarmaya başladıkları zaman cebinde bir de çıkın bulmuşlar ve açtıkları zaman içinde yüz lira bulunduğunu görmüşlerdi.

      Ne kadar merak gerektirecek bir hâl! Buna, alametlere nazaran Ayşe Ebe dost eline mi düşmüş, yoksa düşman pençesine mi düçar olmuş diye hükmolunur?

      Hâlbuki Ayşe Ebe hâlâ kendisini toplayamıyor. Tabibe mi haber göndermeli yoksa zaptiyeye mi?

      Tabibe “Bir hasta var!” diye haber gönderilip

Скачать книгу